“Bildiğini zannetmek” salgın hastalık gibi hareket ederek her alanda yayılırken “İslam’ı bilmek/bildiğini zannetmek” yönüyle de varlığını epey tesirli bir şekilde koruyor. Bu hastalığa ne zamandan beri müptela olduğumuz bilinmez ancak, itikadımıza varıncaya kadar ağır hasarlara sebep olduğu bir gerçek.
Bildiğini zannetmek arızası, eskiden doğru bildiğini zannettiği meseleler üzerine bina edilen yeni bilgiler sayesinde gelişerek büyüyor. Eskiyi sıfırlamak, onarmak adına hiçbir gayret göstermeksizin hep yeni şeyler ekleyerek bilgi dağarcığını “geliştiren” insanlar, yenileri eski yanlışlar üzerine bina edince yanlışın büyümesinden başka bir sonuç çıkmıyor ortaya. Kocaman yanlışlara yakinen inanmak ve bu yanlışların propagandasının oluşturduğu karmaşa içerisinde hayat sürüyoruz.
Ne doğru bilenlerin gücü yetiyor yanlışları yıkıp yerine yenilerini dikmeye ne de hiç bilmeyenlerin gücü yetiyor bu yanlışlar ile doğruları ayırt etmeye. Yanlışlar kök salarken karmaşa büyüdükçe büyüyor…
İşbu yanlış öğrenme sürecine en büyük etki hiç şüphesiz “düşünme biçimi” üzerinden geliyor. Materyalist, kapitalist, sosyalist, modernist … düşünme biçimlerinin ürünlerini İslam ile hizaya sokmaya çalıştıkça “atı arabanın arkasına sürmek” garabeti ortaya çıkıyor da bunu dahi anlayan küçük bir azınlıktan başkası olmuyor. Azınlık dedik ya gücü neye yetecek ki? İşi başa sarıp atı arabanın önüne alabilene aşk olsun!
“Atı arabanın önüne almak” fert fert her Müslümanın yanlış düşüncelerini sıfırlaması ve “Müslümanca Düşünmesi” ile mümkün olabilecek bir devrim mesabesindedir. Bu tespiti yaparken şunu söylemek istiyorum; modern zamanlarda önümüze getirilen problemlerin doğuşundan ya da büyümesinden İslamî sistem sorumlu değilse, bunu besleye besleye oburlaştıran ve her gün yeni problemlere gebe hale getiren sistemi tam anlamıyla devreden çıkarmadan problemleri çözemezsiniz.
Anlaşılsın diye birkaç somut örnek vermek gerekirse;
- Sinema sektörünü insanları yönlendirecek güce kavuşturan İslami sistem olmadığı için “İslami Sinema” sektörü arayışı içine girmek bizi en iyi ihtimalle tavizlere sürükleyecektir.
- Müzik sektörünü insanların haz almasını ve yönlendirmesini sağlayacak kuvvete kavuşturan İslami sistem olmadığı için “İslami Müzik” arayışı bizi tavizlere, hatta haramları mübah görmeye kadar götürecektir.
- Faizli, vade farklı, taksitli sistemi bu kadar vazgeçilmez hale getiren İslami sistem olmadığı için “İslami bankacılık” arayışları bizim hassasiyetimizi zedeleyecektir.
Örnekler burada yer bulunamayacak kadar çoğaltılabilir. Peki bizi bu arayışa iten şey nedir? Katiyetle söyleyebiliriz ki, bunların zamanımızda vazgeçilmez birer unsur olduğuna olan inancımızdır bizi bu arayışlara iten. Oysa olması gereken bu değil, “soru yanlış” demeyi becerebilecek “düşünce sistemi”ne kavuşmamız şart.
Hasıl-ı Kelam;
“Müslümanca” olmayan herhangi bir düşüncenin ürettiği problemleri Müslümanlara –daha doğrusu İslâm’a- çözdürmeye çalışmak isteyenlerin oyununa gelmek de modern zaman Müslümanlarına has bir durum olsa gerek. “Bu soru yanlış” diyerek önce sorunun değiştirilmesini istemek yerine oturup cevap verecek mercînin düşünme biçimini değiştirmek şeklinde tezahür eden bu çözüm bulma ameliyesi, İslamî hassasiyetleri zedelemek, hatta modernizme uydurmak gibi neticelere götürüyor. Çözüm üretme aşamasında fark edilmeyen değişim, işin sonunda Sosyalist İslam, Ilımlı İslam… gibi hakikatin tahrif edilmiş çeşitli modellerini sahneye çıkarıyor.
O zaman tüm veçheleri ile İslam, tüm yaşam alanlarına taalluk eden yönleriyle İslam, ya da “yegane çözüm İslam” diyebilmek için; önce “İslamî düşünce”, önce “Müslümanca Düşünmek..”
Sonraki yazılarda devam edelim…
Cevapla