‘Halk İslamı’ndan, ‘Resmî İslam’a: Değişen Müslüman

İki farklı İslam anlayışı dün olduğu gibi bu gün de mevcudiyetini koruyor. Bunlardan birisi Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı birileri tarafından “yaşanmasına müsaade edildiği kadar yaşanılsın” istenen “Resmi İslam” anlayışı.  Bu anlayışın temelini, muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak olarak belirlenen hedefe varmakta engel teşkil etmeyecek bir İslam algısı oluşturmaktadır. Muasır medeniyetten neyin kastedildiğinde muallaklık ve değişkenlik bir tarafa, onlardan olmaklığa neyin engel olduğu sorusu ciddiyetini her zaman koruyacaktır.

Ancak şundan hiç şüphe yok:  Resmi İslam anlayışı dediğimiz şey, Müslümanların İslam algısında Dünyaya dair ciddi eylemlerin olmasını istemiyor. Siz buna ahiret Müslümanlığı da diyebilirsiniz, “ne yaşıyorsan kalbinde yaşacılık” da.[1]  Sonuç olarak İslam’ın dünya nizamına dair söylediklerini kulak ardı etmeniz, kılık kıyafetinizden içtimalarınıza, sosyal meselelere dair tespitlerinizden bulunduğunuz makamı idare biçimine kadar hiçbir alanda İslam’ın emrettiği şekilde var olmanız istenmiyor.

Diğer İslam anlayışı ise Resmi İslam anlayışının “olmaz” dediği -bütün hususlarda olmaya güç yetiremese de- meselelerde “olmalı” diyen İslam anlayışıdır. Bu anlayış için “Hak” olan anlayış diyebilmek mümkün olsa da bazı hususlarda gevşeklik sebebiyle gönül rahatlığı ile bu sıfatla muttasıf kılamıyor, onun yerine “Halkın İslam Anlayışı” ya da “Halk İslamı” demenin daha doğru olacağını düşünüyorum.

Bu anlayış da Cumhurî idarenin varlığının başladığı dönemden itibaren “Resmi İslam”la zıtlıklar içinde varlığını sürdürüyor. Yanlışı ve doğrusuyla var olan cemaatler, okuyan, din adına düşünen ve inandığını harekete geçirmek isteyen bireyler, bu bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları bir takım cemiyetler, dernekler, vakıflar… Resmi İslam ile zıt, ahireti düşünen Müslüman anlayışına sahip olduğu kadar, Dünyaya dair algılarında da İslam’ın hâkimiyetini şu ya da bu ölçüde arzulayan İslam Anlayışı… Halkı,  Resmi İslam anlayışından ayıran en temel farklılık da budur. Kalbinde, seccadesinin başında yaşadığı İslamî hayat kadar, dünya nizamında söz hakkına sahip olmasını istedikleri İslam vardı.  Bunun için ne gerekiyorsa yapar, yapanların ardında durduğunu ilan ederdi.

Bahsettiğimiz iki İslam anlayışı varlığını korumaktadır. Ancak günümüzde “Halk İslamı” anlayışına sahip bireylerde büyük değişiklikler görülmüş, Resmi İslam anlayışıyla tam mutabık olmamasına rağmen onuna benzerlikler kurulmuştur.  Yani halkın İslam anlayışı da değişmiştir.

İslam’ın ruhuna muhalif resmi ya da gayri resmi adımlara karşı ses çıkarmaz, gücünün yettiğini durdurmaz, gücünün yetmediğine karşı birlik olmaya çalışmaz İslamcı modeli ortaya çıkmıştır. Halk İslamı’nın müntesipleri dün “ümmet” şuuruna sahipken, bugün Suriye, Mısır, Irak, Bangladeş, Özbekistan gibi nice coğrafyada kan ağlayan Müslüman kardeşlerini içinde bulundukları müşkil durumdan kurtarmak adına kılını kıpırdatmaktan imtina etmektedir.

Sözün kısası, küresel güce, Batı’nın cazibesine, ülkesindeki rahatlığa alışmış, içinde bulunduğu olumsuzlukları işin tabiatı olarak gören, Müslüman coğrafya ve kardeşleriyle herhangi bir ilgisi bulunmayan yeni bir İslam anlayışı türemiştir.

Resmi İslam’ın bir İslamcısı yoktu.

Halk İslamı’nın müstesipleri ikiye ayrıldı. Azınlıkta kalan eskiler ve tatlı su Müslümanı haline dönüşen, İslamın Dünya Nizamına dair söyledikleriyle ilgisiz “yeni” ekseriyet..


Dipnotlar

[1] Cumhuriyetin ilk döneminde maalesef buna da müsaade edilmemişti.  Evlere baskınlar yapılarak Kur’an-ı Kerim okuyan ve okutanların derdest edildiği herkesin malumu.

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...