Kaza Borcu Olmayan Sahib-i Tertip Nesil Mimarı Muallimler

Hocalar ve Öğretmenler Öğrencilerini Tertip Sahibi[1] Olmaya Özendirmelidir

Vatan, millet ve ümmet olarak zor bir süreçten geçiyoruz. Âlem-i İslâm’ın her bir köşesi kan ağlıyor. Müslüman toplumların azınlık konumunda bulunduğu coğrafyalarda ise vahametin boyutu hadde hesaba gelmez düzeyde. Bu dramdan kurtuluş ümidi; kendilerini her anlamda yetiştirmiş, sorunları, sebepleriyle birlikte tespit edip hal çareleri üretme noktasında gereken kıvama erişmiş nesillerdir hiç şüphesiz. Huzurun, refah ve saadetin yolu, geleceğimizin teminatı olan bu nesillerden geçmektedir.

Sorunlara bakılıp da çözüm odaklı düşünüldüğünde akla ilk gelen; fikrî anlamda iyi yetişmiş kadrolar olmaktadır. Mevcut sorunların çözümü muhakkak bu kadrolarla gerçekleşecektir lakin buradaki ‘fikrî anlamda iyi yetişmiş’ tanımlamasının içi net bir şekilde doldurulmalıdır. Bu muhteva: ‘iç politikadan dış politikaya ve ekonomiye kadar sağlam bir dünya görüşüne sahip olmak olarak kısaca formüle edilebilirse de, asıl zemin muhakkak sahih i’tikâd ve İslâmî İlimlerin –temel mükellefiyetleri yerine getirebilmeyi sağlayacak alan başta olmak üzere- her alanında, ciddi düzeyde bir birikim’ şeklinde doldurulmalıdır.

Kitlesel problemin çözümü demek, kitlesel bir gelişim anlamına geldiğinden bir de bu fikrî ve ilmî birikimi çevreye aktarma noktasında lisan hakimiyeti elzem olmaktadır. Kısacası dinini, dilini ve tarihini iyi bilen, salih, muslih ve muttaki kuşaklardır ümmetin, zulüm ve isyan tünelinin karanlığından çıkıp aydınlığa kavuşmasını sağlayacak olan…

Buraya kadar hususiyetlerini detaylı bir şekilde muhtelif makalelere havale niyetiyle ihtisar etmeye çalışmış olduğumuz muhkem yapının tabanını oluşturacak olan nesiller için asıl maya hiç şüphesiz; inanç, şuur ve fikrin yanında amel, işin özü, Mü’minin miracı, dinin de direği olan namazdır.[2] Namazın ehemmiyetine, terkinin dünyevî ve uhrevî sonuçlarına dair muhkem nassların delaleti dikkatle incelendiğinde,[3] açık hükümler getirmiş olmanın yanı sıra bizlere, hakiki sorunlarımızın sebeplerini ve çözümlerini de ortaya koymuş olduğu kolaylıkla anlaşılacaktır.

Peygamberlerin, nesillerinin namazı muhafaza etmeleri yönünde dualarda bulundukları,[4] felah bulacak nesillerin namaza devam etmekle onu muhafaza eden nesiller olacağı,[5] namazı zayi eden nesillerin kötü ve fena nesiller olmakla iflah bulamayacak, helak ve azabı hak etmiş nesiller olacakları[6] Kur’ân-ı Azîmüşşân’da, konuyla ilgili olarak bizlere, açıkça bildirilmiş çarpıcı hususlardan sadece bazılarıdır.

Namazın, dosdoğru kılınması durumunda kişiyi her türlü kötülük ve fenalıklardan alıkoyacağının –garanti noktasında- haber verilmiş olması,[7] namazında eksiklik bulunmayanların sorgularının kendilerine kolaylaştırılacağı yönündeki haberler[8] de namazı muhafaza eden nesiller yetiştirmenin her şeyden öncelikli bir mesele olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Dolayısıyla bu noktada Sahib-i Tertip ya da Ehl-i Tertip meselesi çarpıcı bir şekilde ön plana çıkmaktadır. Namaz borcu yüklenmeme noktasında hassasiyet sahibi olan ve bu hassasiyet doğrultusunda namazlarını dosdoğru kılan nesiller, ‘saadet-i dâreyn’e vasıl olma yolunda, insanlık tarihine şu çetin dönemeçte yön verecek nesiller olacaklardır.

Bu itibarla, münhasıran mükellef çağa henüz ulaşmamış kuşakların eğitimiyle ilgilenen -kadrolu olsun sözleşmeli olsun- eğitimciler tarafından öğrencilerin bu durumu eşi ve benzeri bulunmaz bir fırsata dönüştürülebilir. Henüz namaz borcu yüklenmemiş olan kuşakların mükellefiyet demine adım attıkları andan itibaren borçsuz bir şekilde hayat sürmeleri açısından bu bilinci aşılama işi ciddi bir vazife addedilmelidir.

Söz konusu vazife bağlamında, hocasından öğretmenine, eğitimcilerin istisnasız tamamına, sahib-i tertip meselesinin ehemmiyetini ve dünyevî-uhrevî açıdan faziletlerini anlatarak öğrencilere bu kimliği özendirme sorumluluğu düşmektedir. Bu sadece Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenleriyle, seçmeli Kur’ân-ı Kerîm ve Siyer derslerine giren öğretmenlerle sınırlı bir konu olarak da değerlendirilmemelidir. Bu doğrultuda branş derslerinden arta kalan zamanlarda diğer branşlarda vazifeli öğretmenler ve bilhassa da öğrencilerle mesaisi fazla olan sınıf öğretmenleri de, uygun gördükleri zaman dilimlerinde öğrencileri bu fazîletli kimliğe özendirme noktasında faaliyetlerde bulunmalıdırlar.

