Yeryüzünde olmuş veya olması muhtemel olayların, belli bir düzen içerisinde anlatılmasına, yazılmasına ve canlandırılarak görsel hale getirilmesine sinema sektörü diyoruz.
Yaşanmış veya yaşanması muhtemel olan hatta hayal edilen bu olayların işlenmesi insanoğlunun ilerlemesine, gelişmesine, olaylara başka açılardan bakmasına fayda sağlayacağı malum. Ancak bu sektörün, kaynaklarını iyiden, doğrudan yana değil yanlıştan yana ve kötüye kullanmak gibi bir alışkanlığı var. Bu özelliğini bu sektöre aktarılan kaynaklar ve destekleyenlere baktığınız zaman daha net olarak görebiliyorsunuz.
Sinema ve filmcilik sektörü, günümüzün teknolojik olarak gelişmiş en ağır silahlarından bile daha fazla etkiye sahip tehlikeli bir hal aldı. Bu silah ile bazen ülkelerin işgaline, bazen gayrı meşru bir olayın meşru hale getirilmesine, bazen stratejik ve psikolojik savaş malzemesi olarak kullanılmasına hizmet eder hale geldi.
Bu konuda ülkemiz açısından baktığımız ve dert ederek hakkında yazı yazdığımız pencere farklı bir alana açılıyor. Zira ne savaş durumu ne de stratejik veya psikolojik etkileri bu yazımızın konusu değil. Bizim baktığımız pencereden maalesef hoş bir manzara görünmüyor. Bu tehlikeli silah, sinsice hareket ediyor ve insanımızın ahlaki olarak yozlaşmasına ve inançlarının zedelenmesine sebep olarak, savaştan daha fazla bir yıkıma sebep oluyor.
Televizyon ve sinema sektörü bir ülkenin milli kimliğine, manevi değerlerine ve inançlarına saygı göstererek, bu değerlerin daha da güçlenmesine ve o ülke insanının kendi kültürü ve gelenekleriyle yaşamasına hizmet eder. Heyhat, gelin görün ki, bizim ülkemizde eline bu silahı geçiren kesim maalesef, bırakın bu değerleri korumak, adeta bu değerlere savaş açmış ve bu değerleri tahrip etmek için bütün gücü ile saldırıya geçmiş durumda.
Batılı filmlere baktığımız zaman, din adamlarını saygın, dürüst, güvenilir ve her halleri ile örnek bir insan olarak ekranlardan tanıtırken, bizim ülkemizde din adamı rollerinde oynatılan şahısların, simalarının çirkin, kaba, görgüsüz, ciddiyetsiz ve üçkâğıtçı hatta para delisi roller verilerek insanların bilinçaltına mesaj verildiğini görüyorsunuz.
Bugün televizyonlarda, hatta ve hatta “İslami televizyon” etiketi ile yola çıkmış kanallarda halen daha yayınlanmaya devam eden “İnek Şaban“ ve buna benzer filmleri biraz eleştirel gözle izleyip, gerek filmde işlenen konulara, gerekse rol alanlara dikkatle bakarsanız bu projeyi rahatlıkla görebilirsiniz.
Türk sinemasında özellikle komedi filmlerinde kullanılan Şaban, Ramazan, Recep gibi isimlerin, kötü rollerde oynayanlara Gaffar, Cabbar gibi belli isimlerin verilmesi, sakal, takke ve başörtüsü gibi belli sembollerin, insanların zihinlerinde aşağılanması, basitleştirilmesi ve dalgaya alınması masum bir hareket değil. Aksine bilinçli ve programlı olarak tasarlanan ve sinsice gözlerimize sokulan tehlikeli bir dönüştürme hareketidir.
Son dönemde, gerek sinema gerekse televizyon ekranlarından arzı endam eden filmlerin birçoğuna şöyle kabaca bir göz atınca, ne ortaya konulan eserde bir edebi hassasiyet, ne de ahlak ve mantık ölçüleri ile açıklanmayacak bağlantılar ve ilişkiler görüyorsunuz. Eski Türk filmlerinde roman ve hikâye yazan üstatların eserleri sinemaya çevrildiği için o edebi kokuyu ve tadı alabiliyordunuz. Ancak o eski eserlerin bile günümüze uyarlanmış facia örneklerini görünce yine hayal kırıklığı yaşıyorsunuz.
Yukarıda belirttiğimiz zihinlerdeki dönüştürme ve belli simgelerin itibarsızlaştırılmasından sonra artık ikinci açamaya geçilmiş durumda. Bugün özellikle genç nesillerin inançlarına, ahlaklarına, çalışma azimlerine, kişiliklerine yönelik topyekûn bir saldırı başlatılmış durumda. Ekranlardan insanların üzerine çevrilen kirli namlulardan ahlaksızca şu bombalar ile saldırıya geçiliyor.
- Toplumda saygı görmek isteyen, adam yerine konulmak isteyen, kaç yaşında olursa olsun mutlaka karşı cinsten bir arkadaş bulacak. Arkadaşı yoksa beceriksiz ve “ezik” tir.
- Dünyada bulunan her şey “aşk” içindir. Bu aşkın karşısında ne varsa aile, namus, evlilik gibi kavramlar toplumun koyduğu saçma kavramlar olduğu için, yıkılması ve yok edilmesi gereken hedeflerdir.
