Gündem, Kadın, Özgürlük, Din ve Biz -1

Başlıkta ismi geçen her bir kelime için şümullü tanım ve tespitlerin yer aldığı bir yazı olmayacak bu. Zaten tamamına bakış açımızı az da olsa belirginleştirmek adına bir şeyler söyleyeceğimizi anımsatan “biz”’i ekleyişimin altında da bu sebep yatıyor. “Biz kim?” sorusunun hemen akla gelecektir; tabi ki sınırlarını asla tespit edemeyeceğimiz, bizim gibi düşünenler.

Uzun zamandır bazı sivil toplum kuruluşları ve faaliyetleri ile devlet adamlarının konuşmaları sayesinde gündemden hiç düşmeyen bir meseledir “kadın”. “Mesele” olanın ontolojik olarak “kadın” olmadığını düşündüğümü ilerleyen satırlarda açıkça ifade edecek olmama rağmen burada sadece “kadın” olarak zikretmemin şöyle bir sebebi var: “Kadın meselesi” konuşulmaya başlandığından beri dallanıp budaklandı. Tartışmaya konu olan kadının özgürlüğü mü, çalışma hayatına katılması mı, kısıtlanması mı, sosyal hayatta aldığı rol mü, bir meta olarak kullanılması mı, reformistlerin bir silahı olması mı, dokunulmaz görülmesi mi, erkeklerle olan münasebeti mi, yoksa Diyanetin kadına bakışı mı? Herhangi birisi üzerinde konuşmaya çalışınca mutlaka diğer taraflara yöneltildiğimiz, kaygan bir zemin.

Belki ilerleyen yazılarda daha etraflıca değineceğimiz “Kadının fitne oluşu”na dair bir şeyler söylemenin tam yeri burası. Bu ifade ile istisnasız tüm kadınların kastedilmediği izahtan varestir. Bununla birlikte, fitne arzusunda olanların eğer ellerinde imkân varsa, kadını alet ederek bu yola başvurdukları da aklı selim herkesin teslim edeceği bir hakikat. Bu hususta değerlendirme yaparken ‘fitne’nin lügat manasını da aklımızın bir kenarında tutmakta fayda var.

Benim asıl işaret etmek istediğim ise, yukarıda ifade ettiğim sınırı belirsiz gündem maddelerinin bizzat kadınlar tarafından ortaya atılıp sürdürülmediği, ancak fitne çıkartmak isteyenlerin bunu kadınlar üzerinden yaptığı, fırsattan istifade ederek ilgili söylemlerin birileri tarafından da kaşındığıdır.

Yoksa düşünsenize, feminist bir kulübün eğitim seminerinde “bunu açıkça söylemiyoruz ama biz aslında kadınların erkeklerden üstün olduğunu, hatta erkeklerin tamamlanmamış bir kadın olduğunu düşünüyoruz” diyen bir feminist ile mütesettire bir hanımın kendilerine ayrılmış bakımsız yerler yerine camilerin merkezinde saf tutmayı istiyor olması etraflıca değerlendirilmiş bir fikir birliğinin iki farklı ürünü olabilir mi?

Ya da kadınların birer müstehcen obje olarak kullanılmasını abes karşılamayan, bunun bir özgürlük meselesi olduğunu düşünüp tenkide bile müsaade etmeyenlerle, bir kadının dini emirleri erkeğe tebliğ etmesinin çok da yadırganmaması gerektiğini düşünen kadınlar aynı idolojiye sahip olabilir mi.

Elbette olamaz. Ama öyle bir karmaşa içerisindeyiz ki, “kadın” kelimesi ağızdan çıkıverince, tamamı bir potada eritilmiş, hiçbirinin karakteristik uç noktaları belirgin olmayan,  homojenleşmiş bir tartışma yürütülüyor. Sanki “kadın meselesini” müdafaa edenler bunların tamamını müdafaa ediyor, “kadın meselesini” tenkid edenler tüm kadınlara düşmanlık ediyor.

“Özgürlükleri” muhkemleştirilmek istenen kadınlara sunulan imkanlar ve dokunulmazlık hissiyatı ise en temel problemlerden birisi.

Gelecek yazılarda üzerine konuşmak üzere bir suali şuraya bırakayım:

Geçtiğimiz günlerde önüme bir gazete düştü. Daha cumhurbaşkanlığı sistemine resmen geçilmemiş bir döneme ait olduğu için, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olarak görev yapan Berat Albayrak Bey’in bir toplantıda yaptığı konuşmadan spota çekilmiş bir pasaj dikkatimi çekti. İlgili pasaj şu şekilde:

… “5 yılda 5 bin kadına istihdam” projesinin tanıtım toplantısında önemli açıklamalarda bulundu. Albayrak, ‘Kadınların işgücü piyasasına dahil olmadığı bir ülkede dengeli ve sürdürülebilir bir büyümeden bahsetmemiz mümkün değil’ dedi.

Haber sitelerinde rahatlıkla bulacağınız bu ifadeleri önümdeki gazeteden okuduktan sonra önce kendime, sonra da yanımdaki arkadaşlarıma sorduğum soruyu buradan size de sormuş olayım:  Neden? Kadının işgücüne dahil olmasıyla “büyümenin sürdürülebilir” olmasının nasıl bir alakası var?  Büyümenin dengeli olmasını kadının hangi yönüne bağlayacağız? Mümkün olmayan şey neden mümkün değil?

Ne ben ne çevremdekiler makul tatmin edici bir cevap üretebilmiş değiliz.

Belki siz, gelecek yazının ana fikrini değiştirecek bir cevap sunarsınız.


Sonraki yazı için TIKLAYINIZ


 

 

 

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...