Musellem Tercüme Projesi
Eser: Mevâkifu’l-Enbiyâ Fi’l-Kur’ân
Eserden Yapılan Tercüme Numarası: 02
Mütercim: Ömer Çınar
- Âdem (آدم) İsmi
Âdem (آدم), “Ebu’l-Beşer’’ yani “insanlığın babası’’ ve yaratılan ilk insandır. Yüce Allah onu cennette yaratmıştır. Âdem (a.s) cennette bir süre yaşamış, kendisine yasaklanan ağaçtan yiyince de Yüce Allah onu yeryüzüne indirmiştir.
Âdem ismi, Kur’ân-ı Kerîm’de 25 defa geçmektedir. Âlimler, Âdem isminin Arapça olup olmadığı hususunda ihtilâf etmiştir.
Bir kısım âlimler, Âdem’in Arapça bir isim olup الأدم [el-edmu] kökünden türediğini söylemektedir. الأدم “karıştırmak, harmanlamak ve ıslâh etmek’’ anlamlarına gelmektedir. Yemeğe de الإدام [el-idâm] denir. Çünkü yemek, parçaları ve sınıfları arasında karıştırılıp harmanlanır.
Hz. Âdem bu ismi almıştır çünkü Yüce Allah, renkleri ve sıfatları farklı birkaç sınıf toprağı harmanlamış daha sonra o toprağı suyla karıştırarak Hz. Âdem’i yaratmıştır.
Bazı âlimler de Âdem isminin الأُدمة [el-udmetu] kökünden türemiş olduğunu söylemektedir. Bu kelime, “koyu esmer’’ anlamındadır. Bu ismi almasının sebebi, Hz. Âdem’in ten renginin esmer olmasıdır.
Biz, Âdem isminin Arapça olup الأدم [el-edmu] ya da الأُدمة [el-udmetu] kökünden türediğini söyleyenlere katılmıyoruz. Bilakis biz, Âdem isminin acemi (Arapça olmayan) bir isim olduğunu söyleyenlerle aynı düşünüyor ve bu isim için Arap dilinden herhangi bir köken aramıyoruz.
Bizim Âdem isminin Arapça olmadığına ve herhangi bir kökeninin bulunmadığına dâir iki delilimiz bulunmaktadır:
Birincisi: Âdem ismi, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok âyetinde esre yerine fethayla harekelenmiş ve gayrı munsarıf[1] olarak geçmiştir. Bu âyetlerden bazıları şunlardır:
وَاِذْ قُلْنَا لِلْمَلٰٓئِكَةِ اسْجُدُوا لِاٰدَمَ “Meleklere, “Âdem’e secde edin” dedik.’’[2]
Yine Âdem kelimesi, ötreli olduğu yerlerde tenvin almadan gelmiştir:
فَتَلَقّٰٓى اٰدَمُ مِنْ رَبِّه كَلِمَاتٍ فَتَابَ عَلَيْهِ “Bunun üzerine Âdem rabbinden bazı kelimeler aldı (bunlarla tövbe etti) Rabbi de onun tövbesini kabul buyurdu.’’[3] (13)
Başka bir âyette fethali olduğu hâlde yine tenvin almamıştır:
وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا “Ve Âdem’e bütün isimleri öğretti.’’[4]
Eğer Âdem ismi müştak [türemiş] ve Arapça bir isim olsaydı, tenvin alır ve esreyle harekelenirdi. Âdem isminin gayrı munsarıf olmasının sebebi, alemiyyet [yani isim olması] ve Arapça olmayan [a’cemî] bir isim olmasıdır. Nahiv âlimlerinin de dediği gibi Âdem, özel bir isimdir ve Arapça değildir.
