Okumanın kime ne faydası var?

Yazacağım çok diye mi, yoksa yok diye mi bilmiyorum elime alınca kalemi (ki malumunuz artık kalem yerine bilgisayarlarla hallediyoruz o işi) mesele mesele uçuştu yazılası pasajlar.

***

Cehalet büyük bir arızadır kabul, Ama cehaletin devasının kitap okumak olduğunu kim söyledi bize? Soruyu daha düzgün şekilde sormak gerekecek sanırım: Kitap okuyunca cehaletin giderileceğinin garantisini veren kim? “Oku” emr-i ilahisini de bu işin propagandasına alet ederek herkesin eline bir şeyler tutuşturmak hiçbir derde deva olmayacaktır. Hatta göreceksiniz ve belkide görüyorsunuz ki iş daha karmaşık bir hal alıyor.

Siz siz olun her işin kontrollü devam edeninde hayır, kontrolsüz olanında karmaşa olacağını aklınızın bir kenarından çıkarmayın. Önüne gelenin eline kitap tutuşturmayın, her bilgisiz gördüğünüze okumayı telkin etmeyin. Eğer okuma tecrübeniz ve birikiminiz varsa önce karşınızdakinin seviyesini tespit edin, sonra siz mutlaka inceleme fırsatı bulduğunuz eserleri okunmak üzere kendisine telkin edin. Tavsiyelerde bulunun…

“Ne okursan oku, yeter ki oku” sıradanlığından kurtulun, kurtarın…

***

Bakın mesela okumanın yetmediğine dair bir derdimizle devam edelim.

Medreselerimiz, müderrislerimiz. Bir kısım cemaat mensupları ve dünyaları. Şahsi hayat ve hizmet prensiplerine bakınca her birisi imrenilecek kalitede insanlar. Kendilerine gelenlere hizmet ehli, kendilerine gelmişlerle yol almakta mahir. Ama “gitmeyi” pek öğrenememişler.

Kızmayın, darılmayın bana.

Okumuşlar ama okudukları yerde kalmışlar.

Kadim eserlerimiz, başlara tac efendiler, onlar olmadan yolumuzu aydınlatamayacağımız kutsal kandiller. Akaidimizi, fıkhımızı, usulümüzü, tefsirimizi… Sağlam şekilde bina etmek ve kıyamı süresinde yegâne istinatgâhımız büyük ruhlar. Bunları aldık okuduk, öğrendik, dertlendik. Allah unutturmasın.

Peki ya modernizm, tarihselcilik, temel fenni bilimler, ateizm, darwinizm, sosoyolojik gerçekler, tebliğ faaliyetleri…

Neden sayıyorum bunları anlatayım:

Yukarıda bahsettiğim medrese tahsili görüp kadim eserlerden istifade ile kendi dünyasını kuran kimselerin, modern hayatın getirdiği yeniliklere kendisini kaptırmış, 15 yıl önceki ata-dede kültürüyle yaşayacak olsa pırıl pırıl Müslüman olacak kimselere el uzatamayışından yakınıyorum. Bu el uzatamayışın sebebi basit: dışarıya bakmıyorlar.

Yukarıda sıraladığım ve yazının üslubu gereği daha fazla uzatmadığım, ancak sayının arttırılabileceği modern gelişmeler ve güncel gerçekler göz ardı ediliyor.

Şöyle söylesem daha net anlaşılır mı bilmem: “Dışarıda neler dönüyor” bilinmiyor.

Siz isteyin ya da istemeyin, birileri sosyal medya kullanıyor, birileri değil milyonlar kullanıyor. Siz isteyin ya da istemeyin, onbinler üniversitelere gidiyor.

“Aman dur gitme”, “sakın ha sosyal medyaya kendini kaptırma” diyenlerin telkinlerinin ne kadar “samimi” ve fayda sağladığı ortada. Madem bu deve bu diyardan gidiyor, bari gittiği diyarı haber edelim diyorum. Güdelim de öyle gönderelim. Sosyal medyayı lehte kullanmaya, fakültelerden zehirlenmeden dönmelerini sağlayalım.

Nasıl mı?

Öğrenmeden öğretemezsiniz…

Şunu da demeden noktalayamayacağım yazıyı: İlmihal okumadan mezhep ihtilaflarını, Tahavi okumadan İbn Teymiyye’yi, Riyazussalihin okumadan müteşabih hadisleri falan çözümlemeye kalkmayalım ne olur.

Yumağı tut diye görevlendirilenler, ipi kör düğüm etmesin…

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...