Her çiçeğin apayrı rengi, kendisine mahsus kokusu, letafet ve zarafeti olduğu gibi âlimlerin de kendine has fazilet ve meziyetleri oluyor.
Bu âlimlerimizin tamamının eserlerini okumak ve onların hayatları hakkında bilgi edinmek bizim için zor bir durum. Bu âlimlerimizin tanınması için kalemimiz ve kelamımız yeterli olmasa da onların devam eden hizmetlerinin tanınması için kifayetsiz kalemimiz ile onların engin dünyasını bugünkü nesillere tanıtmaya çalışacağız.
Bu yazımız da son Osmanlı âlimlerinden, Şeyhülislam yardımcılığı yapmış, maalesef ömrünün son 30 yıllını gurbette geçirmiş Muhammed Zahid el-Kevseri hazretlerinin kısa bir biyografisini yapmaya çalışacağız. Yazımızın hacminin büyümemesi için, birçok konuyu atlayacağımızı baştan ifade edelim. Zira muhatabımız İmam Kevseri hakkında ne kadar yazılsa kifayet etmez…!
İmam Kevseri’nin babası, Şeyh hasan b. Ali el-Kevseri 1885 yılında Kafkasya’dan Düzce ye göçmüş ve kendi adı ile anılan bir köy kurarak buraya yerleşmiştir. Bu köy Düzce’nin yaklaşık 5 km güneyinde ve İstanbul’un 210 km doğusunda bulunmaktadır. Köyün ismi bir kaç kere değişime uğramış, son olarak Karaçalı olarak kalmıştır.
İmam Kevseri 27/28 Şevval 1296 (14/15.10.1879) Salı günü Hacı Hasan efendi köyünde dünyaya gelmiştir.
İmam Kevseri ilim yolculuğuna küçük yaslarda başlamış, ilk hocası babası olmustur. Burada dikkat çekmek istediğimiz bir husus var ki o da birçok âlimin ortak noktası olan ilk ilmi terbiyesini babalarından almış olmalarıdır. Hasan efendi ile başlayan ilim yolculuğu 1893 yılına kadar Düzce de bulunan diğer hocalar ile devam eden İmam Kevseri, 1893 yılında İstanbul Darul Hadis medresesine gitmiş, 1904 yılına kadar burada eğitimini ikmal edip beş yılda bir düzenlenen icazet sınavına girerek 1907 yılında ilmi icazetini almıştır.
İcazetini aldıktan sonra, 1913 yılında başlayan 1. Dünya savaşına kadar, Fatih caminde tedrisatla uğraştı. Bu dönemde görev aldığı bir heyette onun müdahalesi ile alınan bir karar ile İttihat ve Terakkicilerin hedefi oldu.
İttihat ve Terakki yönetimi, eğitim sistemini Batılılar gibi her derse ayrı öğretmen olmak üzere modern bilimleri sokmak ve sureyi 8 yıla düşürmek istiyordu.
Mevcut eğitim sisteminde ise bir öğrenci okula başladığı zaman bir hoca seçiyor ve 15 yıl süre ile bütün ilimleri ondan öğreniyordu.
Burada bir parantez açarak, bugünkü sistem ile kıyasladığımız zaman, eğitimcilerin kalitesini ve eğitim sisteminin ne kadar dolu olduğunu görürüz. Ancak o gün engellenen 8 yılık eğitimin, daha sonraki yıllarda ve günümüzde kademe kademe uygulandığını, eğitim adı altında, nesillerin ıslahı yerine ifsat edildiğine de tanıklık ediyoruz.
İmam Kevseri’nin müdahalesi ve heyette bulunan sağduyulu insanların da çabası ile Eğitim sistemi 2 yıl hazırlık, 12 yıl normal, 3 yıl ihtisas olmak üzere toplam olarak 17 yıla çıkarıldı.
İstedikleri sonucu alamayan İttihatçılar, üstüne üstlük eğitim süresinin uzaması ile sonuçlanan bu girişimden sonra, İmam Kevseri‘yi açık hedef olarak görerek önce görevden alınması için Şeyhülislam Ahıskalı Es ‘ad b. Numan’ın azliyle Yerine getirdikleri Ürgüplü Hayri Efendiye baskı yapmış ancak netice alamamışlardı
Bu süreçten sonra, yakın bir dostu kendisinin İstanbul’da kalmasının tehlikeli olacağını söyleyerek girişimlerde bulundu ve 3 yıllığına Kastamonu’ya tayinini sağladı.
Bu görevi yerine getirip İstanbul’a a dönerken, ulaşım için deniz yolunu tercih etmiş, ancak bindikleri sandalın hava şartlarından dolayı batması sonucu ciddi bir boğulma tehlikesi atlatmıştır. Bu kaza esnasında yanında taşıdığı sandıkta bulunan nadir eserleri maalesef denizde kaybetmiştir.
