Karadeniz, coğrafi ve kültürel özellikleri bakımından çok zengin bir bölge. Bu evsafı, temsili noktasında görsel, yazılı ve sosyal medyada ciddi bir çeşitliliğe vesile oluyor. Diğer plâtformlar bir yana, biz münhasıran televizyon kanalları özelinde bir konuyu gündeme taşımak istiyoruz.
Karadeniz bölgesine nispetle yayın yapan birçok televizyon kanalı bulunuyor. Gönül ister ki, TV kanalları manevî değerlerimizin muhafazası ve geleceğe taşınmasına yönelik hizmetlerle anılsınlar. Lâkin bu her zaman böyle olmuyor. Söz konusu kanallar arasında Mavi Karadeniz ve Kaçkar TV gibi işin hakkını vermeye çalışan kuruluşlarla beraber, belli bir misyon doğrultusunda hareket ettiği düşünülebilecek Çay TV ve önceleri KARADENİZ TV iken sonradan el değiştiren fakat “Karadenizli” kimliğini kısmen koruyan ve kamuoyu tarafından da öyle kabul edilen KRT gibileri de göze çarpıyor.
Yerel Kanalların Maddî İmkânsızlıkları
Bu konuyu irdelerken, yerel kanallarımızın maddî problemler başta olmak üzere birçok sorunla mücadele ettiğini de belirtmeden geçmememiz gerekiyor. Ara kuşaklarda verdikleri reklâm programlarının uzunluğu ve bazı sponsorluklarındaki ilginçlikler de bundan kaynaklı. Propaganda güçlerinin maddi destekle nasıl sevk edildiğini, Adnan Oktar‘ın programları vasıtasıyla da görmüştük. A9’da başlayan program, reklâmların ardından yerel bir kanalda devam ediyor, hatta bu noktada birkaç yerel kanalın birden kullanıldığı da görülüyordu.
Bu garabetin, maddî sorunlardan kaynaklandığını anlayabilmek zor değil. Diyeceğimiz o ki, yerel kanallar mevcut maddî yük sebebiyle bir tür çıkarlar çukuruna sürüklenip belli çevrelerin propaganda aracı hâline gelebiliyor.
Sünnet İnkârcılığından Tarihselcilik ve Bâtınîliğe
Bahsi geçen propaganda, sünnet inkârcılığından tarihselciliğe uzanıyor ve burada da kalmayıp bir adım daha öteye, Kur’ân-ı Kerîm’in manasının, lügatten dem vurulmak suretiyle Bâtınî bir yorumla tamamen berhavasına kadar ulaşıyor. Bazı örnekleri dikkatlerinize sunmak istiyoruz.
Çay TV’nin Programları
Sözünü ettiğimiz Karadeniz TV kanallarından Çay TV’nin yıllardır Ehl-i Sünnet dışı dinî yayınlar yaptığının şahidiyiz. Perşembenin cumayla bağlantısının yüksek etkileşiminden yararlanmak için gündüz kuşağında, akademisyenliği ve müellifliği kadar Karadenizli kimliğiyle tanınan Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı’nın “Kur’ân’dan Gönüle” programının yayına girdiğini; akşam kuşağında ise, ehl-i sünnet dışı fetvalarıyla bildiğimiz Necati Hutoğlu’nun “Necati Hoca Cevaplıyor” programının ekranlara yansıdığını görüyoruz. Etkileşimin yüksek olduğu bir başka akşam olan Cumartesi akşamı da, Bayraktar Bayraklı ile aynı özelliklere sahip olup bir kuşak sonrasını teşkil eden Prof. Dr. Mehmet Okuyan’ın “Kur’ân Buluşmaları” programı yayına giriyor.
Bu tablo bizlere, Çay TV’nin bir misyon doğrultusunda, Karadenizli kimliğine sahip isimler üzerinden propaganda yürüttüğü yönünde bir tespit sunuyor. Mezkûr kanalda hafta boyunca fâsid fetvalar verilip müctehid ulemanın kavillerini tahkir edici bir yaklaşım sunuluyor.
KRT’nin Programları
KRT’nin durumu, ÇAY TV’den de kötü! Geçtiğimiz senelerde bu kanalda Ramazan Koyuncu’nun hazırlayıp sunduğu “Kur’ân’la Yüzleşme” adlı programa rastlıyorduk. Bu program, KRT’ye ÇAY TV’den transfer edilen bir programdı. ÇAY TV’de yayına başladığı dönemde ve KRT’deki ilk iki senesinde, daha çok, “Kur’âniyyûn” olarak andığımız, “hadislerin Kur’ân’a Arzı” sloganıyla sünneti inkâr eden anlayışın ekran üzerinden yansıtıldığını, daha sonraları ise aynı ekranın tarihselcilere tahsis edilerek stüdyonun âdeta Ankara Okulunun bir şubesine dönüştürüldüğünü görüyorduk. Şimdilerde, Ramazan Koyuncu’nun hazırlayıp sunduğu program son bulmuş durumda. Kanalın mı böyle bir karar aldığı ya da sunucunun mu sonlandırdığı konusunda ise bir bilgimiz yok!