İkincisi: Hz. Âdem, yaratılan ilk insandır. O yaratıldığında Arapça ortaya çıkmamıştı. Çünkü Arap dili, Hz. Âdem’den binlerce sene sonra Arap yarımadasında konuşulunca ortaya çıkmıştır. Buna göre henüz Arapça ortaya çıkmamışken, Âdem isminin Arapça olduğu nasıl söylenebilir?
Bu delilleri ileri sürenlerce tercih edilen görüşe göre Âdem, Arapça bir isim değildir. Alemiyyet ve a’cemî bir isim olduğundan, gayrı munsarıftır. الأدم [el-edmu] veya الأُدمة [el-udmetu] kelimelerinden türeyen Arapça kökenli bir isim değildir.
- Hz. Âdem’in Yaratılışından Bahseden Âyetlerin Arasını Uzlaştırma
Kur’ân-ı Kerîm, Hz. Âdem (a.s)’ın yaratılışını birkaç yerde anlatmaktadır. Bu yerlerde bazı farklar görülmektedir. Mesela bazı yerlerde Hz. Âdem’in topraktan yaratıldığı ifade edilirken; bazı yerlerde çamurdan yaratıldığı ifade edilmektedir. Bazı yerlerde ise ateşte pişirilmiş topraktan yaratıldığı anlatılmaktadır.
Bazı kimseler, Hz. Âdem’in yaratılışını anlatan bu âyetlerin birbirleriyle çeliştiğini ve bunun Kur’ân’ın aleyhinde gösterilebilecek bir eleştiri olduğunu zannetmektedir. Bunun sebebi, o kimselerin su-i zanları ve kötü anlayışlarıdır.
Ancak Hz. Âdem’in yaratılışından bahseden bu âyetler, birbiriyle muvafık, bir bütün ve tam bir uyum içerisindedir. Her bir âyet, Hz. Âdem’in yaratılışının bir merhalesinden bahsetmektedir. Çünkü Hz. Âdem’in yaratılışı, tek bir defada gerçekleşmemiştir. Bilakis o, beş ayrı merhalede yaratılmıştır. Bu merhaleler şöyledir:
2.1.Birinci Merhale: Bir Avuç Topraktan Yaratılması
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
اِنَّ مَثَلَ عيسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
“Allah nezdinde Îsâ’nın durumu Âdem’in durumu gibidir. Onu topraktan var etti; sonra ona “ol” dedi ve oluverdi.’’[5]
خَلَقَهُ fiilindeki هُ [hû] zamiri, Hz. Âdem’e râci’dir. Buna göre âyetin anlamı şöyledir: ‘‘Âdem’i topraktan yarattı sonra ona “ol” dedi ve o da Allah’ın murad ettiği gibi oluverdi.’’
Âyet-i kerîme, Yüce Allah’ın Hz. Âdem’i topraktan yarattığını açıkça belirtmektedir. Bu, Hz. Âdem’in yaratılışının birinci merhalesidir. (14)
Allah’ın Rasûlü [sallallâhu aleyhi ve sellem], bu konuyu tafsilatıyla açıklamıştır. Ebû Dâvûd [4693] ve Tirmîzî [2955], Ebû Mûsâ El-Eş’arî’den o da Rasûlullâh [sallallâhu aleyhi ve sellem]’den rivâyet ettiğine göre O [sallallâhu aleyhi ve sellem] şöyle buyurmuştur:
إِنَّ اللَّهَ خَلَقَ آدَمَ مِنْ قَبْضَةٍ قَبَضَهَا مِنْ جَمِيعِ الْأَرْضِ، فَجَاءَ بَنُو آدَمَ عَلَى قَدْرِ الْأَرْضِ؛ جَاءَ مِنْهُمُ الْأَحْمَرُ وَالْأَبْيَضُ وَالْأَسْوَدُ وَبَيْنَ ذَلِكَ، وَالسَّهْلُ وَالْحَزْنُ، وَالْخَبِيثُ وَالطَّيِّبُ
‘‘Allah, Adem’i yeryüzünün her tarafından avuçladığı bir avuç topraktan yarattı. Bu sebeple Ademoğulları (dünyaya, renk ve tabiat cihetiyle) yeryüzü (nün renkleri ve karakterleri) kadar (değişik şekillerde vücuda) geldiler. Onlardan kimisi kızıl, kimisi beyaz, kimisi siyah, kimisi de bunların karışımı, kimisi yumuşak, kimisi sert, kimisi kötü kimisi de iyi (huylu olarak dünyaya) geldi.’’
