İlk yazıdan sonra Müslüman olduğunu söyleyenlerin hakaretlerine hedef olduk. Hocalarının bir an bile eleştirilmesine tahammülü olmayan bu insanlar, kutsayıcı konumuna düştüklerinin farkında değiller. İşin enteresan tarafı ise, yıllardır bize bu dini ve ilmi müktesebatı getirenleri, kutsadığımızı söyleyenlerin şimdi hocalarını kutsadığını müşahede ediyoruz. Söylediklerini bir ayetmiş gibi telakki edip etrafa din satar hale geldiler. ‘’Uydurulan dinden İndirilen dine’’ sloganı bunun en açık tezahürüdür.
Düşünün bir dakika. Bunların Işid’den ne farkı kalıyor? Tekfirse tekfir, dışlamaysa dışlama. Ne ararsan var. Işid sokak ortasında adam öldürüyorsa bunlar da koltuklarında oturmuş insanları aforoz ediyor, adeta Işid’e yem hazırlıyorlar.
Gittikleri her yerde, çıktıkları her programda yeni dinin tebliğini yapıyorlar. En son 04.08.2015 tarihinde Habertürk kanalında Teke Tek programına çıkıp, tüm Türkiye’nin önünde tekfirde ne kadar mesafe aldıklarını bize gösterdiler. İlgili tarihte kısacası merdiven altında üretilen yeni bir dinin tanıtılmasını izledik. Luther’in varisleri Allah’a yeni bir dini onaylatmaya çalıştılar.
Program üzerinde tahlil yapmaya başlayalım. Fatih Altaylı söze; İslam’da bu kadar kargaşanın ve karışıklığın sebebini öğrenme amaçlı okumalar yaptığını söylüyor. Yani işin özü nedir, bunu davet ettiği üç hocadan (!) öğrenmek istiyor. Tanıtma sırasında Caner Taslaman’ın ilahiyatçı olmayıp felsefeci oluğunu söylediği sırada, lafa giren Taslaman ‘’Din felsefesici olduğum için, ayrıca iki doktoramdan bir tanesi İslam üzerine çalıştığım bir siyaset tezi olduğu için işin içindeyiz.’’ diyerek İslam hakkında konuşup ahkâm kesmenin iki doktoraya ve yazılan birkaç kitaba bağlı olduğunu dile getiriyor. Heyhat!!!
Bu ifadeler, Merhum Ebu Ğudde’nin, Kıymetü’z-Zaman Inde’l-Ulema isimli kıymetli eserinde zikrettiği hayran bırakan anekdotları hatırlatmaktadır. Önümüzde âmâ haliyle Said bin Müseyyib’e ilim için giden Katade örneği var. Ey âmâ beni kuruttun (bütün ilmimden faydalandın) diyen Said Bin Müseyyib, bana, Iraklı olup da Katade’den daha hıfz edeni gelmemiştir diye ekliyor.
İmam A’zam’ın dersini kaçırmamak için vefat eden çocuğunun techiz ve defin işlemlerini akrabalarına ve komşularına bırakan ve ölüm döşeğinde iken talebesi Kadı İbrahim bin Cerrah’a bir meseleyi öğretmekten usanmayan Kadıların Kadısı lakabıyla İmam Ebu Yusuf, ilmin ve zamanın ne kadar değerli olduğunu bize kendini feda ederek gösteriyor.
Yine İmam A’zam’ın talebelerinden olan İmam Muhammed eş-Şeybani gece uyumazdı. Yanına birden fazla kitap koyardı. Birinden sıkılınca diğerini okumaya başlardı. ‘’Uyku hararettendir’’ diyerek uykusunu su ile izale ederdi.
İmam eş-Şafii de geceyi üçe böler; bir kısmında yazar, bir kısmında namaz kılar, bir kısmında ise uyurdu. Sanırım şunu söylesek hata etmiş olmayız; Kadim Ulema’nın neredeyse hepsi geceyi bu şekilde ihya ederlerdi.
Hadis ilmi tahsil etmek için babasının kendisine bıraktığı bir milyon dirhemi gözünü kırpmadan infak eden ve sadece giydiği ayakkabısı kalan Yahya bin Ma’in…Arkasında yüz on dört Kımtir[1] kitap bıraktı.
İmam Taberi’nin üç bin varakalık tefsir yazdığını Ebu Ğudde kitabında zikrediyor. 86 yaşında vefat eden İmam Taberi’nin tüm eserleri hesap edilerek, hayatı boyunca her gün 24 varaka yazdığı ortaya çıkıyor.
