Tesettür farz mı? Tarz mı?
Hızlı bir çağda yaşıyoruz. Bu çağı tarif edenler, hız ve haz çağı tabirini kullanıyorlar. Ulaşımda, iletişimde ve teknolojideki diğer gelişmelere deyim yerindeyse yetişemiyoruz. Her gün ayrı bir imkân ve yenilik hizmetimize sunuluyor.
İnsanlığın hizmetine tevdi edilen bu gelişmeler ve yenilikler, maalesef çoğunlukla eğlenceye ve zaman geçirmeye yönelik oluyor. Günlük hayatımızın büyük bir bölümünü, artık bu teknolojik imkânlar sayesinde tüketir hale geldik. Bu kadar imkâna sahip olmasına ve zaman kazanmasına rağmen, insanoğlunun kendisini yaratan Allaha Teâlâ’ya taat ve ibadet etmeye zaman ayıramıyor olması da bu çağın ayrı bir garabeti doğrusu.
Elimizdeki bu imkânlar, hayatımızı kolaylaştırıyor olmasının yanında, farklı sorunlara da yol açmıyor değil elbette. Gelişen teknolojiye bağlı olarak tezahür eden modern hayatlar, insanı sadece kendisi için yaşamaya, övünmeye, teşhir etmeye, sürekli tüketmeye ve bitmeyen ihtiyaçlar için sürekli çalışmaya sürüklüyor.
Modern(!) hayatın getirdiği sosyalleşme, birçok alanda savrulmalara yol açıyor. Bu savrulmaların en bariz olanı ise, şüphesiz itikadi ve ameli sahalarda oluyor. İnsan hayatının her alanına, dini hükümlerle ölçü koyan Allah Teâlâ, elbette ki içtimai hayat ve insani ilişkilere de belli ölçüler koymuştur. Ancak, modern(!) kafaya sahip olan insan, Allah Teâla’nın bu emirlerine uymak ve itaat etmek yerine, o emirleri tevil etmeye ve kendine uydurma yolunu seçmiştir.
Aklını esas alan ve İslam’ın hükümlerini kendine göre yorumlayan insanın, günümüzdeki en büyük savrulmalarından bir tanesinin, tesettür/ örtünme alanında yaşandığını düşünüyorum. Zira geldiğimiz nokta, artık kontrolden çıkmış, moda haline gelmiş, kendine göre sektör oluşturmuş ve aslını yok edip, onun yerine ikame olmuş kocaman bir mesele olarak karşımızda durmaktadır.
Allah Teâlâ’nın mümin kadınlara emretmiş olduğu, asıl gayesi sakınmak, örtmek ve gizlemek olan tesettür, maalesef günümüzde belli çevrelerin gayreti ile moda haline getirildi. Ziynetleri ve giyeni saklamak amacıyla emredilen elbiseler, başlı başına ziynet haline geldi. Geniş ve tek renk olan pardösüler, çarşaflar yerini allı, morlu, daracık tuniklere, feracelere ve çeşit çeşit giysilere bıraktı. Yazlığı ayrı, kışlığı ayrı, düğüne ayrı, bayrama ayrı, çiçekli, böcekli, dikkat çeken renklerde olmaları yetmedi, bedenler daraldı, boylar kısaldı. Asıl gayesi örtmek olan bir giysi artık “her şeyin” açığa dökülmesine hizmet eder hale geldi.
Geçmişte, inançlarından dolayı okullarında ve hizmet almak için gittikleri devlet kurumlarında zulme uğrayan tesettürlü hanımlar görüyorduk. Bu insanların verdiği mücadeleye destek oluyor, bu yanlıştan dönülmesi konusunda çaba sarf ediyorduk. Heyhat, tesettürlülere zulüm bitti, bugün tesettürlüler marifetiyle tesettüre zulüm dönemi başladı.
Günümüzde, ben tesettüre gireceğim diyen genç kızlarımızın ve ailerinin artık yeni bir problemi var. O problem de “İslam’a uygun” tesettür elbisesi bulma problemi. Zira Kur’an da ve hadislerde belirtilen özellikte tesettür elbisesi bulmak ve giymek, maalesef özel gayretler ve imkânlarla çözülüyor artık. Piyasa öylesine şekil ve kimlik değiştirdi ki, “normal” tesettür giyimli hanımlar “anormal” karşılanır hale geldi.
Şeklen İslam’a uymayan bu giysiler, elbette ki onları üzerlerinde taşıyan insanların birçoğunda bir şahsiyete, bir kamete dönüşmüyor. Bundan dolayı, sokaklarımızda ve günlük hayatta şeklen örtülü bireylerin hal, hareket ve tavırlarına baktığımız zaman maalesef Müslümanda olması gereken hassasiyeti göremiyoruz. Onun yerine, Müslüman bir hanımefendinin taşıması gereken ciddiyet ve vakardan eser taşımayan, moda rüzgârları ile şekilden şekle giren, ağır makyaj, pahalı aksesuarlar ile “eksik kalan” yanlarını tamamlamaya çalışan, havai ve hafif meşrep bir manzara meydana çıkıyor.
Bu meselenin muhatabı elbette ki sadece kadınlar değil. Zira aynı sıkıntının diğer yüzünde erkekler yer alıyor. Sadece kadınların giysileri daralıp kısalmıyor. Aynı zamanda erkeklerin giyimlerinde de buna benzer sıkıntılar yaşanıyor. Dar pantolonlar ve vücut hatlarının teşhir eden giysiler ile erkekler de tesettürü ihlal etmeye, hatta vücudu teşhir etmeye başladılar.
Tesettür denilince akla sadece kadınların gelmesi elbette bir eksiklik. Ancak bu durumun içtimai hayatın içerisinde Müslüman kadının daha fazla görünür olmasından kaynaklanan bir problem olduğunu düşünüyorum. Zira tesettür emri, sadece kadına değil, erkeğe de verilmiş bir vazife. Birine kendini koru, teşhir etme denilirken, diğerine kendine hâkim ol bakma emri verilmiştir.
Geldiğimiz noktada, Müslüman olmamız, hayatımızın her anını, bizlere emredilen ölçüler içerisinde yaşama zorunluluğu getirmektedir. Mademki bu dine iman ettik ve teslim olduk, o halde bu dinin kural ve kaidelerine uymak zorundayız. Zira herhangi bir konuda, Allah Teâlâ’nın ayetleri geldiği zaman, mü’min erkekler ve mü’min kadınların, işittik ve itaat ettik demekten başka seçeneklerinin olmadığı buyuruluyor Kur’an da. Öyleyse yediğimizden, içtiğimizden, hangi ayakla nereye gireceğimize ve nereden çıkacağımıza kadar ölçü koyan dinimizin emirlerini, eğmeden bükmeden itaat etmekle mükellefiz.
Yazdıklarımız eleştirmek, tahkir etmek veya ifşa etmek için değil elbette. Bir silkinişe, bir muhasebeye davet ederek daha iyi yapılmasını teşvik etmektir. Yazımızın başlığındaki soruyu kendimize sormak, belki amellerimizi yeniden gözden geçirmemize vesile olacaktır. Amellerimizi Allah Teâlâ emrettiği için mi yapıyoruz? Yoksa nefsimiz öyle istediği ve öyle rahat ettiği için mi?
Vereceğimiz cevap, hayatımızın seyrini değiştirebilir. Doğru cevap verenlerden ve kazananlardan olmak duası ile.
Cevapla