Müfessirlerin Rahmân-Rahîm İsimlerinin Farkına Dair Beyanları

Bazı görüş sahiplerine  göre Fatiha Suresi’nden bir ayet kabul edilen, bazılarına göre ise Fatiha Suresi’ne dahil edilmeyen Besmele-i Şerif ya da Fatiha Suresi ayetlerinden “errahmanirrahim” ayetinin tefsirinde müfessirlerin büyük bir kısmı Rahman ve Rahim isimlerinin ne manaya geldiğine dair görüş beyan etmişlerdir. Hemen belirtelim ki, her iki isim de aynı kökten (rahmet) türemiş “rahmeti büyük, merhamet eden” manasına gelmektedir. –Allahualem- Aynı manaya gelmiş olmalarına rağmen aynı ayette peş peşe gelmiş olmaları sebebiyle ikisi arasında bir farklılığın bulunuyor olması gerektiği düşüncesi, müfessirleri bu konuda imal-i fikre sevketmiştir.

Safvetü’t-Tefasir sahibi Sâbûnî Rahman kelimesine “rahmeti büyük” manası verirken, Rahim kelimesine “rahmeti devamlı” manası vermiş ve bu şekilde “errahmanirrahim” ayetini “rahmeti büyük, ihsanı devamlı” şeklinde manalandırmıştır.[1]

İmam Mâturîdî erken dönem tefsir eserlerinin en önemlilerinden olan Te’vilatu’l-Kur’an isimli eserinde Fatiha Suresi’nin ilgili ayetini tefsir ederken iki ismin beraberce kullanılmasına dair İbn Abbas’dan gelen bir rivayetin işaret etmiş olabileceği manalar bağlamında şu tespitte bulunmaktadır:

“…Rahman ve Rahîm’den her birinin lütuf ve ihsana diğerine daha çok işaret etmesidir. Bir bakıma bu iki ismin yan yana gelmesi en üst noktada lütfun ifadesini amaçlamıştır, öyle ki her birinde bulunan ilahi lütfu tam anlamıyla kavramak imkânsız hale gelmektedir.”[2]

İbn Kesir, seleften gelen bazı tefsirlerden nakille İsa (a.s)’dan gediğini söylediği “Rahmân dünya ve ahirette fazla esirgeyici, Rahim ise yalnız ahirette esirgeyici anlamlarındadır.” şeklinde bir rivayet aktarır.[3] Müfessirler bu rivayetle paralel olarak Rahman’ın Rahim’den daha kapsamlı bir rahmeti ifade ettiğini söylemişlerdir. Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir’inde “Rahman rızıkları ve ihtiyaçları hususunda bütün mahlûkatı kapsayacak, mü’mine-kâfire şamil olacak bir biçimde engin rahmet sahibi demektir. Allah’ın Rahîm sıfatı ise yalnız mü’minleri içine alır.” demekte[4] ve “Allah Mü’minlere karşı çok merhametlidir (rahîmâ)”[5] ayetini nakletmektedir.

İbn Kesir de yukarıda zikredilen ayeti (Ahzab 43) Rahim sıfatının müminlere mahsus oluşu bağlamında delil getirirken, “Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonrada arşa hükmeden Rahmândır”[6] ayetini ise Rahman sıfatının bütün yaratıklara merhamet manası taşıdığına delil olarak sunmaktadır.[7]

Tasavvufî tefsirlerin kıymetlilerinden Bahru’l Medîd sahibi İbn Acibe el-Hasenî bu iki İsm-i Şerifin açıklanmasına dair şöyle demektedir: “Allah, dünya ve ahirette Rahmandır, Allah dünyada mü’min kafir bütün kullarına rahmet etmekte, onlara hayat, sıhhat, rızık gibi çeşitli nimetler vermektedir. Ahirette de mümin kullarına özel ihsan ve rahmeti devam edecektir. Allah ahirette rahimdir; çünkü orada sadece müminlere rahmet edecektir. Yahut Allah, Rahman sıfatıyla kullarına büyük nimetler vermektedir, Rahim sıfatıyla daküçük ve özel nimetler vermektedir.”[8]

İbn Kesir, Rahim lafzının Rahman lafzını te’kid için geldiği görüşüne sahip olup, Rahim’in Rahman’dan daha fazla mübalağa ifade ettiğini söyleyenlere, te’kid değil, sıfat babında zikredildiğini söyleyerek itiraz etmiştir.

