Sorulan soru şu: ‘’Efendimiz’e Habîbullah/Habîbim şeklinde Kur’ân’da ya da Sünnette geçen bir hitap var mıdır, Efendimiz’e Habîbullah denilmesinin kaynağı nedir?’’
Bu soru üzerinden ortalığı velveleye veren bir, Neo-Selefî gruplar var malum, bir de mealciler. Bu iki taifeden bazısı ALLAH Teâla’nın Efendimiz için ‘’habîbim’’ ifadesini kullanmadığı gerekçesi ve sünnette de böyle bir şey varid olmadığı iddiasıyla bu ünvanı Efendimiz için kullanmanın bid’at olduğunu söylemekteler. Hatta hızını alamayan bazıları; ‘’ALLAH’ın vermediği bir payeyi peygambere sizler –onun adına- vermek suretiyle müşrik oldunuz’’ dahi diyebilmekteler.
Şu bir hakikattir ki, bu manaya –Efendimizin Habîbullâh oluşuna- delâlet eden âyet-i kerîme ve hâdis-i şerifler pek çoktur. Hadis kitaplarımızda muhtelif metinlerle (ya da varyant) kaydedilmiş olan Hadis-i Şeriflerden birisinde ‘’ene habîbullah/ben ALLÂH’ın Hâbîbiyim’’ ifadesi yer alıyor. Hadîs-i şerîf’i İmam Tirmizi Sünen’inin Menâkıb ba’bında kaydederken, İmam Dârimî ise Mukaddimesinde Hz. Peygamber’in üstün vasıflarını beyan sadedinde açmış olduğu fasılda kaydediyor.
İmam Tirmizî Rahimehullah’ın, ilgili hadis-i şerîf için; Hadisun Ğarîbun hükmünü verdiğini görüyoruz.
Arapça Metni:
حدثنا علي بن نصر بن علي حدثنا عبيد الله بن عبد المجيد حدثنا زمعة بن أبي صالح عن سلمة بن وهرام عن عكرمة عن بن عباس قال جلس ناس من أصحاب رسول الله صلى الله عليه وسلم ينتظرونه قال فخرج حتى إذا دنا منهم سمعهم يتذاكرون فسمع حديثهم فقال بعضهم عجبا أن الله عز وجل اتخذ من خلقه خليلا اتخذ إبراهيم خليلا وقال آخر ماذا بأعجب من كلام موسى كلمه تكليما وقال آخر فعيسى كلمة الله وروحه وقال آخر آدم اصطفاه الله فخرج عليهم فسلم وقال قد سمعت كلامكم وعجبكم أن إبراهيم خليل الله وهو كذلك وموسى نجي الله وهو كذلك وعيسى روح الله وكلمته وهو كذلك وآدم اصطفاه الله وهو كذلك ألا وأنا حبيب الله ولا فخر وأنا حامل لواء الحمد يوم القيامة ولا فخر وأنا أول شافع وأول مشفع يوم القيامة ولا فخر وأنا أول من يحرك حلق الجنة فيفتح الله لي فيدخلنيها ومعي فقراء المؤمنين ولا فخر وأنا أكرم الأولين والآخرين ولا فخر قال أبو عيسى هذا حديث غريب
<< وأنا حبيب الله ولا فخر >>
Hadîs-i Şerîf’in Tercümesi:
3616- İbn Abbâs (r.a.)’dan rivâyete göre, şöyle demiştir: Peygamber (s.a.v)’in ashabından bazı kişiler, kendisini beklemek üzere oturmuşlardı. Rasûlullah (s.a.v.) çıktı, onlara yaklaşınca onların konuştuklarını duydu. Bazıları şöyle diyordu: “Şaşılacak şey doğrusu, Allah yaratıklarından birini dost edinmiş, İbrahim’i dost edinmiş. Diğer bir kısmı ise Musa’nın Allah’la konuşması daha hayret verici bir şeydir. Allah onunla apaçık konuşmuştur. Diğer bir kısmı ise, İsa Allah’ın kelimesi ve ruhudur. Diğer bir kısmı da, Adem, babasız şekilde yaratılmış, seçkin insandır, dediler.” Rasûlullah (s.a.v.) onların yanına geldi selam verip şöyle buyurdu: “Konuşmalarınızı ve hayret ettiğiniz şeyleri dinledim. İbrahim, Allah’ın dostu olup o bir gerçektir. Musa’da Allah’ın konuştuğu seçkin bir kimsedir, bu da doğrudur. İsa’da Allah’ın ruhu ve kelimesidir. Buda bir gerçektir. Adem: Allah seçmiştir. Bu da bir gerçektir. Dikkat ediniz >>Allâh’ın sevgilisi, övünmeksizin benim,<< övünme yok. Kıyamet günü hamd sancağını taşıyacak olan benim, övünmek yok… Kıyamet gününde ilk şefaat edecek olan benim şefaati kabul edilecek olanda benim. Fakat övünme yok… Cennetin kapılarının halkalarını ilk hareket ettirecek olan benim. Allah bana Cennet kapısını açacak beraberinde olan mü’minleri ve fakirleri Cennete sokacaktır, fakat övünme yok… Ben geçmişlerin ve geçeceklerin en değerlisiyim, fakat övünme yok…”
(Dârimî, Mukaddime: 27)
Dokuz Eylül Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Ahmet Tahir Dayhan Hocaefendi’nin Hadis-i Şerif’le İlgili Değerlendirmesi:
Yukarıda verilmiş olan senedde (ki Tirmizî ve Dârimî’nin senedleri aynıdır) adı geçen Zem’a b. Sâlih, Tâbiûn’un küçüklerindendir ve zabtı bakımından tenkid edilerek “zayıf” denilmiştir. Tirmizi’nin “garib” demesi sadece bu senedle rivayet edilmiş olmasındandır. Yanında “Hasen/Sahih” dememiş olması ise, işte bu zatın zabt zayıflığındandır. Adalet yönünden eleştirilen bir kimse olmadığına göre, hadise itibar etmekte sakınca yoktur.