İmam Kevseri, İstanbul’a dönünce Daruşşafakati’l İslamiyye ye atandı. Darülfünun ‘un fıkıh ve fıkıh tarihi derslerine hoca atanacağını öğrenen İmam Kevseri, imtihana girip birinci olarak imtihanı kazandı. İttihatçılar, Hocayı atamamak için çeşitli yollara başvursalar da, imtihanı birincilikle bitirmiş birini atamamayı göze alamayınca, güzel bir maaşla göreve atamak zorunda kaldılar.
Sultan ll. Bayezid tarafından yaptırılan bir medrese de, ders vekilliği yaparken kendisine bağlı Sultan lll. Mustafa’nın yaptırdığı bir medresenin yıkılarak yerine farklı bir amaç için kullanılacak bir binanın yapılmasına, vakıfnamesine aykırı olduğunu gerekçe gösterip mahkeme kararı ile karsı çıkması üzerine görevinden azledildi.
Burada da bir parantez açarak ifade edelim ki, İmam Kevseri ders vekilliği yaparken maaşı yüksekti ve aylık 75 altın lira alıyordu. Ancak o, buna rağmen doğruları haykırmaktan geri kalmadı.
Bu olaydan sonra, işbaşına gelen rejim tarafından, takibata uğradı. Samimi bir dostu, kendisi hakkında tutuklama kararı alındığını haber vermesi üzerine fitne ateşi sönünceye kadar, memleketi terk etmeye karar verdi. Evine bile uğramadan, bir gemiye binerek 3 Aralık 1922 pazar günü Mısır’ın İskenderiye limanına geçti.
Çileli gurbet yılları artık başlamıştı. İmam Kevseri Mısır, Beyrut, Şam ve Filistin gibi şehirleri dolaşmış en sonunda Mısır’da kalmaya karar vermişti. Mısır devlet arşivinde, Türkçe belgeleri Arapçaya çevirme isi uğraşmaya başladı. Bu işe başladıktan sonra İstanbul’da kalan ailesini de yanına aldırdı.
İmam Kevseri, ilim ile uğraşmaktan dolayı geç evlenmiş, bu evliliğinden biri erkek, üçü kız olmak üzere dört çocuğu dünyaya gelmiştir. Ancak çocuklarından, oğlu ve bir kızı İstanbul’da iken, diğer kızlarından Seniha hanim 1935 yılında, Meliha hanim sen1948 yılında gurbette vefat etmiştir.
İmam Kevseri, ömrünün son yıllarında zaman zaman şeker, tansiyon ve ileri yaştan dolayı görme zayıflığından rahatsızdı. Ancak bu rahatsızlıklar, onu eser telif etmekten ve talebe yetiştirmekten alıkoymuyordu.
Yine son zamanlarında prostat rahatsızlığı vardı ve bu hastalıktan dolayı bir kaç kez hastanede tedavi oldu.
Vefatından önceki cumartesi günü humma belirtileri görülmeye başladı. Bu hastalığından iyileşmeden 19 Zilkade 1371 ( 10 Ağustos 1952) saat 16.35’te 75 yaşında Hakk’ın rahmetine kavuştu.
Başucunda, kendisine Fatiha okumasını vasiyet ettiği, kendisinden 5 yıl sonra 1957 yılında İstanbul’da vefat edecek olan eşinden başka kimsesi yoktu.
Mezar taşına kendisinin yazdığı ve Talebesi Ahmed Hayri ye vasiyet ettiği su şiir yazılıdır.
Ey ibretle bu kabrin başında duran
Bir ziyaretçi idi dün, şu kabirde bulunan
Gafil olma dikkat et, ölüm kaçınılmazdır
Vadesi dolanları an beklemez, ayırır
Şeyh Zahid Kevseri’dir bu mezarda bulunan
Rabbinden af bekleyen, ilahi rahmet uman.
İmam Kevseri Hazretleri, çok kuvvetli bir hafızaya sahipti. İstanbul’da, Mısır ve Şam’da bulunan nadir elyazmalarına derin bir vukufiyeti vardı. İleri derecede Arapça, Farsça ve Çerkezce bilirdi. Hadis ricali ilminde hüccet derecesinde idi. Kelam ilmi, Usul ve Fıkıh alanında zamanın üstadı idi. Yazdığı yazıların âlimler tarafından eleştirilmesinden rahatsızlık duymaz aksine memnuniyet duyardı.