- İnsan bu dünyada sadece kendisi için yaşar, dolayısıyla başkalarına saygı ve merhamet göstermesine lüzum yoktur. Kendisi dışındaki insanların aşağılanması, küçük düşürülmesi ve kibirli davranılması başarı yolunda geçilmesi gereken merhalelerdir.
- Saygın bir kimse olmak için öncelikle yakışıklı, lüks yaşayan, son model arabalarla gezen, villa tarzı evlerde yaşayan, sürekli sevgili değiştiren, kazancının nereden geldiği belli olmayan, kısa yoldan köşe dönen, emek harcamadan para kazanan ve bu paraları ölçüsüz bir şekilde harcayan ahlak yoksunu tiplerin gençlerin önüne model olarak konulması.
- Evlilik kurumunun kutsallığı, gerekliliği ve toplumu bir arada tutan bir değer olarak gösterilmesi gerekirken, en küçük bir tartışmada dahi boşanmanın normal olduğu, evlilik olmadan da bir arada yaşamanın mümkün olduğu, nikâhsız ilişkilerin gayet normal bir ilişki olduğunun işlenmesi.
- Bir insanın değerli sayılabilmesi için illa zengin, yakışıklı veya güzel olması gerekir gibi çarpık kavramlar oluşturarak, ahlaki erdemlerin, yardımseverliğin, dürüstlük gibi hasletlerin toplumda yeri olmayan hatta o insanı basitleştiren özellikler olarak gösterilmesi.
- Ahlaklı olmak, dürüst olmak, kendi emeği ile geçinme hasletleri alaya alınarak böyle yapan insanların sürekli kandırılmaya ve aldatılmaya mahkûm olan, saf ve akılsız kimseler olduğunun işlenmesi. Böylelikle insanların birbiri ile yardımlaşma ve dayanışma duyguları köreltilerek, başarılı olmak için illa acımasız ve gaddar olunması ve merhametsiz davranmanın gerekli olduğunun işlenmesi.
- Hayatın sadece gezmek, eğlenmek, para harcamak, hava atmak, şehevi arzularını ölçüsüzce tatmin etmek ve hayvani bir hayat yaşamak olduğunu zihinlere işlenmesi.
- Giydiği giysinin, yaptığı işin, söylediği her sözün illa birileri tarafından beğenilmesi ve takdir edilmesi gerektiği gibi bir algı oluşturarak riyakârlığın artmasına sebep olması.
- Saçma yarışma programlarında, garip kıyafetler giyerek, karşılarında oturan 2-3 tane kibir abidesinin hakarete varan değerlendirmelerine aldırmadan, kendilerini beğendirip sözüm ona moda oluşturmaya çalışırken şahsiyetsizliğin zirvesine çıkılması
Maddeler halinde saydığımız bu sıkıntılara ek yapıp yazıyı uzatmak istemiyorum. Ancak şu bir gerçek ki, en şiddetli düşmandan bile daha acımasız, tehlikeli ve sinsi bir düşmanla karşı karşıyayız. Bu düşmandan çocuklarımızı ve ailemizi korumak her şeyden önemli ve öncelikli bir görevdir bizim için.
Televizyonların ilk çıktığı yıllarda, devlet yöneticilerinden birine bu aletin zararlarından bahsedilince, beğenilmeyen veya zararlı olduğuna inanılan bir program olması halinde kontrolün insanın elinin altında olduğunu beyan sadedinde “kapatma düğmesi elinizin altında” demişti. O tarihten bu yana hayli zaman geçti ve o kontrol mekanizması işlemez hale geldi.
Gündüz kuşağındaki saldırı silahları farklı, akşam kuşağındaki saldırı silahları ise daha farklı seçiliyor. Gündüz kuşağında evlilik programları adı altında pazarlama faaliyetleri yürütülürken, çarpık ilişki ağları ile donatılmış diziler ile milletin zihinleri iğdiş edilirken, garip giyimli insanların sözde moda programları ile milletle dalga geçiliyor. Akşam kuşağında ise ya mafya dizileri, ya zengin kız fakir oğlan edebiyatı veya uç noktalara giderek kendi tarihini karalamak ve çarpıtmak üzerine kurulu filmlerle final yapılıyor.
Evet, yıllar evvel söylendiği gibi, bu teknolojik aletleri açma kapama düğmeleri gözün kolaylıkla algılayacağı farklı renklerde, yalnızca biraz irade ve gayret ile bunları hayatımızın dışına çıkarabiliriz.
Evimizde bulunan televizyon ve teknolojik aletleri çocuklarımıza dadı tayin etmeyelim. Haftada en az 2 veya 3 gün ailemiz ile sohbet meclisleri kurarak Kur’an, Hadis ve İlmihal dersleri yapalım. Bu derslere başladığımız zaman hem ailemiz ile özel bir amaç için bir araya gelme fırsatı yakalamış oluruz, hem de öğreterek öğrenmenin zevkine varırız.
Mevla Teâla nefsimizi ve neslimizi devrin zararlı alışkanlıklarından muhafaza buyursun. Zamanı öldüren değil zamanı en iyi şekilde değerlendirerek ahiret sermayemizi çoğaltmayı nasip eylesin.
Cevapla