Hedefe vasıl olmak için iki mühim hasletin yaşamsal değeri olduğunu düşünmüşümdür hep : Samimiyet ve usûl bilirlik.
Her mesele, her gayret için şüphesiz ehemmiyeti haiz bu hasletler mesele “din” olunca daha mühim oluyor. Örneğin tebliğ ve irşad vazifelerinde, emr-i bil ma’ruf müessesesinde ne derece yaşamsal görev icra ettiklerini düşünebiliyor musunuz?
İslami oluşumların -cemaatler, partiler, teşkilatlar- bunca gayretine karşılık elde edilen sonuçların, alınan semerelerin bu günkü halde oluşuna dair “Biz ne kadar çalışırsak çalışalım o gün gelmeden olmuyor” diyerek Allah’ın nurunu tamamlayacağı günü işaret ile yetinmek, bunu sadece kaderin bize bir cilvesi telakki ederek okları kendimize yöneltmekten imtina etmek büyük bir kaçamak olsa gerek!
Evet, artık soruları kendimize yöneltmeli, öncelikle samimiyetimizi ve usullerimizi sorgulamalıyız.
Samimiyetimizi sorgulayıp, ulaşmaya çalıştığımız hedeflerin bize kazandıracaklarının hayatımızda yer etmesi adına ne derece gayret ettiğimizi söyleyelim. Hakkı ve adaleti temin için çalıştığımızı söylerken, küçük gördüğümüz adaletsizlik/haksızlıklarımızı neden hâlâ devam ettirdiğimizin hesabını verelim kendimize.
Eşitlik sevdamızı dillendirirken, tebellür ettirmeye çalıştığımız “hakiki eşitliğe” ne kadar uzak düşüncelere sahip olduğumuzu tespite çalışalım. Fikir, ten rengi ya da tercihleri sebebiyle kimseyi hakir görüp görmediğimizi cevaplandıralım vicdanımıza. Evet vicdanımıza diyorum : zira dillerimizde ne kadar kaçamak davrandığımızı biliyorum. Modern hayatın, inandığımız doğruların dilimize ne oranda yansımasına müsaade ettiğini gözlemliyorum. Modern hayatın gaye-i hayâlimize ulaşma yolunda “usûlümüz” de ne derece sapmaya sebep olduğunu, bu sapmanın doğurduğu sonuçları, bize neler kaybettiğini sorgulayalım diyorum.
“Şeytanın sizi Allah ile kandırmasına müsaade etmeyin” ikazının ne kadar mühim olduğunu anlıyoruz.
Kendi menfaatlerimiz uğruna ilerlediğimiz yolda nice bireylerin, müesseselerin, olguların eşiğine çamur bıraktığımızı düşünelim. Kisisel gelişim ile ancak maddeyi ve maddeye verdiğimiz ehemmiyeti arttırdığımızı görmenizi istiyorum. Biz, bizi sokmak istedikleri dar kalıplara girmediğimizi için bizi “ilkel” ilan edenlerin oyununu görmeyi, gerekeni yapmayı ne zaman akledeceğiz diye soruyorum.
Her davası menfaat üzere kurulu ekonomik insan (homo economicus) olmaya bizim ne kişiliğimizin ne kültürümüzün müsaade etmeyeceğini anlamanın, elimizdeki ağırlıklardan kurtulmanın vaktinin geldiğini söylüyorum. Bizi ancak biz biliriz diye haykırıyor, dilimize, dinimize, kültürümüze, kavramlarımıza YABANCILAŞTIĞIMIZ YETER diye dert yanıyorum..
Kokuşmuş bir gezegende gülizara davetimi kabulünüzü temenni ediyorum…
Cevapla