Dini konularda, dikkati ve ciddiyeti takdire şayandı. Bir konuda söylediği şeylerin kaynaklarının ve delillerinin sağlam olmasına dikkat ederdi. Hafızasının güçlü olmasına rağmen referans verdiği metinlerin asıl kaynaklarını vermeyi ihmal etmezdi.
Böylesine donanımlı bir âlimin, kendi topraklarından uzakta ömrünü tüketmesi, vatanından kopartılıp 30 yıl gurbet hayatı yaşatılması ne kadar acı bir durum. Batılı sisteme sırtını dayayıp, kendi evlatlarını görmezden gelen, hatta onları yok etmek için elindeki bütün imkânları kullanan yöneticiler mahşer günü bu insanların hesabını nasıl verecekler?
Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, İmam Kevseri hakkında yazılacak ve söylenecek çok şey var. Biz onun zorluklarla geçen, ancak İslam’a hizmet etmekten, eser telif etmekten ve talebe yetiştirmekten geri durmadığı çileli hayatından küçük bir bölümünü yazmaya imkân bulduk.
Bu büyük şahsiyetlerin eserlerinin tamamını dilimize tercüme edecek ve bu insanları yeni nesilden yetişecek ilim taliplilerine tanıtılmasını sağlayacak çalışmalara ihtiyaç bulunmakta. Bu çalışmalara bir nebze katkı sunmak amacı ile birkaç kelam ettik.
Mevla Teala mahşer günü bizleri böyle Hak dostları birlikte eylesin, onlarla birlikte haşr eylesin ve onların şefaatlerine nail eylesin.
HOCALARI : (1)
- Şeyh Hasan b. Ali el Kevseri (Babası)
- Eğinli Şeyh İbrahim Hakkı
- Alasonyalı Şeyh Ali b. Zeynelâbidîn
- Kastamonulu Şeyh Hasan
- Tikveşli Şeyh Yusuf Ziyâuddin
ESERLERİ: (2)
- Nazmu Avâmili’l-İ’rab (elyazması)
- İzâhatü Şübheti’l-Mu’ammem an İbâreti’l-Muharrem (elyazması)
- el Cevâbu’l-Vefî fi’r-Redd ale’l-Vâ’izi’l-Ofî (elyazması)
- Tefrîhu’l-Bâl bi Halli Târîhi İbni’l-Kemâl (elyazması)
- es-Suhufu’l-Munaşşara fî Şerhi’l-Usûli’l-Aşara li Necmuddin et-Tâmme el-Kubrâ (elyazması)
- Tervîzu’l-Karîha bi Mevâzini’l-Fikri’s-Sahîha fi’l-Mantık (elyazması)
- Kurretu’n-Nevâzır fî Âdâbi’l-Münâzır (elyazması)
- en-Nazmu’l Atîd fî Tevessüli’l-Murîd
- İrğâmu’l-Merîd fî Şerhi’n-Nazmi’l-Atîd li Tevessüli’l-Mürîd
- İs’âdu’r-Râkî ale’l-Merâkî (elyazması)
- en Nakdu’t-Tâmî ale’l-Akdi’n-Nâmî alâ Şerhi’l-Câmî (elyazması)
- el-Fevâidul-Kâfiye fi’l-Arûz ve’l-Kâfiye
- Tedrîbu’l-Vasîf alâ Kavâ’idi’t-Tasrîf (elyazması)
- Tedrîbu’t-Tullâb alâ Kavâ’idi’l-İ’râb (el yazması)
- Hanînu’l-Mütefecci’ ve Enînu’l-Mütevecci
- İbdâu Vücûhi’t-Te’addî fî Kâmili İbn Adî (elyazması)
- Nakdu Kitâbi’d-Du’afâ li’l-Ukaylî (elyazması)
- et-Ta’akkubu’l-Hasîs limâ Yenfîhi İbn Teymiyye mine’l-Hadîs (elyazması)
- el-Buhûsu’l-Vefiyye fî Müfredati İbn Teymiyye (elyazması)
- er-Ravdu’n-Nâdîru’l-Verdî fî Tercemeti’l-İmami’r-Rabbânî es-Serhendî
- el-Medhalu’l-Âmm li Ulûmi’l-Kur’ân (elyazması)
- Ref’u’r-Rîbe an Tahabbudâti İbn Kuteybe
- Safa’âtu’l-Burhân alâ Safahâti’l-Udvân
- el İşfâk alâ Ahkâmi’t-Talâk
- Bülûğu’l-Emânî fî Sîreti’l-İmam Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî
- et-Tahrîru’l-Vecîz fîmâ Yebteğîhi’l-Müstecîz
- Te’nîbu’l-Hatîb alâ mâ Sâkahu fî Tercemeti Ebî Hanîfe mine’l-Ekâzîb
- İhkâku’l-Hak bi İbtâli’l-Bâtıl fî Muğîsi’l-Halk
- Akvemu’l-Mesâlik fî Bahsi Rivayeti Mâlik an Ebî Hanîfe ve Rivayeti Ebî Hanîfe an Mâlik
- Tezhîbu’t-Tâci’l-Lüceynî fî Tercemeti’l-Bedri’l-Aynî
- el-İhtimam bi Tercemeti İbni’l-Hümâm (basılmamıştır)
- Atbu’l Muğterrîn bi Decâcileti’l-Mu’ammerîn (elyazması)
- Tahzîru’l-Halef min Mehâzî Ed’iyâi’s-Selef (elyazması)
- Katarâtu’l-Ğeys min Hayâti’l-Leys
- el-Hâvî fî Sîreti’l-İmâm Ebî Ca’fer et-Tahâvî
- Faslu’l-Makâl fî Bahsi’l-Ev’âl
- el Buhûsu’s-Seniyye an Ba’di Ricali Esânîdi’t-Tarîkati’l-Halvetiyye (elyazması)
- Nazrâtun Âbire fî Mezâimi men Yunkir Nuzûle İsâ Aleyhisselâm Kable’l-Âhire
- Nibrâsu’l-Mühtedî fî İctilâi Enbâi’l-Ârif Demirdâş el-Muhammedî
- en-Nüketu’t-Tarîfe fi’t-Tahaddüs an Rudûdi İbn Ebî Şeybe alâ Ebî Hanîfe
- Ref’u’l-İştibâh an Mes’elety Keşfi’r-Ruûs ve Lübsi’n-Ni’âl Fi’s-Salât
- Tercemetu’l-Allâme Muhammed Munîb el-Antâbî
- Min İberi’t-Târîh
- Hüsnü’t-Tekâdî fî Sîreti’l-İmam Ebî Yûsufi’l-Kâdî
- Lemehâtu’n-Nazar fî Sîreti’l-İmam Züfer
- el-İmtâ’ bi Sîreti’l-İmameyn el-Hasen b. Ziyâd
- et-Terhîb bi Nakdi’t-Te’nîb
- Mahku’t-Tekavvül fî Mes’eleti’t-Tevessül
- Ta’tîrü’l-Enfâs bi Zikri Senedi İbn Ürkmâs
- el İfsâh an Hükmi’l-İkrâh fi’t-Talâk ve’n-Nikâh
- el-İstibsâr fi’t-Tahaddüs ani’l-Cebri ve’l-İhtiyar
Ayrıca İmam Kevseri’nin bunların yanı sıra talik ve haşiye cinsinden olmak üzere birçok yazısı ve makalesi bulunmaktadır
TALEBELERİ: (3)
- Hacı Cemal el-Alâsonî
- Seyyid Hüsamuddîn el-Kudsî
- Hüseyin b. İsmail Atay
- Prens Hüseyin Hayrettin
- Şeyh Abdülfettah Ebu Gudde
- Şeyh Abdullah b. Osman el-Hımsî
- Seyyid İzzet Attâr el-Hüseynî
- Ali Aksoy
- Şeyh Muhammed İbrahim el-Hotenî sümme el-Medenî
- Şeyh Muhammed İhsan b. Abdülaziz
- Üstad Muhammed Emin Saraç b. Mustafa
- Üstad Muhammed Reşâd Abdülmuttalib
- Şeyh Mustafa Asım
- Ahmed Hayri
Dipnotlar
- Hocaları hakkında bilgi almak için Makalat Sf. 118
- Eserlerinin tanıtım ve detayları için Bkz. Makalat sayfa 83
- Nerede talebelik yaptıkları ve şahıslar hakkında detaylar için Makalat Sf. 129
Not: Bu yazı hazırlanırken Ebubekir SİFİL Hoca tarafından tercüme edilen Makalatü’l Kevseri ve Akif COŞKUN tarafından yazılan İstanbul’dan Mısır’a bir İslam alimi Zahidü’l Kevseri isimli eserlerden faydalanılmıştır. Görseller Makalatu’l Kevseri’de aynen mevcuttur.
Selamün Aleyküm, üstad Allah razı olsun yazınızdan istifa ettik
Ancak sanırım 1897 olarak verilen doğum tarihi 1877 olacaktı.
Aleyküm selam muhterem kardeşim.
Zahid Efendinin doğum tarihi yazıyı hazırlarken faydalandığımız kaynaklarda 27/28 Şevval 1296 (14/15.10.1879) geçiyor. Ancak biz yazarken sehven 1897 olarak yazmışız. Gerekli düzeltmeyi yapalım inşallah, yalnız sizin söylediğiniz tarihe bir yerde rastlamadım.