Bu hadîs-i şerîf, insanların farklı renklerde olmasının sebebini açıklamaktadır. Buna göre insanların renklerinin birbirlerinden farklı olması, yaratıldıkları toprakların renklerinin farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Aynı şekilde insanların nefislerinin, tabiatlarının ve mizaçlarının farklı olması, yaratıldıkları toprakların sertliklerine ve yumuşaklıklarına göredir.
Hadîs-i şerîf, Hz. Âdem’in yaratıldığı bir avuç toprağın, muhtelif toprak renklerini ve bu toprakların çeşitli özelliklerini cem ettiğine delâlet eder.
2.2.İkinci Merhale: Hz. Âdem’in Çamurdan Yaratılması
Hz. Âdem, yaratılışının ikinci merhalesinde çamurdan yaratılmıştır. Bu da yeryüzünden alınan bir avuç toprağın suyla karıştırıldıktan sonra çamura dönüşmesiyle olmuştur. Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
اِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ طينٍ
“Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratacağım.’’[6]
İblîs, Hz. Âdem’in yaratılışını görüyordu. Bir avuç toprağı ve o toprağın suyla karıştırıldıktan sonra çamura dönüştüğünü gördü. Hz. Âdem’e secde etmeyi kabul etmediğinde, kendi yaratılış maddesi olan ateşle kibirlendi ve kendi nefsini, topraktan yaratılmış olan Hz. Âdem’den üstün gördü. Bu hususta Yüce Allah şöyle buyurmuştur:
قَالَ مَا مَنَعَكَ اَلَّا تَسْجُدَ اِذْ اَمَرْتُكَ قَالَ اَنَا خَيْرٌ مِنْهُ خَلَقْتَني مِنْ نَارٍ وَخَلَقْتَهُ مِنْ طينٍ
“Allah buyurdu: “Ben sana emretmişken seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblîs), “Ben ondan daha üstünüm; çünkü beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın” dedi.’’[7]
2.3.Üçüncü Merhale: Hz. Âdem’in Yapışkan Çamurdan Yaratılması
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
فَاسْتَفْتِهِمْ اَهُمْ اَشَدُّ خَلْقاً اَمْ مَنْ خَلَقْنَا اِنَّا خَلَقْنَاهُمْ مِنْ طينٍ لَازِبٍ
“Şimdi o inkârcılardan şu sorunun cevabını iste: Kendilerini yaratmak mı daha zor, yoksa başka yarattıklarımızı mı? Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.’’ [8]
Âyet-i kerîmedeki لَازِبٍ kelimesi, yapışkan anlamına gelmektedir. Râgıb El-İsfehânî şöyle der: ‘’ لَازِبٍ iyice yerleşmiş sabitleşmiş/yapışkan şeydir.’’[9]
Bu merhale, ikinci merhaledeki çamur hâline gelmiş toprağın, sert ve yapışkan çamura dönüştüğü merhaledir. Bu da çamurun kurutulup sertleştirilmesine bir hazırlıktır. (15)
2.4.Dördüncü Merhale: Kuru Bir Çamur, Şekillendirilmiş Balçık
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
وَاِذْ قَالَ رَبُّكَ لِلْمَلٰٓئِكَةِ اِنّي خَالِقٌ بَشَراً مِنْ صَلْصَالٍ مِنْ حَمَأٍ مَسْنُونٍ
“Hani Rabbin meleklere, “Ben kuru bir çamurdan, şekillendirilmiş balçıktan bir insan yaratacağım’’ demişti.’’[10]
Âyet-i kerîmedeki صَلْصَال kelimesi, kökünden türemiştir. Bu kelime “ses’’ anlamına gelir. Râgıb İsfehânî, şöyle der: صَلْصَالkelimesinin aslı, kuru bir şeyden çıkan sesin yankılanmasıdır. Bu anlamdan, صَلَّ المِسْمَارُ / ‘Çivi çakılırken ses çıkardı’ denilir. Onun için kurumuş çamura صَلْصَال denir.’’[11]
حَمَأ kelimesi “balçık’’ demektir.
