Eğer incinmiş, sinirli, kızgın, umutsuz veya coşkulu olan biz isek bu duyguları karşımızdakini incitmeden, suçlamadan nasıl iletebiliriz?
Bu soruların cevabı “ben dili“ni kullanabilmekte yatıyor. Hislerimizi ben mesajları ile iletirsek karşımızdakinin iyi niyetine ve işbirliği yapma arzularına seslenmiş, karşımızdakini suçlamamış ve duygularımızı açıkça gizlemeden, simgelerin arkasına saklamadan iletmiş oluruz.
Ben dili, kişinin kendini rahatsız eden davranışın kendisinde nasıl bir duygu uyandırdığını ifade eden söyleyiş biçimine verilen addır.
Bununla beraber karşımızdaki kişinin davranışının bizim üzerimizdeki etkisini de içerir: “Ben bu davranışından dolayı üzüldüm, kendimi kötü hissettim.” dediğimizde bizi dinleyen kişi, yargılamaya geçmeyecek, bizimle empati kurmaya çalışacaktır. Az sonra cevabı yapıştırma planları yapmak yerine, konuşana ön yargısız yaklaşacak ve davranışının bizim üzerimizdeki etkilerine yoğunlaşacaktır.
Karşımızdaki kişiyi savunmaya teşvik etmeyen bir anlatım etkili iletişimin temel dayanağıdır. Bununla beraber ben dilini kullanırken dünyanın sadece kendi etrafımızda, bizim bakış açımıza ve bizim duygularımıza göre dönmediğini unutmamak önemlidir.Bizim duygularımız kadar önemli olan bir diğer unsur, karşımızdaki insanın duygularıdır.
Peki tüm bu sebeplerle Kutsal Kitabımız Kur’an-ı Kerîm de “ben” mesajı nasıl verilir?
Kur’an-ı Kerim sen dili yerine ben dili ile terbiye eder. Yani suçluya hakikati ben diliyle gösterir .
“yüz yüze gelmedikçe Allah’a iman etmeyiz , putlara tapıyoruz ve tapmaya devam edeceğiz” diyen İsrailoğullarına İbrahim (a.s)
“İyi bilin ki onlar benim düşmanımdır. Ancak alemlerin rabbi benim dostumdur. Beni yaratan ve bana doğru yolu gösteren O’dur. Beni yediren içiren O’dur. Benim canımı alacak , sonra beni diriltecek olan O’dur.Ve hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum O’dur.” (Şuara 77-82)
diyerek ben diliyle hislerine yani duygularına vurgu yaparak karşısındakileri “Sizi doyuran kim? Canınızı alacak olan kim?” diyerek suçlamaya girişmez
Yâsin-i Şerif’te Habib-i Neccar kıssasında da “Ben” mesajı ile doğrular ifade edilir .
Hakka davet eden elçileri tekzip eden kavme ,
“Ey kavmim! Bu elçilere uyunuz . Sizden herhangi bir ücret istemeyen bu kimselere tabi olun, Çünkü onlar hidayete ermiş kimselerdir.” (Yasin, 20-21)
Habib-i Neccar’ın bu tavsiyesinden ötürü ona:
“Vay ! Sen de mi onların dinindensin?” dediler
Bunun üzerine Habib-i Neccar:
“Bana ne olmuş ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim, halbuki hepiniz ona döndürüleceksiniz,Ondan başka Tanrılar mı edineyim? O çok esirgeyici Allah , eğer bana bir zarar dilerse onların (putların) şefaati bana hiçbir fayda vermez, beni kurtaramazlar. İşte o zaman ben apaçık bir sapıklığın içine gömülmüş olurum. Şüphesiz ben rabbime inandım , beni dinleyin.” (Yasin, 22-25)
Habib-i Neccar Allah’a inanmayan kavmini ben sığası ile uyarmakta sanki suçluymuş gibi kendi üzerinden yaptıklarının doğru olmadığını ifade etmektedir .
Bütün bu örneklerden yola çıkarak camide cemaate konuşan bir hatip, okulda öğrencilere ders veren öğretmen, inanç ve ahlâk eğitiminin kazandırılmasında, yanlış düşünce ve davranışların düzeltilmesinde ben-dili’ni etkili olarak kullanabilir. Birebir ilişki ve iletişimin yaşandığı aile, arkadaş ve iş ortamlarında oluşan dinî ve ahlâkî içe- rikli iletişimde ben-dili’nin avantajlarından yararlanılabilir. Katı inançlara ve ön yargılara sahip bulunan, bunları değiştirmeye hatta tartışmaya dahi yanaşmayan Karye ashâbına / halkına bile ben-dili kullanılarak yaklaşılması, iletişimde mümkün olan her yolun denenebileceğine işaret eder. Dinî ve ahlâkî konularda insanlarla iletişim kuranlar, davetçiler, tebliğciler, din eğitimcileri iletişimin avantaj sağlayan her ilke ve yöntemini, dolayısıyla da ben-dili’ni kullanmayı denemelidirler
Ben dili gönlümüze ayna tutar, karşımızdakine fikriyatımız ve hissiyatımız konusunda ipucu verir. Özetle eğer aslolan gönüller arasında bir bağ kurmaksa ben dili bunun en güzel yoludur.
Tuğba Karabulut yazdı.
Cevapla