Bugün birçok şeyi tartışıyoruz. Türkiye, Suriyelilere kucak açmakla hata mı etti, Iraklılara bakmakla yanlış mı yaptı, Yezîdîlerle ne işi vardı ki? Muhalefet bir yandan, iktidar yanlısı olup da bu konuda mevcut yönetimin tavrını benimsemeyenler diğer yandan, hemen her akşam ana haber bültenlerinde tartışma sebebi olageldi bu konu! Gündem boşaldığında, açık oturum moderatörlerinin ümit kapısı oldu mesele! Her gece de konuşulsa, gideri vardı nasılsa…
Tabii işin pratiğe bakan yönü daha farklıydı. Kamplar kuruldu ama insanlar bu kamplardan bir şekilde ayrıldılar; yarı açık cezaevi ortamını yaşamak istemediler, sokaklara düştüler. Aynı durumla karşılaşmış olsaydık belki biz de aynısını yapardık. Oturduğumuz yerden savurması kolay!
Tartışmalar, iftiralar, isnatlar tükenmedi, bitmedi. Bütün bunlar yetmedi, memlekette yaşanan en küçük bir hadiseden hemen, Suriye’den gelmiş olanlar sorumlu tutuldu, Onlar üzerinden, memlekete kabul eden yöneticiler sorumlu tutuldu. Rant kapıları bu noktada da kapalı kalmadı. Birileri bu işi fırsata dönüştürdü. Çaresiz Suriyeliler, ucuza işçi çalıştırmak isteyen patronlar için biçilmiş kaftan gözüktü. Gözünü para bürümüş ev sahiplerinin gözleri, çakmak taşı gibi açıldı. Kiralar yükseldi, hayat pahalılaştı, fırsatçılar ellerini ovuşturdular.
Velhâsılıkelam, işin başında, ensârın muhâcire baktığı gibi bakılmalı denilmiş, yola böylece çıkılmışken o ahlâk zaafı, o insanlıktan uzak arıza tez zamanda hortlayıp baş gösterdi. Hiçbir şey, arzu edildiği ve beklenildiği gibi olmadı.
Her neyse… Gelinen noktada sonucun iyi mi yoksa kötü mü olduğu hususu ayrıca değerlendirilmeli ama bu mukaddes ülke, üzerine düşen görevi fazlasıyla yaptı ve yapmaya da devam ediyor. Yeni bir şey de yapmadı aslında; dün ne yaptıysa, bugün de aynısını yaptı. Ben de tam buraya varmak istiyordum işte!
Yunanlılara Şefkat
Hepimiz hatırlayalım! Megali İdea doğrultusunda gözü hep üzerimizde dikili bulunan ve 1921’e kadar göğüs göğse çarpıştığımız, Lozan’da karnımızı deşmeye yeltenip ciğerimize göz diken, AB ile münasebetimizde ve dahi NATO ile münasebetimizde ve hemen her dış ilişkimiz ve ticarî münasebetimizde bize ayak bağı olan, bizi daima engellemeye çalışıp sabrımızı son raddeye kadar zorlayan Yunanlılara da kucak açmıştık biz! Hem de kanlı bıçaklıyken, ayrıca zulüm görmüşken, hatta topraklarımıza ‘’işgalci’’ olarak gelmişlerken.
Dünya Savaşı sırasında büyük bir ekonomik kriz yaşayan ve bununla da kalmayıp işgale uğrayan Yunanistan, çaresiz bir duruma gelmişti. Bu çaresizliğin vardığı nokta açlık ve sefalet boyutunu da aşmıştı. Bu durum karşısında kurtuluşu, Anadolu sahillerine iltica etmekte buldular.
İlticanın başladığı sene: 1941. Yani, yurdumuza işgalci olarak geldikleri yılların, birbirimize kurşun sıkıp, yetmediğinde süngü sallayıp hançer savurduğumuz yılların üzerinden sadece yirmi kadar yıl geçtikten sonra. Her şeyi bir kenara bırakıp üzerinden asırlar falan geçtikten sonra değil; sadece yirmi sene geçtikten sonra kucak açmıştık onlara!
Netice itibariyle, 1941’den 1944’e kadar peyderpey süren bu iltica döneminde Türkiye’ye sığınan Yunanlı sayısı 31.400’e kadar yükselmiştir. Kimilerine göre Kıbrıs sorununun tekrar ayyuka çıkmasında bizim o dönem Rumlara sahip çıkışımızın etkisi büyük olmuştur. Kısacası, beslediğimiz karga gözümüzü oylum oylum oymuştur.
ve Yahudiler
Bu memleket, bu millet bunu hep yapıyor ama merak ettiğim bir şey var! Yarın, öbür gün Yahudiler dara düşerse; yakın ve uzak tarihteki bütün zalimliklerine, bütün hainliklerine rağmen, devlet-millet olarak, onlara da kucak açar mıyız acaba?.
‘’Yok! o kadar da değil!’’ dediğinizi duyar gibiyim; ama hiç belli olmaz bu iş! Sultan II. Bâyezîd devrinde, İspanya İmparatorluğu tarafından sürgün edilen Yahudiler, tıpkı anlattığımız Yunanlılar gibi devletimize iltica etmiş ve kabulle karşılanmışlardır. O dönem donanmamızın başında olan Kemal Reis, sayıları 150 bine varan Yahudileri almış ve vatan topraklarına getirmiştir. Bu Yahudiler, şimdi denizde ölümlerine sebep oldukları mülteciler gibi ölüp gidecek ve cesetleri karaya vuracaktı. Nitekim İspanya İmparatorluğu sınırları içerisinde yaşayıp sürgün edilen diğer 150 binlik kesim benzer durumlarla karşılaşmıştır.
Yahudilere ayrıca kucak açmaya gerek olup olmadığı konusunda da kararsızız bir bakıma!. Zira memleket âdeta ‘’Dönmeler Cenneti’’(!)
Cevapla