İmam Suyuti, Dâhhâk’ın “Yüce Alllah’ın rahman sıfatı, bütün yaratılmışları kapsar, Rahim sıfatı ise bütün müminleri kapsar” dediğini nakletmiştir.[9]

Rahman İsminin Allah’a Mahsus Oluşu

İmam Mâturîdî, “…bir de şu husus var ki, Rahman ismine sadece Allah Teala layık olup başkası onunla isimlendirilemez, Rahim ise başkasına isim olarak verilebilir” demekte ve bunu ispat için de “Rahman’ın ne olduğunu bilmiyoruz, emrettiğin şeye secde mi edeceğiz?”[10] diye soran Arapları anlatan ayet ile Cenab-ı Hakk’ın “De ki: İster Allah deyin, ister Rahman deyin hangisini derseniz olur.”[11] mealindeki ayetleri delil getirmektedir.[12] İmam Maturîdî’ye göre nakledilen  birinci ayette (Furkan 60) Araplar Rahman kelimesini yadırgamışlardır. Oysa Rahim kelimesini yadırgamış değillerdi. Buradan hareketle onlar Rahman ismini ilk defa duymuşlardır. Dolayısıyla Allah’a mahsus özel bir isim/sıfattır. Yine İmam Maturîdî’ye göre nakledilen ikinci ayette Rahman isminin Allah isminin yerine kullanılabilecek olduğunun beyanı, Rahman sıfatının zâti bir sıfat olduğunu işaret etmektedir. İbn Kesir de bu hususta seleften nakiller yaparak Rahman’ın Allah’a mahsus olduğunu ifade eder.

İbn Kesir de yine yukarıdaki ayeti (İsra 110), Rahman’ın Allah’a mahsus bir isim olduğunu görüşünü ispat için kullanır. Ancak İmam Mâturîdî’nin delil getirdiği “Rahman’ın ne olduğunu bilmiyoruz, emrettiğin şeye secde mi edeceğiz?”[13] ayeti delil olarak kabul edenlere ayetin bağlamı münasebetiyle karşı çıkar.

“Onlara: Rahmana secde edin denildiği zaman, ‘Rahman da nedir? Senin bize emrettiğine mi secde edeceğiz?” ayetiyle ilgili olarak: “Anlaşılan o ki, müşriklerin bu inkarı, inat, direnme ve küfürde ısrardan baka bir şey değildir. Zira cahiliye devri Arap şiirinde Allah Teâla’ya Rahman adı verildiği görülmektedir” demektedir.[14]

İbn Acibe el-Hasenî’de Ataullah el-İskenderî’den yaptığı, mahlûkatın Yaratılmaya ve İlahi yardımla desteklenip yaşatılmaya olan ihtiyacının Rahman ve Rahim isimleriyle olan ilişkisine dair nakilden sonra “… Rahman ismikullardan hiç kimseye doğrudan isim olarak verilmez, bu caiz değildir. Hem Müslümanlar içinde kimse bu ismi kullanmamıştır. … Rahim ise böyle değildir; onu doğrudan bir kula vermek caizdir.”[15]

Bu meseleyle ilgili olarak İmam Suyuti, Durrû’l-Mensûr’da, Hasan-ı Basri (r.h)’nin “İnsanlar rahman adını (insanlar için) kullanamazlar” ve “Rahman adını Allah’tan başkası için kullanmak yasaklanmıştır” sözlerini aktarır.[16]


Dipnotlar

[1] Sâbûnî, Safvetu’t-Tefasir, terc. Heyet, İz Yayınılık, İstanbul, 2003. c.1, s.32.
[2] İmam Mâturîdî, Te’vilatu’l-Kur’an, terc. BekirTopaloğlu, Ensar, İstanbul, 2015. c.1, s.41.
[3] İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, terc. Heyet, Çağrı Yayınarı, İstanbul, 1984. c.2, s.64.
[4] Sâbûnî, Safvetu’t-Tefasir, terc. Heyet, İz Yayınılık, İstanbul, 2003. c.1, s.32.

[5] Ahzâb, 43
[6] Furkan, 59
[7] İbn Kesîr, a.y.
[8]  İbn Acibe el-Haseni, Bahru’l Medîd, terc. Dilaver Selvi, Semerkand, İstanbul, 2011. c.1, s.218
[9]  İmam Suyuti, ed- Durrû’l-Mensûr, terc. Zekeriya Yıldız, Ocak Yayınları, İstanbul, 2012. c.1, s.75.
[10] Furkan, 60.
[11] İsra, 110.
[12] İmam Mâturîdî, Te’vilatu’l-Kur’an, terc. BekirTopaloğlu, Ensar, İstanbul, 2015. c.1, s.42.
[13] Furkan, 60.
[14] İbn Kesîr, Hadislerle Kur’an-ı Kerim Tefsiri, terc. Heyet, Çağrı Yayınarı, İstanbul, 1984. c.2, s.66.
[15] İbn Acibe el-Haseni, Bahru’l Medîd, terc. Dilaver Selvi, Semerkand, İstanbul, 2011. c.1, s.218

[16] İmam Suyuti, ed- Durrû’l-Mensûr, terc. Zekeriya Yıldız ,Ocak Yayınları, İstanbul, 2012. c.1, s.75.

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...