İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (rh.a.), hadisi çeşitli sebepler yüzünden terk ederdi: Her şeyden önce o, kendince sahih ve sabit görmediği hadisi kabul etmezdi. Ebû Ayyâş hadîsini reddetmesi bu kabildendir. Halbuki ona eleştiri yöneltenler, onun sahih hadisi reddettiği iddiasındadırlar. Bu durumda bu eleştiri haklı ve yerinde değildir. Çünkü bir hadisin sahih olup olmadığının tespiti konusu değerlendirmeye açıktır ve ictihâd konusudur. Pekâla İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (rh.a.)’in bir hadisin sıhhati konusundaki değerlendirmesi, diğerlerinkinden farklı olabilir. Bu yüzden, onu hadis karşıtı gibi görmek çok yanlış olur.
Sonra bir hadisi, eleştiri yoluyla reddetmek, İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (rh.a.)’e mahsus bir hal değildir ki. Aksine bu, hadis eleştirmenliği yapmak durumunda olan herkesin tutacağı bir yoldur, hatta ilim adamlarının bunu yapması onların bir görevidir. Bir hadisin red ya da kabûlü ile ilgili ictihâd- ların farklı olması, onu değerlendirmesi sonucu reddetme noktasına ulaşan kişinin eleştirisine asla mesnet olmamalıdır. Eğer böyle olacak olursa, o takdirde hiçbir hadis eleştirmeni bu ithamdan uzak kalamaz.
Mesela İmâm-ı Şâfiî (rh.a)’yi ele alalım. O, “hayvanı, hayvan karşılığında veresiye satmayı yasaklayan hadisi” reddetmiş ve: “Bu hadis, sabit değildir” demiştir. Oysa ki, başkaları aynı hadisin sahih olduğu inancındadırlar. Bunun örnekleri sayılamayacak kadar çoktur. Bu işin içinde olan ilim adamları bu durumu çok iyi bilirler.
İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’in hadisi reddetmesinin bir başka sebebi de, kendince daha güçlü ve üstün olan başka bir hadîse ya da delile, sözü edilen hadisin ters düşmesidir. Bu durumda, bir başkası bu konuda muhalefet etmekte ve onun hadisi niye reddettiğine bakmadan, gerekçesini dikkate almadan onu hadisi terk etmiş olmakla suçlamaktadır. Bazen çelişkiyi o da görmekte ancak, kendisince hadisin daha güçlü olduğu tercihine varmakta ve bu yüzden yine İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i hadîse muhalefet etmiş olmakla suçlamaktadır. Her iki tavır ve eleştiri de yanlıştır. Çünkü burada İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’in hadîse muhalefeti söz konusu değildir. Aksine hadis hakkında değerlendirmesi ve bu değerlendirme üzerine bina edilen tavrı söz konusudur. Bu tür değerlendirmelerde bulunanların, her zaman görüş birliğine varmaları mümkün değildir. Bu itibarla, bir müctehidin kendisi gibi düşünmediği, farklı değerlendirmede bulunduğu iddiasıyla eleştirilmesi, her müctehid için kaçınılmaz olur ki, bu tür bir eleştiri ve itham son derece yanlıştır. Bunu yapan, ya eleştiri konusunda cahildir ya da bunu inadından yapmaktadır. Dolayısıyla da eleştirisi haksız ve yersizdir.
Bir başka terk sebebi o hadisin İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’e göre mensuh oluşudur. O, kendince sahih bulduğu bir delile dayanarak mensuh bulduğu bir hadisle amel etmezdi. Bir başkası ise onun hadisi mensuh bulduğu değerlendirmesine katılmaz, ama onu hadis karşıtlığı ile suçlar. Bu durumda da İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’in aslında hadîse muhalifliği söz konusu değildir. Burada da yine hadisin nesihlik kriteri açısından değerlendirilmesi noktasında kaçınılmaz olan ictihâd farklılığı söz konusudur. Buna rağmen onu hadisi terk etmekle itham etmek ve eleştirmek ya cehâlet ya da ona karşı düşmanlık sebebiyle olacaktır.
İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’in delil olarak kullanmış olduğu hadislerin zayıf olduğu eleştirisine gelince, bu aslında pek kâle alınacak bir itiraz değildir. Çünkü bir hadisin zayıf ya da sahihliğine hükmetmek de yine ictihâdî bir konudur. Bu konudaki kriterler yüzde yüz kesinlik arz edecek derecede güçlü esaslar olmaktan uzaktır. Bu ölçütler esas itibariyle ictihâda açıktır. Bu durumda herhangi birinin rivâyet etmiş olduğu hadis İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’e göre delil olmaya elverişli olur, aynı hadis bir başkasının değerlendirmesinde ise zayıf bulunabilir. Bunun aksi de söz konusu olabilir. Bu durumda değerlendirmede muhalif olan kişi şöyle diyebilir: “Ben bu hadislerle amel etmiyorum, çünkü benim değerlendirmeme göre bunlar sahih değildir.” Ancak bu kimsenin bu durumda İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i zayıf hadislerle amel ettiği ithamıyla eleştirmeye hakkı olamaz. Çünkü o hadislerin zayıf olduğunun delili kendine göredir. İşin içyüzünü, herkes gibi o da bilemez. İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’in nazarında o hadislerin sahih olmadığının delilini de bilmemektedir. Bu durumda böyle bir kimsenin, sırf kendi değerlendirmelerinden hareketle bir başkasını ve bu arada İmâm-ı A‘zam Ebû Hanîfe (r.a.)’i eleştirmesi ne kadar doğru olabilir?
İ’lau’s-sunen Fıkıh Mukaddimesi’nden İktibastır.
Misvak Neşriyat, s. 7
Hadisin zayıf ya sahih olduğu içtihat meselesi deniyor ben buna katılmıyorum. Ve bu yüzden reddetti sözüne katılmıyorum. Olması gereken açıklama şu. Bizim hadis usulü dediğimiz şey yani hadisleri sahih, zayıf diye ayırıp bunun bunun usulünü ortaya koymamız imamı azamdan sonradır. Ebu Hanife döneminde zayıf yada sahih diye kavramlar yoktu. Kendisinden sonra oluşan usulden dolayı Ebu Hanifeyi tenkit edemeyiz. RahmetullahiAleyh
Bir de buna İmam-ı Azam dönemi Irak ve çevresinde hadis uydurma faaliyetlerinin çok olması da eklenmelidir. Esasen mesele Ebu Hanife’nin hadisleri zayıf ve sahih görme meselesi değildir. Bizatihi kendisinin keşmekeş bir ortamda ilmi çaba üretme peşinde olmasıdır.
Birde hadis usulünde ki bir hadisin sahih ve zayıf denilmesi ile o hadisle amel edilebilir/ edilemez demek farklı şeylerdir.