مَسْنُون ise “değişken’’ anlamındadır.
Yaratılışın bu merhalesi, bir önceki merhalenin sonucudur. Şöyle ki; yapışkan çamur bir süre bekletildikten sonra kuru ve şekillendirilebilen bir balçığa dönüşür.
2.5. Beşinci Merhale: Pişmiş Çamur
Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
خَلَقَ ٱلْإِنسَٰنَ مِن صَلْصَالٍ كَٱلْفَخَّارِ
“Allah insanı, pişmiş çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.’’[12]
Bu âyet-i kerîmedeki صَلْصَال kelimesi ‘’balçık’’ anlamındadır. Âyette balçık, pişmiş çamura benzetilmiştir. Aslında فَخَّارِ kelimesi, ateşte pişirilmiş topraktan yapılan çömlek anlamındadır. Onun bu şekilde isimlendirilmesi, vurulduğunda çıkardığı sesten dolayıdır.
Bu merhale, Hz. Âdem’in yaratılışının beşinci merhalesidir. Bu merhale, Hz. Âdem’e ruh üfürülmesinden önceki son merhaledir.
Hz. Âdem’in yaratılışının anlatıldığı bu beş merhalede hiçbir çelişki yoktur. Bu merhalelerin hepsi bir bütün ve uyum hâlindedir. Bu beş merhale şu şekilde cem edilir: (16)
Birinci merhalede bahsedildiği üzere bir avuç toprak alındı. Bu toprak suyla karıştırıldığında ikinci merhaledeki çamura dönüştü. Çamurun karıştırılması ve birbirine vurulması çoğalınca, sert ve yapışkan bir çamur hâle geldi. Bu yapışkan çamur bir süre bekletildikten sonra dördüncü merhalede şekillendirilebilen koyu renkli balçık hâline geldi. Bu balçığın katılığı arttıkça beşinci ve son merhalede vurulduğunda ses çıkaran pişmiş çamura dönüştü.
Yüce Allah en doğrusunu bilir.
[1]Gayrı Munsarıf: Arapçada bazı isimler sonlarına tenvin ve esre kabul ederken bazı isimler harf-i tarif almadıkları halde tenvin ve esreyi kabul etmez. Tenvin ve esre alan isimlere “munsarıf”’; tenvin ve esre kabul etmeyen isimlere de “gayrı munsarıf” denilir.
[2]Bakara, 2/34. Bu âyette Âdem isminin başında harfi cer bulunduğu hâlde esre yerine fethayla harekelenmiştir. Bu, gayr-ı munsarıf kelimelere has bir durumdur.
[3] Bakara, 2/37. Bu âyette Âdem kelimesi tenvin almamıştır. Bu da gayr-ı munsarıf kelimelere has bir durumdur.
[4] Bakara, 2/31.
[5] Âl-i İmrân, 3/59.
[6] Sâd, 38/71.
[7] A’râf, 7/12.
[8] Saffât, 37/11.
[9] Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât/Kur’ân Kavramları Sözlüğü, s.958.
[10] Hicr, 15/28.
[11] Râgıb el-İsfehânî, el-Müfredât/Kur’ân Kavramları Sözlüğü, s.595.
[12] Rahmân, 55/14.
Cevapla