Yine İbn Şahin’e ait Tefsiru’l-Kebir 1000 cüz, el-Müsned 1000 küsür cüz, et-Tarih ise 150 cüz şeklinde zikrediliyor. Bu misalleri çoğaltmak elbette mümkündür. [2] Lakin dikkat çekmek istediğim nokta şudur; bu kadar eser ve ilim bırakan isimler, bu kadar cesaretli olmadılar. Zamanlarını ve kendilerini ilim öğrenmeye ve öğretmeye adamış bu insanlar, kendilerinden önce gelenleri uydurulan dine uymakla itham etmedi. Çok okumak ve çok yazmanın karalamayı gerektirmediğini bize gösterdiler. Oysa şimdi çok eser yazmak, din hakkında ahkâm kesmenin bileti imiş gibi algılanıyor. Bu da modern dönemin serencamıdır maalesef. Her zaman yanılma payı bırakan Ulema’nın bu mütevazı tavrı ne yazık ki birkaç kitap yazanlara sirayet etmemiş. Programın ilerleyen dakikalarında bunu daha iyi göreceğiz.
Fatih Altaylı bu kadar ayrılığın sebebini öğrenmek için sözü Okuyan’a veriyor. Okuyan bu ayrılıkçı tarafların kendilerini Kur’an’a dayandırdıklarını ve ‘’Eğer siz hangi konu olursa olsun bu konuyu Kur’an’dan konuşacaksanız sizi dinleyenler Allah adına konuşuyorsunuz gözüyle takip edip dinledikleri için gerçekten Allah’ın kitabından konuşmanız gerekiyor. İnsanların görüşlerini din diye satmaya kalkışırsanız sizi dinleyenler nerede Allah adına nerede kendi adınıza konuştuğunuzu kestiremeyebilirler.’’ diye devam ediyor. Biz de soralım; siz de Kur’an üzerinden konuşuyorsunuz. Biz sizin Allah adına mı yoksa kendi yanınızdan mı konuştuğunuzu nereden bileceğiz, bunun kıstası, ölçüsü nedir? Okuyan’nın da dediği gibi her grup kendini Kur’an’a dayandırıyor. Peki, kim haklı? İşte bu haklılığı ispatlayacak sağlama nasıl olacak? Devam ediyor: ‘’Bu metni doğru anlayabilmek ve bu metin üzerinden konuşabilmek için bir takım olmazsa olmaz ihtiyaçlar var. Bu ihtiyaçların en başında geleni ise Kuran’ın bütün dediklerini bilme kuralıdır. Yani bir ayete bakarak konuşmayacaksınız.’’ Peki, kendisinin şefaat hususunda, bu kurala bağlı kalmada ne kadar tutarlı olduğunu ileride göreceğiz. Okuyan, Kur’an’ı anlamak için ayetler arasındaki siyak sibak ilişkisini ve ayetlerin iniş sebeplerini bilmenin şart olduğunu söylüyor. Kendisi acaba şefaatin olmadığını söylerken şefaatla ilgili ayetlerin siyak ve sibak ilişkisini, iniş sebeplerini biliyor mu?
‘’Kuranda şefaatle alakalı 32 tane ayet var. 32 sini de bilerek konuşacaksın. İkisini bilmekle olmaz bu iş. Biliyor musunuz piyasada şuan şefaatle alakalı dolaşan kanaatlerin hiçbirinin Kur’an’dan referansı yok.’’ diyor Okuyan. Doğru şefaat anlayışının ‘’cennete gitmiş bir adamın cennette ki ödülünün katlanmasıdır’’ diye ekliyor. Peki, Şefaatin olduğunu bildiren ayetleri neden okumadınız? Hani parçacı okuma şekli kuralsızlıktı.