Sâhib-i Tertip nesiller yetişmesine vesile olmanın bu işte dahli olan kimseyi, salih, muhlis ve muttaki bir nesil yetiştirme başarısında pay sahibi edişinin yanı sıra, ‘hayra vesile olan, o hayrı işlemiş gibidir’ düsturu mucibince, onların bu fazîlet ve sevabından hiçbir şey eksilmeksizin, yaşamda ve ölümden sonra da pay almak gibi semeresi hiçbir şeyle mukayese edilemeyecek bir getirisi olacağı da yine unutulmaması gereken önemli bir ayrıntıdır.

Bu vesileyle 2015-2016 Eğitim-Öğretim yılının hepimiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyor, öğrencilere ve eğitim-öğretim görevlilerine başarılı ve verimli bir sene diliyoruz.


Dipnotlar

[1] Sahib-i Tertip ya da Ehl-i Tertip:

Üzerinde altı vakitten daha az kazâ namazı borcu olan kimseye “sâhib-i tertîb” veya “ehl-i tertîb” adı verilir. Bu adlandırma namazların özürsüz olarak aksatılmadan düzenli biçimde kılınmasına işaret eder. Bu kimsenin hem vakit namazı ile kazâ namazları arasında hem de kazâya kalan namazları arasında tertibe riayet etmesi gerekir. Hz. Peygamber’in Hendek Gazvesi’nde kılamadığı dört vakit namazı daha sonra sırasıyla ve vakit namazından önce kılmış olması, tertip sahibinin namazları kılarken sırayı gözetmesi konusunda delil olarak gösterilir.

Hanbelî mezhebine göre kazâ namazı sayısı çok olsa da tertibe uyulması gerekir. Şâfiî mezhebinde ise kazâ namazları arasında ve kazâ namazı ile vakit namazı arasında tertibe uyulması sünnettir. Kazâya kalan namazların sayısının vitir dışında altı vakit ve daha fazla olması ya da vakit namazının kılınışı sırasında kazâya kalmış namazı olduğunun hatırlanmaması durumlarında tertip düşer. Tertip düştükten sonra kazâ için belirli bir vakit kalmaz ve mekruh vakitler dışında istenildiği zaman kazâ namazı kılınabilir. İslâm hukukçularının çoğunluğuna göre tertip düştükten sonra tekrar tertip sahibi olunamaz…

Bkz. Kâmil Yaşaroğlu, “Kazâ”, Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (DİA) (Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı, 1999), c. XV, s. 112

[2] Halk arasında, bir hadis-i şerifin metninden yola çıkılarak formüle edildiği açık olan bu söz, mevzuat kitaplarında üzerine pek çok görüş serdedilmiş sözlerden birisidir. İşin aslı bu söz, uzunca bir hadis-i şerifi oluşturan ifadelerin bir kısmından yola çıkılarak formüle edilmiş görünmektedir. Bahsettiğimiz hadis-i şerif içerisinde Efendimiz Aleyhissalâtu Vesselâm namaz, oruç ve sadaka gibi amellerin faziletlerinden bahsettikten sonra namazı: ‘’dinin direği’’ olarak ifade etmiştir ve bu hadis hasen derecesindedir. (Buhârî, İman: 2, Muslim, İman: 12; Tirmizi, İman Bab 8, Hadis no: 2616; )

[3] Namazın ehemmiyetine dair Kur’ân ve Sünnette pek çok delil kayıtlıdır. Bunları topluca ifade ve yer darlığından imtina sadedinde şu malumat kâfi gelecektir: ‘’Bizimle onlar arasındaki ahid namazdır. Kim namazı terk ederse küfre düşmüştür.” (Ahmed ve diğerleri tahric etmişlerdir. Sahihu’t-Terğib, 564) Nesai ve Hafız-ı Iraki bu hadisin sahih olduğunu söylemişlerdir. Tirmizi ve Hakim’in rivayetine göre peygamber ashabı “namaz dışında terkinin küfre götürdüğü başka bir amel bilmiyoruz.” demişlerdir.

[4] Hz. İbrahim Aleyhisselâm’ın duası: ‘’Ey Rabbim! Beni namazı hakkıyla kılan bir kimse yap, zürriyetimin bir kısmını da (namaz eh linden kıl)! Ey Rabbimiz! Dua(ları)mı(zı) kabul eyle! (14/İbrahim: 40.)

[5] Hakiki kurtuluşa erecekleri beyan sadedinde: 23/Mu’minun 9, 34, 70/Mearic 23, İbrahim 40, el-A’raf 169.

[6] 19/Meryem: 58-59

[7] 29/Ankebut 45

[8] Ebû Hüreyre (r.a) anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.v)’in şöyle söylediğini işittim:

“Sizden birinizin kapısının önünden bir nehir aksa ve bu nehirde her gün beş kere yıkansa, acaba üzerinde hiçbir kir kalır mı, ne dersiniz?” Sahabeler;

“Bu hal, onun kirlerinden hiçbir şey bırakmaz!” deyice, Hz. Peygamber (a.s.v) tekrar şöyle buyurdu;

“İşte bu, beş vakit namazın misalidir. Allah onlar sayesinde bütün hataları siler” buyurdu.” (Buhâri, Müslim)

– “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa, işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabb’i:

– Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Tirmizî, Mevâkît 188; bk. Ebû Dâvûd, Salât 149; Nesâî, Salât 9; İbni Mâce, İkâmet 202)

Yücel Karakoç
Musellem.net yazarı, yazı işleri...