Y nesli Amerika menşe’li bir çalışmanın ürünü. Türkiye için 1985-1995 doğumluları buna katabiliriz sanıyorum.İngilizce okunuşuyla why (neden?) nesli. Benim de dâhil olduğum nesil. Bilgisayar oyunlarıyla, akıllı cep telefonlarıyla büyüyen nesil. Geleceğin yetişkinleri onlar olacak. Geleceğin Türkiye’sini, dünyasını onlar inşa edecek. Dolayısıyla onlarla empati kurmak, kullandıkları dili anlamak durumundayız. Çünkü, küresel çapta tebliğ ve irşadın muhatapları içinde en mühim kitle budur.
Bu neslin başat özelliklerinden biri olarak atadan kopuştan bahsedilebilir. 80’li yılların idealist-fanatik solcuları ya da sağcıları da elbette “baba”larıyla fikrî olarak kopuktu. Babaları okumalarını isterken onlar memleket için aciliyeti olan çok daha “yüce dava”lar peşindeydi. Y nesli için sözünü ettiğimiz kopuş daha farklıdır. Onların kutsal davaları yoktur. Geçmişteki ideolojik kavgalar onlar için anlamsızdır. Nietzsche’nin hiççiliği ya da nihilizm, bu topraklara y nesli zamanında nüfuz etmiştir. Bu tavır için mekanikten bir teşbih ile; Batı medeniyetinde asırlar boyunca ideolojilerin birinin bir yöne birinin diğer yöne zorlayıp durduğu zihinlerin artık “yalama” yaptığını söyleyebiliriz. İşte bu hal, postmodernist tavırdır.
80’li yıllara kadar hayat “dışarıda”dır; anneler çocukları dışarıdan toplar. 90’lı yıllarda ise bilgisayar başındaki çocuklar dışarıya çıkıp spor yapmaya-sosyalleşmeye teşvik edilir. Oysa 90’lı çocuk, abilerinden çok daha sosyaldir: sosyal medyadaki kimliği ile. Sosyal medya kısa zamanda bu neslin kültürünün öyle vazgeçilmez bir parçası olmuştur ki artık varoluşsal temellerinde “düşünüyorum öyleyse varım” değil; “retweet ediliyorum öyleyse varım” mottosu vardır. Y nesli analitiği mesleki anlamda başarılı şekilde kullansa da, sosyal medyada sloganlar hâkimdir. Matematiksel-sistematik beceriler sınav geçmede kullanılır, kavram üretmede değil. Fazla düşünülmez, üşenilir. Y nesli bireyi BerkeCan, “sözlük” yazarıdır. Google nimetlerinden istifade ederek derinlemesine değil fakat yüzeysel olmak kaydıyla çok fazla konuda çok fazla şey bilir. Dağınık, gayri sistematik bilgiler.
Facebook, Twitter, Instagram, Ekşisözlük sosyal medyada önemli olgulardır. Bilhassa ekşi sözlükte (farklı isimlerle birçok sözlük olmakla birlikte içlerinde en etkini ve bir kültür oluşturanı Ekşi sözlüktür.) yazarların mahlas (nick) kullanıyor olmalarından kaynaklanan cesaret, tartışma esnasında sürekli internet üzerinden araştırma yaparak cevap yetiştirip bilgi eksikliğini kamufle edebilme olanağıyla birleşir. Böylece hareketli ve acımasız bir etkileşim ortamı vücuda gelmiştir. Nick kullanmanın verdiği rahatlıkla bol miktarda argo ve küfür bu dil içinde yoğrulur, değiştirilir, dönüştürülür ve yaygınlaştırılır. Birçok sözlük menşeli kelimenin y nesli dışında da kullanılıyor olduğuna bugün şahit olmaktayız.
Y nesli sekülerdir. Apolitiktir. Politikadan anlayanları dahi genellikle herhangi bir siyasi partiden yana taraf olmazlar. Gezi eylemlerini başlatan (devam ettirenler değil) kitle buna güzel bir örnektir. içlerinde bir çok farklı kesimden gençler olmasına rağmen ortak özellikleri apolitik, çevreci, özgürlükçü, esprili, heyecanlı olmalarıdır. Bu gençler, kendilerine ne yapılması gerektiğinin söylenmesinden hoşlanmaz. İlk bakışta bir çeşit ergen tavrı olarak nitelenebilse de, esasında arada farklar vardır. Bu eylemlere İstanbul’un en iyi üniversitelerinden entelektüel gayretleri olan birçok genç katılmıştır. Gezi eylemleri esnasında kitle, isyanın dilini-metodunu oluşturmayı başarmıştır.
Kadim zamanlardan günümüze kahramanlıklara ya da katliamlara imza atan kitlelerde gördüğümüz dikey hiyerarşik yapılanma yerine Gezi eylemlerinde örgüt demekte zorlanacağımız, yatay hiyerarşiler karşımıza çıkmıştır. Farklılıklar olmakla birlikte Gezi’de de gençler Arap baharı olaylarındaki gibi twitter ve Facebook üzerinden iletişim kuran, tartışan, kendini gösteren; başkaldırışının fikri-sanatsal yansımalarını tecrübe etmeye çalışan bir hale bürünmüştür.