Hakkı Yılmaz’ın Propagandası
Ramazan Koyuncu ile Yüzleşme programının sona ermesinin ardından, “Nüzûl Sırasına Göre Tebyînü’l-Kur’ân İşte Kur’ân” adlı 11 ciltlik kitabı ve müstakil konularla ilgili daha başka kitapları bulunan Hakkı Yılmaz “Kur’ân ve İslâm” adlı bir program yapmaktadır. Bu şahıs, “İşte Kur’ân” sitesiyle bildiğimiz, “الصلاة” ifadesinin “dua” olduğunu, namaz diye aslî bir ibadet olmadığını, “dinin direği” olan namazın, herhangi bir vakit veya erkânla kayıtlı olmayan tazarrulu bir duâdan ibaret bulunduğunu savunmaktadır. Edip Yüksel’in dahi karşısında tarihî gerçeklikleri gündeme getirmek zorunda kaldığı, ortaya çıkışı ve propagandasına yol verilmesi noktasında dikkatle incelenmesi gereken bir kimsedir.
“الصلاة” kelimesi üzerinden verdiğimiz örnekten de anlaşılacağı üzere, yaptığı şey tarih boyunca karşılaşılan “Bâtınî” anlayışın yaklaşımlarından farklı değildir. Bunun küfür olduğu konusunda âlimlerimizin ittifak hâlinde bulunduğunu da hatırlamamız gerekir.
Bu Akîde Terörüne “Dur” Denilmeli!
Ülkemiz onlarca yıldan beridir terörle mücadele hâlinde. Cana mala ve hatta bölge huzuruna kasteden ve küresel plânların uygulanmasına imkân sağlayan terör mücadele edilmesi gereken bir konu olduğu gibi, insanların ebediyetine kasteden bid‘at ve küfür propagandasının da silahlı terörden çok daha tehlikeli ve mücadele edilmesi gereken bir konu olduğu unutulmamalıdır.
Sözünü ettiğimiz TV kanalları, bid‘at ve küfür görüşleri ekranlarına taşıyarak, insanları ebedî hayat açısından tehlike saçan bir propagandaya boğmuş oluyor.
12 Eylül’de veya 28 Şubat’ta Yapılmayanlar Yapılıyor
İslâmiyet içerisinde “Protestan” bir temayülün üzerimize karabasan gibi çökertildiği bir dönemi yaşıyoruz. Maatteessüf karşımızdaki tablo, 12 Eylül sonrasında veya 28 Şubat sürecinde görmediğimiz kadar karanlık, sadece dinî kimliğe sahip olmayan, aynı zamanda ideolojik açıdan da toplumu kuşatan kara bir tablodur.
Dinî-İdeolojik Birliktelik
Bir ayağının, “hadislerin Kur’ân’a Arzı”, bir ayağının “tarihselcilik”, bir ayağının ise “neo-bâtınî” yaklaşım üzerinde bulunduğu anlaşılan tezgâh, “milliyetçi-muhafazakâr” çizgide bulunan Karadeniz insanının genel temayülünün aksine “sol tandanslı” bir ideolojik zemin üzerine kurulmuş görünüyor. Nitekim söz konusu ideolojik-siyasî yaklaşımlara paralel haber ve değerlendirmeleri, bahsi geçen televizyon kanallarının programlarında ve internet sitelerinde görebilmek de mümkün. Hal böyle olunca ister istemez: Sen Anlatma Karadeniz demek geliyor içimizden.
Dinî Hassasiyetler Mikro Milliyetçiliğe Kurban Edilmemeli!
Karadenizli hemşerilerimizin, memleketlerine yönelik sahiplenmeleri takdire şayandır. Yüce dinimiz İslâm, bir kimsenin memleketini ve hemşerilerini muhabbetle sahiplenmesini nehyetmemiş, dinî açıdan adaleti gözetmek kaydıyla bilâkis güzel görmüştür. Bahsettiğimiz adalet, muhabbetle sahiplenilecek ve takdir edilecek kimselerin, şahsiyet ve çalışmalarının müspet olması şartına bağlıdır. Dolayısıyla, savunuları ve yaptıkları işler bid‘at hatta küfür ve ilhâd noktasına varmasına rağmen sırf aksanları, esprileri ve Karadenizli kimlikleri sebebiyle mezkûr zevatı muhabbetle takdir edip sahiplenmek, mikro-milliyetçilik gibi menfi bir anlayıştan ve dinimizin “zulüm” olarak tanımladığı ameliyeden başka bir şey olmayacaktır!
Sol ideolojilerin kıskacında dini hedef alan bu yapılarla mücadele konusunda, hamiyet-i diniye sahibi ve hassasiyeti yüksek tüm hoca ve kardeşlerimizi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyoruz.
Cevapla