Madem siz okumadınız biz okuyalım. ‘’Onun nezdinde, (âhirette) kendisine izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fâide etmez. Nihayet (ona izin çıkıp da) kalplerinden korku giderildiği zaman (birbirine): «Rabbiniz ne buyurdu»? derler, (şefaat edecekler de:) «Hakkı (söyledi)» derler. O, çok yüce, çok büyüktür.’’[3] ‘’O gün Rahman’ın izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimseden başka, hiç kimsenin şefaati fayda vermez.’’[4] ‘’….O’nun izni olmaksızın O’nun yanında şefaat edecek olan kimdir?…..’’[5]“Rahman’ın huzurunda söz almış olanlar dışında hiç kimse şefaat edemeyecektir.”[6]
Bu ayetler Şefaatin olacağını gösteriyor. Şefaatin olmadığını söyleyen ayetlerin siyak ve sibakına bakıldığında o ayetlerin iman etmeyenler hakkında olduğu görülecektir. Yani Şefaatin olması için tek şart, imandır. Günahkâr olsun ya da olmasın, cennete girsin ya da girmesin Allah şefaat izni verdiği zaman buna kimse engel olamaz. Şefaati, ‘’cennete gitmiş bir adamın cennette ki ödülünün katlanmasıdır’’ şeklinde sınırlamak Allah adına konuşmak değil midir? Tam bu sırada İslamoğlu bir kapak yapmak istediğini söyleyip bir hadis okuyor; ‘’ Peygamberimizin tam vefat günü vefatına 1, 2 saat var. Artık vefat edeceğini de anlamış ve baş ucuna sevdiklerini topluyor. Teker teker onlara şöyle hitap ediyor kızına olan hitabını vereyim:” Kızım Fâtıma Allah’ın elinden kendi eylemlerinle kendini satın al vallahi Allah’ın elinden seni ben bile alamam” kapak olsun hani biz hadisleri inkar ediyormuşuz ya ! Böyle diyen bir Allah Rasul’ü var orda. Peki biz ne yaptık torpilin adını şefaat koyduk.’’
Şimdi bir baba düşünün ve bu Peygamber de olsa en yakınına elbette nasihat edecek. Bunun neresi garip? Peygamberimizin bu sözüne tutunup diğer hadisleri inkâr etmek, iki yüzlülük değil de nedir? İslamoğlu burada hadis inkarcıları diye Peygambere’mi kapak yapıyor? Çünkü şefaatin olduğunu Peygamberimiz söylüyor. Kur’an’ı ezberleyenin[7] ve Kur’an’ın[8] şefaat edeceğini bildiriyor. “Kıyamet günü üç grup şefaat edecektir; Peygamberler, alimler ve şehidler.”[9] İsra 79 ayetinde belirtilen makam-ı mahmudun ne olduğundan sorulunca “Bu şefaattir”[10] diye cevap veren Peygamberimize mi kapak yaptın İslamoğlu? (tümüne haşa) Birçok hadis var şefaat üzerine. İşinize yarayan hadisi alıp, diğerlerini bırakıp Müslümanlıkla bağdaşır mı?
Devam edecek…
Dipnotlar
[1] Kitapların koyulduğu sepet
[2] Daha fazla bilgi için baknz, Kıymetü’z-Zaman Inde’l-Ulema
[3] Sebe 23
[4] Taha 109
[5] Bakara 255
[6] Meryem 87
[7] Tirmizi, Sevabu’l-Kur’an 13, 2907; İbnu Deybe, Teysiru’l-Vuslat…Terc.:Kütüb-i Sitte,c.3, Hadis No:13,s.237)
[8] Müslim, Müsafirun,252, (804), ; İbnu Deybe, Teysiru’l-Vuslat…Terc.:Kütüb-i Sitte,c.3, Hadis No:441,s.248-249)
[9] İbni Mace, Zühd 37
[10] Tirmizi, Tefsir 17 (nr.3136); Beyhaki, Şuabü’l-İman, nr 300)
“Bir gün Bektâşi’nin birine niçin namaz kılmıyorsun demişler. O ise kuranda “Namaza yaklaşmayın” yazıyor demiş. “Namaza yaklaşmayın” ifadesini “içkili olduğunuz zaman” ifadesi ile birlikte oku demişler. O zaman Bektâşi ben hafız değilim demiş..işine ne gelirse..
Bence hiç devam ettirme yanlış anlamışsin. Eğer şefaat varsa bu şefaati neden allah kendisi kullanmıyor allah tan daha iyi bilen birimi var acaba
Şefaatin sözlük anlamına bakarsanız mantık hatanızı hemen tespit edersiniz sanıyorum.
Abicim iyi hoş ta şefaat denen şey olsa, inanç sisteminden bahsedemeyiz, tek İlah yerine başkalarını ya da başka “şeyleri” yücelterek ” bir” olan reddedilmiş olur. Geçmişten gelen hiç bir “ileti” artık adını ne koyarsanız o, Allah’a nasıl “eş, yardımcı” vs tutulabilsin? Tek başına yeterince bilgiye, koruyuculuğa, adalete sahip değil mi senin Rabbin? Güven noksansa Allah’tan başkalarına şefaat için ihtiyaç duyulacaksa kalbe ve beyine işleyebilir mi bir din?
