Bir çırpıda okuyup bitirdim İbrahim Tenekeci abimizin, sade bir dille yazılmış olan “Uçuş Denemeleri” isimli kitabını. Bir çırpıda okudum ama bu sizi yanıltmasın; hayatın özeti vardı kitabın içerisinde. Nasıl mı? Kitapta genel olarak bahsedilen konular ölüm, hayat ve mezar. Evet, evet tam olarak bunları anlatıyor kitap. Ama, bir başka anlatışla… Hem dünya zaten bunlardan ibaret değil mi? Kimbilir kaç yöntemi vardır onları anlatmanın, anlayacak olanlara..
Doğuyoruz, yaşıyoruz ve ölüyoruz.
Bu dünyanın gelip geçici olduğunu, değer verdiğimiz her şeyi arkamızda bırakıp gittiğimizden bahsediyor yazar. Bu durumu da dedesi ile yaşamış olduğu bir anıyla bizlere sunuyor:
DEDEMİN SAATİ
Hayal meyal hatırlıyorum; dedemin küçük bir masa saati vardı ve “kırarsın, bozarsın” diye beni saatin yanına yaklaştırmazdı. O sıralar yedi yaşındaydım ve o saati kurcalamak, en büyük hayalimdi. Tik tak seslerinin geldiği yeri bulmalı, o sesleri kendime almalıydım.
Sonra ben İstanbul’a döndüm, dedem köyde kaldı. Ben dünyada kaldım, dedem ahirete göçtü.
Yirmi yedi yıl sonra, çoktan unuttuğum bu saati karşımda buldum. Köydeki yatak ve yorganların arasından çıkmış. Belli ki oraya saklamış.
Şimdi, dedemin “kırarsın, bozarsın” diye dokundurmadığı; bırakın dokundurmayı, yanına bile yaklaştırmadığı saati kurcalıyorum.
Bir çırak gibi saati kurcalarken, aklıma, yıllar önce yazdığım şu dize geldi:
“Mezarlıklardır, saatlerin midesi…” ( S.6 )
Ölümü çokça hatırlamak için vakit buldukça cenaze namazlarına katılıyor abimiz. Yine vakit buldukça Kilyos’da bulunan kimsesizler mezarlığına gidiyor, mezarlığın az ötesinde bulunan villalarda oturan insanların ne kadar “hep bana” zihniyetinde olduğunu anlatıyor.
Kitap çok kısa, anlattıkları upuzun. Tabi ara ara güzel insanların hayatlarından kesitler de var kitapta. Bakın, birisi şöyle:
Hüsrev Hatemi‘nin sevgili kız kardeşi, Peygamber efendimizi simgeliyor diye, kırmızı gülleri atmıyor, sürekli biriktiriyor; yerde bile görse, elinden tutup evine götürüyormuş.
Güzel insanlar, güzel atlara binip erken gidermiş…
Vefat ettiği zaman evinin her yerinden; balkondan, dolaplardan, çekmecelerden, odalardan poşet poşet kurumuş kırmızı güller çıkmış.
Gül ev, gülden ev… ( S.68 )
Böyle güzel insanları, hassasiyetlerinden dolayı Peygamber’e (a.s) komşu eylesin Allah diyoruz, usulca. Onların hürmetine bizlere de böyle güzellikler ve hassasiyetler nasip eylesin diye de dua ekleyelim kendimize.
Ramazan ayı içerisindeyiz. Manevi atmosfer sarmış etrafımızı. Ölümü çokça düşünsek ve güzel insanlarla hemhâl olsak ne güzel olur değil mi?
Uzun yıllar önce, yorgun argın eve döndüğüm bir vakitte, sırtımı koltuğa dayayıp almıştım bu kitabı elime. Ve bitmeden bırakmamıştım..
Çok güzel ve doğru tespitler Maruf kardeşim, Faydalı bir yazı olmuş, tebrik ediyorum