Hayata bakışımız her geçen gün değişir. Yeni bir işe heyecan ile başlar, bir süre sonra bıkkınlık hissinin gelmeye başladığını, sıkılganlığın gün geçtikçe arttığını hissederiz. Eğer bir meşakkate sebep oluyorsa eski alışkanlıklarımızdan vaz geçme süreci de başlar. Kıymet verdiklerimiz, önceliklerimiz değişir. Bu değişimin sebebi yaptığımız işte heyecanın tükenmesi, yeniliklerden yoksun kalması ya da bazı sebepler ile can sıkıcı bir hâl alması olabilir. Yalnızca dünyamızı ve sosyal hayatımızı ilgilendiren meselelerde tolere edilebilecek bazı değişikliklere gitmekte bir mahsur olmasa gerek. Peki ya inanacımıza, şer’i amaellerimize taalluk ediyorsa ?
Başlıkta ifade etmeye çalıştığım yere gelmek için yaptığım yukarıdaki giriş “İnsanın doğası gereği düştüğü hâle diyecek bir lafım yok” demek içindi. Lâkin lafımızın olduğu yerler var bizi üzen… Bizi düşündüren…
Çevrenize ya da kendinize bir bakın. İslâm ile yeni tanışmış, namaz kılmaya yeni başlamış olanların bu davaya nasıl sıkı sıkı sarıldıklarını gözlemlemeniz zor olmayacaktır. Aynı çevrenizde, yıllardır beş vakit namazına aksatmaksızın devam eden insalarda vardır mutlaka. Bir de onlara bakın.. Yaptıklarını “mecbur olduğundan dolayı” yaptığına şahit olursunuz. Bu söylediklerimin istisnaları var elbette. Asır da geçse hassasiyetini yitirmeden, verdiği önem derecesi düşmeden kulluk vazifesini ifa etmeye çalışan mustakim kimselerde var. Ama ekseriyet?
Yeni müslüman olmuş Ehl-i kitap ya da sair inançlara mensup kimselerin çeşitli faaliyetlerine dair dökümanlar ulaşıyordur sizin de ellerinize. Videolar, ses kayıtları, etkinlikleri, belgeselleri vs. Görürsünüz ki onlar gevşekliğe karşı şiddetli tepki göstermekten imtina etmezler. İnandıkları gibi yaşamak için ellerinden geleni artlarına koymaz, inançlarına dair mevzuları konuşurken laubali tavırlar almazlar.
“Dinin Özünü Yaşıyoruz” iddiasında olan Selefî inançlı kimselerin Avrupa Ülkelerinde teveccüh görmesinin sebebinin ne olduğunu zannedersiniz? ‘Asıl’lardaki sıkıntılarına rağmen talî meselelerde olan hassasiyetlerinin göz kamaştırıyor olması olabilir mi? Sakallarından taviz vermez, hanımlarının tesettüründe olabildiğince sıkı kurallı, bir takım hadisi şeriflerin yalnızca zahirine bakarak çıkardıkları hükümlerle “Allah Rasûlüne böyle sıkı sıkıya ittiba edilir.” propagandasını iyi yapabiliyor olmaları olabilir mi?
Konuyu farklı bir yere getirmek değil niyetim. Ama bir de bizim halimize bakın.. İlim meclislerine iştiraki ile teveccüh toplayan, kitaplar ile hasbihalinde iyi durumda olan, İslamî meselelere dair mülahazaları ile ortaya koyduğu malûmatı hiçde fena sayılmayacak olanlara.. Bu hassasiyetsizlikleri birkaç fiil üzerine yıkmak istemiyorum ama örneğin namaz kılanları bir izleyin: eli kolu yerinde durmayanlar, rüzgarda kalmış yaprak gibi sallananları.. Dualarımıza bakın ya da.. “Nereye yetişeceksin” sorusunu sordurtacak cinsten aceleci değil miyiz? Dinlediklerimizi, izlediklerimizi bir test edin meselâ. Hangisine gönül rahatlığı ile “mübah” diyebileceksiniz bir sorun kendinize.
Hangi söylediğimizde ne kadar samimiyiz tespit edin.. Bu tespiti hala alacak nefesimiz varken yapmakta fayda var! Aksi halde kırık dökük ibadetlerle, bize kusursuz hayat bahşeden Allah’a hesap verirken ne halde olacağımızı tahmin etmekte bile zorlanacağız.
Biz istikamet üzre olabilmenin bereketini yitirmiş müslümanlar olarak hayat sürmeye devam ediyoruz. Halbuki tek derdimiz istikametimizi bozmamak olması icab ediyor. Halbuki biz her geçen gün Allah ve Rasulüne daha sıkı sıkı sarılmaya, onların emir ve nehiylerine daha fazla riayet etmeye, Allah Rasulü’nün hayatını adım adım yaşama gayretinden asla şüphe etmediğimiz sahabeye benzemeye, tabiunu örnek almaya, haddimizi bilmeye… biraz daha yakınlaşmamız gerekti..
Biz sadece bozulmakla meşgul olduk.. Gazımızı almayı çok iyi becerdiler. Son sürat girdiğimiz yolda “Az da olsa devamlı olanın makbul olduğunu” bildiren rivayetlere aldırış etmedik.. ‘Biz’, ‘ben’ dedik. Şimdi ise belki uçurumdan düşmedik ama, yolda çamura bulanmış bir vaziyette olduğumuz inkâr edilemez! Biz kendimizi asflatta gidiyor sanmaya devam ediyorsak, kaçınılmaz sonumuz uçurum olacak !
2014- İstanbul
Cevapla