Evet bunda haklısın insanlarin söyledikleri de ayet gibi algilanip yüceltilmemeli.
Şefaat inanacında Allah’a rağmen kulun affetdinlesi söz konusu değil ki tek ilah yerine başka şeyler yüceltilmiş olsun.. Şefaat Allah’ın izin ve müsaadesi ile olur ancak. Ayetler de bunu açıkça görebilirsiniz. Kendi dünyanızda kurguladığınız şefaat inanacını alıp, hakiki şefaat inancını reddediyor olmak garabetindesiniz..
Bence çığır ve zihin açıcı bir programdi rahatsızlık vermesi de bundan! Şefaat mevzuyu da gayet iyi açıkladılar. Siz anladigim kadariyla iman eden kişilerin torpille cennete girecegini yani ruhbanligin dinde olabilmesini de savunuyorsunuz! Bunu neye dayandırdiniz?
Ya siz Ehli sunnetin ne anlama geldigini bilmiyorsunuz , yada Ayet hadis okumuyorsunuz , Allah sizin gibi 72 firkaya dagilan insanlardan korusun , hic arastirmiyorsunuz hic !!!
İslamoğlu, Okuyan gibi kişilerle İşid arasında bağ kurulması hem mantıki açıdan hem de ahlaki açıdan doğru değil. mantıki açıdan doğru olmayışından olsa gerek yazınızın başında bu alakayı kurar gibi yapmışsınız ama devamında bunu ıspat edecek güçlü argümanlar sunmamışsınız. Yazınız sadece şefaat meselesine değinmiş. Ahlaki açıdan doğru olmamamısın sebebi şu ki hepimiz yaşadığımız şehirlerde İşid e katılan ve de sempati duyan insanları görüyoruz çoğu lafızcı selefi anlayışa yakın kişilerdir, İslamoğlu ve Okuyan gibi hadis inkar etmeyi bir kenara bırakın zayıf hadisleri bile yerine göre aşırı yorumlarla tekfir aracı haline getirebiliyorlar. İşid tarihsel olarak harici anlayışa yakın sayılabilirken İslamoğlu gibileri mutezile ve entellektüel soslu şia arasında bir yere oturtmak daha isabetli olur. Aksi halde bir başkası da çıkar İşidçilerle bizler arasında bağlar kurmaya çalışabilir. Nihayetinde bizim nazarımızda kıymetli olan birçok tarihi referans işidçiler için de başvuru kaynağı olabilmektedir. Buna dayanarak maturidi-eşari çizgideki ehli sünnet taraftarlarını işid ile bağdaştırmak ne kadar zayıf oluyorsa bu islamoğlu taifesini de sadece kendileri dışındaki müslümanları “uydurulmuş din” e sarılmakla suçlamaları hasebiyle müslümanların kanını helal sayan bir tekfirci anlayışla suçlamak aynı şekilde zayıf bir mantığa oturur. Bunları birilerini aklmak için yazmıyorum. Eleştiri kültürümüze bir katkı olarak kabul edin.
Yazının başlığından da tahmin ettiğim gibi gayet sığ, çarpıtmalarla ve havada kalan iddialarla dolu bir yazı olmuş.
Yunus bey, Allah sizi affetsin ya bilmeden ezbere birşeyler karalamışsınız ya da göz göre göre Kur’an-ı çarpıtmışsınız.
Şefaatin olmayacağını söyleyen ayetlerin öncesine ve sonrasına bakarsanız iman etmeyenlere söylediğini belirtmişsiniz.
Aşağıdaki ayetler MÜSLÜMANLARA şefaatin olmayacağını söylüyor. Eğer varsa bu çelişki değil mi?
.
2:254 ” Ey İMAN edenler, alış verişin, dostluğun ve ŞEFAATİN olmayacağı gün gelmeden önce, size verdiğimiz mallardan nafaka verin. Kafirler ise hep o zalimlerdir.”
6:51 “Rablerinin huzurunda toplanacakları günden korkanları Kur’ân ile uyar; onların Allah’tan başka ne bir dostları ne de şefaatçileri vardır. Belki kendilerini korurlar.”
Gerçeklere nasıl bu kadar kör ve sağır kesilirsiniz ve dahası nasıl olurda Kur’an-ı çarpıtırsınız anlamak mümkün değil. Umarım hata yapmışsınızdır ve bu hatanızdan dönersiniz.
Yunus Bey bir ara Kuran ı acında anlayarak okumaya calışın belliki şimdiye kadar bos okumussunuz