Dârimî’de aynı manada başka bir sahabiden gelen daha kısa bir rivayet daha vardır. (Öncekinden birkaç rivayet sonra). Ancak onun da senedinde ınkıtâ vardır ve Darimi’nin hocası olan Abdullah b. Sâlih çok hata yaptığı için zabtı bakımından zayıf bulunan bir ravidir.
Taberânî’nin Mu’cemlerinde, Tâbiûnûn büyüklerinden Mesrûk’un, Hz. Aişe’den hadis rivayet edeceği zaman “Habîbetü Habîbillah” dediği kayıtlıdır. Hatta Hz. Aişe’yi bu şekildeki bir terkip içinde zikreden, Nesâî’nin es-Sünenü’l-Kübrâsında bir bab başlığına rastladım. Demek ki, Tabiûn arasında böyle bir kullanım vardı.
Bundan önemlisi, Müslim’in Sahih’inde (no. 532) ve diğerlerinde: “Allah Teala İbrahim’i Halîl (dost) edindiği gibi beni de Halîl edindi” şeklinde bir rivayet vardır. Bu rivayetten hareketle Peygamber Efendimize “yakın dost” anlamında “sevgili” denilmesi gayet doğaldır. Muhaddis Beğavî’nin tefsirinde, İbn Mes’ud veya İbn Abbâs’tan bu rivayet nakledilirken (İsra 79, Makam-ı Mahmûd’un tefsiri sırasında) lafız şöyledir: “Allah azze ve celle İbrahim’i Halîl edindi; arkadaşınız ise Habîbullah’tır”.
Efendimizin Habîbullah oluşuna delâlet eden birçok delil vardır derken kastedilen şeylerden bazıları bunlar olsa gerektir. (Hocamızın sözleri sona erdi.)
Peygamberlik makamına olan imanı / inancı zayıflatmak mümkünmüş gibi zannedenlerin hezeyanından başka birşey ifade etmiyor. Ne Allah’ın ( c.c ) dinini yok edebilirler, ne de peygamberlerini itibarsızlaştırıp, vasıfsız bir kul seviyesine indirebilirler. Enerjilerini vakitlerini böyle fitneleri yaymakla heba edenler o korkutucu hesap gününde bunun da hesabını vereceklerdir. Peygamberliğe layık görülmüş olmasını kıskanan amcası Abduluzza bin Abdulmuttalip ( Ebu Leheb ) gibi aynı fıtratta olanlara Kur-an-ı Kerimin nüzülü bile kâr etmediyse iman etmek için, habibullah olduğunu zaten hiç kabul etmeyeceklerdir. O Peygamber ki ( s.a.v ) ; kendisine verilen hiçbir makamın övüncünde olmadı, tahakküm kurmadı. Bilakis kendisinden korkan bir kişi için sarf ettiği şu cümle bile bunun delilidir: ‘Kendine gel ! Ben bir hükümdar değilim. Ben ancak, Kureyş kabîlesinden kurumuş et yiyen bir kadının oğluyum.’ (Sünen-i İbn-i Mâce, 2/1100-1101) Keyifleri bilir. İman eden için nasılsa bir tehlike yok. Fakat, tuzakları, fitneleri ifşa etmekte gerekiyor böyle.
Hocamız sağolsun.
Peygamberimiz kendisi için “Bana sadece Allah’ın kulu ve Rasulü deyiniz, beni bunun dışında bir vasıfla vasıflandırmanızı sevmiyorum” dediği halde hala “Habibullah” “Fahri Kainat” gibi vasıflarla vasıflandırmak ne anlama geliyor?
Tabi ki hadislerin çelişkili olduğu anlamına geliyor. O kitapların ne zaman ortaya çıktığına, Buhari, müslim, tirmizi gibi kişilerin doğum tarihine bakarsan durum daha net anlaşılır.