Y nesli “başarı”r. Eskiler ise “muvaffak” olurlardı. “Muvaffak” tefil babından ism-i mefuldür. Yani nesnedir, özne değil. Modernizmin kutsadığı insanın birey olarak belirmesi, aidiyetlerinden sıyrılması ve kendini artık ait olduklarıyle değil de kimliği ile tanımlaması serüveni y neslinde ayyuka çıkmıştır. Muvaffakiyetin zımnındaki “ettevfîku minellah” böylece silinivermiştir. Kariyerini planlayan bu kuşak, kendi kendine başarır(!). “Bence şöyle şöyledir” der y kuşağını simgeleyen BerkeCan. Eskilerin yazarken kalemlerinin titrediği meselelerde beylik laflar etmekten, atıp tutmaktan çekinmez.
Muhatabın sail-gayri sail, münkir-gayri münkir gibi halleri vardır. Y neslinin taşıyıcı annelik, organ nakli, katılım bankası v.s. gibi yeni ortaya çıkan meselelerde fetva verilmesinden önce, sail konuma getirilmelerine ihtiyaç vardır. Bunun nasıl yapılacağına dair kafa yormaktayım. Kendi silahlarıyla karşılık verilerek cahillikleri kendi sahalarındaki daha kuvvetli bilgi ile yüzlerine vurularak tartışmalar yürütülebilir. Örneğin Foucault’dan alıntı yapan bir gence, düşünürün daha sonraki bir dönemde o fikrinden döndüğüne dair bir makalesinden alıntı yaparak ve onların sert ve iğneleyici tavrıyla karşılık verilebilir. Bu durumda “seyirciler” ezen taraftan yana tavır almaya meyilli olacaktır. Çünkü dönemimiz zihinleri kimin haklı olduğundan çok kimin etkin-karizmatik olduğuyla ilgilenir. Ancak bu tarz bir etkileşim muhatabı ikna etmekten çok düşman kazanmaya elverişlidir. Bir gün daha bilgili birisi tarafından “ezilmek” hep olasıdır.
Diğer bir yöntem sevgi ve anlayışla, onlarla empati kurarak, kısmen onların da dilini kullanarak iletişim kurmayı denemektir. Örneğin Deccal’i anlatırken Terminatör filmini örnek vererek android benzetmesi yapmanız hem benzer dili konuştuğunuzdan ötürü yeni kuşağın kendisini size yakın hissetmesini; hem meseleyi daha iyi anlamasını, hem de gözlerinde karizmanızın artmasını sağlayacaktır. Elbette, burada da çok dikkatli olunmalıdır. İstemeden ve hatta farkında bile olunmadan hakikatın zail olması, maksattan taviz verilmesi, maneviyatın ve din ilimlerinin itibarına zarar gelmesi, ruhanilerin sosyal medyanın sığ polemiklerine malzeme yapılarak incitilmesi tehlikesi vardır. Tebliğ ve irşad metodu, Rasulullah s.a.s. örnek alınarak, günümüzde nasıl uygulanabilir? Bunun üzerinde ciddiyetle durulmalıdır.
“Karşı taraf”ın metodları ve argümanları onlardan çok daha iyi bilinerek; iğneli bir dil kullanılmadan salt teknik bir üslupla da yüksek seviyeli tartışmalarda verimli sonuçlar alınabilir. Gazali Hz.nin önce Mekasıd ul Felasife’yi, sonra Tehafüt ül Felasife’yi yazmış olması usul bakımından bizler için yol göstericidir.
Şeker hastasında şekerin zehir etkisi yapması meşhur bir misaldir. Eğer mümkünse hasta önce tedavi edilmeli, sonra şeker verilmelidir. Modern dünyanın insanlarına müessir bir tebliğ ve irşadın gerçekleşebilmesi için modernizmin dinin paradigmasıyla çatışan temel fikirlerle mücadele edilmelidir. Bunları şöyle sayabiliriz: ilerlemeci tarih anlayışı (geçmişin ilkellikle itham edilerek küçümsenişi), kadın erkek eşitliği, kadının çalışarak kendini kabul ettirme ihtiyacı, demokrasi (en ciddi ve ehliyet gerektiren meselenin dahi herkese sorulması), ictihadın herkese teşmili, teknolojinin ve bilimin kutsanması, kapitalizmin hayatın değiştirilemez gerçeği olduğu dayatması…
Tüm bunlar ele alınıp tek tek çürütülebilirse, insanlar (konumuz özelinde de Y nesli ) islamın tebliğ ve irşadına daha uygun hale gelecektir.
İşte tüm bu büyük işler için; Ekonomi-politik bilen, “zamanın ruhu”nun farkında, aktüaliteyi fanatize-yandaş olmaksızın ele alan, felsefi-sosyolojik-tarihsel arka planına derinlemesine nüfuz ederek kavrayabilen, teoride değil bizzat pratikte-sokakta islamı yaşayan ve yaşatan “fikir işçileri”ne, alimlere ihtiyacımız var kardeşlerim.
Bilge Han
Kardeşim maşallah ne kadar ggüzeltespitler sizinle tanışmak isterim
iletişime geçebiliriz.