Yakamoz düşmüş çehresine 1400 yılın kırışık atamadığı, zamanı bile ihtiyarlatıp kendisi gençleşen billur güzel; İslâm ayrı vadide…
“Kahrolsun!” edebiyatından arpa boyu yukarı tırmanamayan, şanlı tarih avuntusundan level atlayamayıp kendi yerine ecdadı cepheye süren kımıldama uyuşuğu pasifize Müslümanlar ayrı vadide…
Tamam; oryantalizm kahrolsun da, tamam; gâvurlar necaset çukurunda kanalizasyon atığı yutuyor olsunlar da…
Nasıl olacak bu iş?
Üç elham okuyup üfleyince Hazreti Sultan Fatih‘in kılıcı mı havalanacak Topkapı’nın damından Olympos’un tepesine?
İmam Bakıllanî mi asra nüzul edip çil yavrusu gibi dağıtacak Anglikan Klisesi keşişlerini, o su gibi berrak diyalektik kudretiyle?
Biz ne yapalım o arada?
Kumandanın pillerini mi değiştirelim ekran başında Kudüs’ü kurtarmaya mevzi almak için?
“RTÜK istifa!” diye telekomünikasyonu çökertecek kadar abanalım mı telefonlara Hilâl TV’ye gaza niyetine, çekirdek çitlerken balkonda?
İmam Hatip’e gönderdiğimiz ‘elif-bâ’sız yavrumuz “Baba sana Kur’an yetmiyor mu, anne Buhârî 250 yıl sonra uydurmuş hadisleri…” diye allâme kesilince ensesine bir şamar patlatarak mı kovacağız masum dimağındaki soruları?
Esip gürleyince, “Höd! Seni densiz, sapık, fasık veled; cehennemde görürsün kimin uydurukçu olduğunu!” diye aforoz edince kuruyacak mı o duru zihnini kemiren şüpheleri?
Kendi yavrularımızı “ham yobaz ve kaba softa” tepkileriyle sempatik sırıtan mealizmin narkoz veren kucağına mı atacağız bizzat kendi ellerimizle?
Her gün bilmem kaç vakit Goldziher‘e sövgüler sıçratarak icra ettiğimiz lanet seansları mı çürütecek reformizmin demagojik sloganlarını?
Bizim onlara sövmüşlüğümüz kadar onların bizim öz İslâmî literatürümüzü yalayıp yutmuşluğu var!
Bizim ömrünce kitaplık rafına uzanmamış pamuk ellerimiz kadar onların kalem tutmaktan nasır bağlamış parmakları var.
Bizim geceyi üzerinde horlayarak devirdiğimiz elyaf yastıklarımız kadar onların uykusuzluktan başlarının sert zeminine düştüğü çalışma masaları var.
Bizim avizeli, ışıltılı lüks salonlarda misafir kokteyli ikramlarıyla göbek şişire şişire “Dünya bizi kıskanıyor” halüsinasyonları görmüşlüğümüz kadar, onların loş ışıklı tenhâ kütüphanelerde, okudukları kitap sayfalarına mide gurultusu bastırmak için sandviç kırıntısı dökmüşlükleri var.
Bizim twitter’dan TT olmuşluğumuz kadar onların asansörde karşılaştıkları kapı komşularınca bile isimlerinin hatırlanmamışlığı var…
Bizim Facebookta parti müdafaası için ekran ışığından yorulan gözlerimiz kadar, onların uykusuz kitap okumaktan ağrısı başlarına vurmuş kan çanağı gözleri var.
Bizim dava sloganları atmışlığımız kadar, onların dava kurup, dava devirmişlikleri var.
Tamam kahrolsun o necis gavurlar da…
Onları kahredecek nefes kudretini balon şişirmekle tüketmiş, onları yakalayacak hız kinetiğini Müslüman kovalamakla yitirmiş bizler ne olalım?
Onların ezberlercesine vakum gibi hafızalarına çektikleri, parlattıkları deri ciltlerle kaplayıp mücevher gibi arşivlerinde sakladıkları kadim İslâmî eserleri, İslâm coğrafyalarında; emekli amcaların hayırlarına bekçilik ettikleri virane bakımsız kütüphanelerimizde sadece örümcekler ziyaret ediyor.
Parti broşürü bastığımız kadar kadim eser basımı yapmıyoruz. Mutlu eden pizzaları, leblebi yiyen ve mandalina soyan ataları, Kabe’de evlilik teklifi alan ve abdest sırasını romantik kavgaya dönüştürmek isteyen süslümanları, erkeğin feminazi kampları ve mezbahalarında; tanrıça kadına kurban adağı niyetine sunuluşunu parlatan kitap müsveddeleri kadar rağbet görmüyorken ulemanın eserleri.
Yüzümüz kızarsın biraz oryantalizme saydırırken koltuk-kanepe demirbaşı gibi TV müdavimi oluşumuza, utancımız lerzeye uğramış gibi titretsin dilimizi; İslamoğlu‘na lanetler yağdırırken cephanemize ilmî silah yerine geviş getiren cehalet stoklayışımıza.
Brockelmanlar, Goldziherler sıraya girsin sövülmeye, çuvaldızı bize batırdık mı ki önce?
Hırsız içerdeyken kapı kilit tutar mı? Hırsız tıynetsziliğini icra ediyor, ya hırsızın ağzının suyunu akıtacak denli bir gafletle kapıyı yanaşık bırakan hane halkının ihaneti?
Müslüman toplum, gelenek esintilerinin okşayıp savurduğu zarif perçemi ve küheylan endamıyla kalkıp; katır cüsseli Mağrib gulyabaniliğine heves edip oksidentalist işgal ve iğfale el avuç ovuşturduktan sonra, ortaya bir Mahşer Midillisi heyulası gibi oryantalizm peyda olmasın da ne olsun.
Iste durum tespiti işte muhasebe budur.
Dilinize yüreğinize kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim.