(“İdeal Müslüman” ifadesinin kulağa biraz itici geldiğinin farkında olarak yazıyorum bu yazıyı. Bunu bir “Sesli Düşünme” yazısı olarak okursanız, biraz daha yakından bakmış olur, kıymet hükmünü ona göre verebilirsiniz.)
Modern zamanların sıkıntı çeken Müslümanlarının hayat felsefesi üzerine, eksikliklerimiz üzerine, başarısızlıklarımız, muvaffakiyetsizliklerimiz üzerine düşününce “tüm bunları aşabilecek ve çevresindekilere en fazla faydayı sağlamaya muktedir olacak olan” olarak değerlendirin “İdeal Müslüman”ı.
Çevresindekilere en fazla fayda sağlamaktan kastın Protestan Hristiyan anlayışında olduğu gibi en fazla üreten, en fazla çalışan insan olarak algılanmaması gerekiyor. “En fazla fayda” ifadesinin bir Müslüman için doğrudan ahirete taalluk eden meselelerde olduğunu söylemeye gerek yok. Onun için “çevresindekilere fayda”dan bahsederken “tebliğ ve irşad” vazifesini hakkı ile yerine getirebilmeyi işaret ediyoruz.
Bir Müslümanın kendi ruh dünyasına hâkim olması, Rıza-ı ilahiye götürecek olan ferdi amellerden uzak olmaması, Kitabullah ve Sünnet-i Nebevî’den şahsi doğruluğu için gerekeni alması için gösterdiği gayret işin bir tarafı. Ancak diğer taraftan hem bu halin devamını sağlayabilmesi, hem de bu hal ile hâllenmiş kimselerin sayısının artması için çaba göstermek de yine aynı Kitap ve Sünet’in bize yüklediği vazifeler arasında.
O halde ideal Müslüman oluşun şartı, iç dünyasındaki muvaffakıyetle beraber dış dünya ile girdiği cihadda da muvaffakıyete sahip olmaktır.
Yazıya koyduğumuz başlığın meselemiz ile münasebeti tam olarak burada devreye giriyor. Değişen zaman ve çevre şartları, muhatap kitlenin malumatı ve etkilendiği akımların değişmesi bizim dış dünyaya olan vazifemizdeki metodun da değişmesine sebep oluyor. 1400 yıllık İslam tarihimizin ve bu tarihe dair bize İslami müktesebatımızı hediye edenlerin yaşadığı dönemde de usul değişiklikleri oldu. Onlarda muhatap kitleye göre savunma ve anlatma mekanizması geliştirmek durumunda kaldılar.
Burada hemen şunu söyleyelim: içinde bulunduğumuz zaman zarfında dahi İslam büyüklerinin kendi zamanlarında usul değişikliğine giderken hangi hassasiyetleri korudukları göz ardı edilmemelidir. Zira İslam’ın güvenilir kaynaklar vesilesi ile günümüze ulaşması, batılların haktan ayrılıp hak ettiği yere gönderilmesinde hep bu hassasiyetler vesilesi ile muvaffak olunmuştur.
İçinde bulunduğumuz zaman zarfında hem daha eski dönemlere göre yöntem farklılığı gerekiyor hem de bölgesel farklılıklardan sebep aynı zaman diliminde olsa da farklı yerlerde aynı yöntemi uygulamak mümkün olmuyor.
Örneğin Sosyalist ya da Komünist bir çevreye vereceğiniz hakkı anlatma mücedelesi ile kendi dininden habersiz Müslümanların bilinçlenmesi ya da muharref din mensuplarına hakkı anlatmak için vereceğiniz mücadele aynı olmayacaktır. Tesirli olmasını temenni ettiğiniz takdirde her biri için usulünüzün farklı ve belirli olması icap ediyor. Kullandığınız dil ve istidlal ettiğiniz görüşlerin farklılığı ve bunlara hâkimiyetinizin etkileyici olması şart.
Özellikle müsteşriklerin yerli şubeleri gibi çalışan modernistlerin anlaşılması ve onlara karşı durulmasında en büyük eksikliğimiz işte bu usul bilmezliğin doğurduğu problemler değil mi?
Usulsüz saldırılara karşı, problemin usulsüzlükten kaynaklandığını kavrayabilecek kadar usul bilmeli, tespit ettiğimiz usulsüzlüklerin olması gerektiği şekline evrilmesini sağlayacak ve bunun için insanları iknâ edecek derecede iyi kullanmalıyız.
Her taraftan farklı görüşlerle tahrif edilmeye çalışan sahih itikadımıza olan tecavüzlerin reddi ve müdafaası kabul edelim ki kolay değil.
Bunun için tefsir, hadis, akaid, siyer, tarih, mezhepler tarihi… bilmek icap ediyor. Evet, bunların gerekli olduğunu kimse inkâr etmiyor ancak kimi zaman yetersiz olduğunu da hep birlikte müşahede ediyoruz. Bunlarla birlikte çok iyi bir şekilde usul, mantık, felsefe, tarih, sosyoloji ve düşünce eserlerinden istifade ediyor olmak hayati önem arz ediyor.
Yerkürede cereyan eden en ufak bir hareketliliğin tüm dünyaya çok hızlı bir şekilde yayılması ve her kesimden kendi ideolojilerine uygun olarak yorumların yapılması karşısında “İslam ve Müslüman bu konuda ne söyler?” in cevabını verebilecek donanıma sahip olmanın önemini kavramak çok zor olmayacaktır.
Peki bunca farklı yönden, istenen kalitede malumat sahibi olmak ve bunu yaşamak hatta yaşatmak için fedakarlık göstermek ne derece mümkün?
Ümmet-i Muhammed olmanın fazileti ile övünen bizler, O’na ümmet olmanın, mükâfatı hak etmenin umudu ve Modern Zamanlarda Müslümanca Yaşama‘nın zorluklarını bir potada eritecek, daha fazla çalışacağız…
Herkesten fazla çalışmaktan başka çaremiz yok.
Öyle ya, kimse bu yolculuğun kolay olduğunu söylemedi!
Cevapla