Bursa’yı bilen herkes Ulucami’yi bilir. Tüm ihtişamıyla her geleni kucaklar. Heybetiyle saygı, zarafetiyle muhabbet hisleri uyandırır insanda… Osmanlı tarihinin birçok izini ve ilkini bu coğrafyada bulabilmek çok kolay. Ancak bunlar içerisinde biri var ki, her gün önünden yüzlerce belki binlerce insan geçmesine rağmen gözlere pinhan, ayaklara fîzandır.
Şimdi Ulucami’nin kıble tarafında bulunan, yola bitişik Çinili Çeşme’ye sırtımızı verelim. Caddenin karşısında Maksem Yokuşu diye bilinen yola geçip takriben yüz metre yürüyüp ilk sağdaki sokağa girdiğinizde daha birkaç adım atar atmaz, buram buram tarih kokan, ihtişamlı günleri gördüğü gibi birçok hakarete de uğramış, hafızası kavî, içi ise çağları hâvi bir yapı çıkar karşınıza: İnebey Yazma Eser Kütüphanesi.
Bursa İnebey Yazma Eser Kütüphanesi, 8.(hicrî)/14.(miladî) asırda Yıldırım Bayezid’ın devlet adamlarından Subaşı İnebey tarafından medrese olarak yaptırılmıştır. Medrese binası, 14. yüzyıla ait mimari özellikleri taşımakta, taş ve tuğla kullanılarak, mimaride ters (T) olarak bilinen planda inşa edilmiştir.
Zaman içerisinde meydana gelen tahribatlar neticesinde 1674’de Sadrazam Fazıl Ahmet Paşanın amcazadesi Amcazâde Hüseyin Çelebi, tarafından kapsamlı bir onarımdan geçirilmiş ve sonraki yıllarda Hüseyin Çelebi Medresesi olarak kadı sicillerine işlenmiştir. Bu medrese, Osmanlı’nın ilk medrese kütüphanesi olma özelliğine sahip kütüphaneyi de içerisinde bulundurmaktaydı. Ne hazindir ki milletin, kurtarmak için topyekün kıyama durduğu, tam kazandık derken, İslam’a ve Medeniyet mirasına ait her şeyin prangalara vurulduğu ve bozuk para gibi harcandığı hengamda o da nasibine düşen payı aldı. Tevhid-i Tedrisât kanunu ile Medreselerin kapatılmasından sonra birçok tarihi eser gibi, özel kişilerin eline geçti ve 1962 yılına kadar konserve imalathanesi olarak kullanıldı. (1 Mart 1962 tarihinde polis marifetiyle boşaltılabilmiştir.) Yüzyıllarca içerisinde ilimin ışığı parlayan, binlerce alimin yetişmesine mihmandar olan bu duvarlar, artık hoyrat bir ameliyeye şahit olma zulmüne düçar olmuştu. Neredeyse kırk sene çilesini doldurdu ve 1969’da asıl amacına uygun olarak kütüphaneye çevrildi.
Bursa’da vakıf koleksiyonları halinde hizmet veren çeşitli vakıf kütüphaneleri, 1948 yılında “Bursa Umûmî Kütüphanesi” adıyla Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanmış ve Orhan Camii eyvanında hizmet vermeye başlamıştır. Söz konusu kütüphane 1962 yılında “Bursa İl Halk Kütüphanesi” adını almıştır. 1969 yılına gelindiğinde Orhan Camii eyvanındaki kütüphane, İnebey Medresesi’ne taşınmış ve “Bursa Yazma ve Eski Basma Eserler Kütüphanesi” adıyla hizmet vermeye başlamıştır. Kütüphane 2010 yılında Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı’na bağlı olarak “Bursa İnebey Yazma Eser Kütüphanesi” adıyla yeniden yapılandırılmıştır.
Osmanlı’nın ilk başkenti olan Bursa’nın merkez ve ilçelerinde birçok büyük vakıf, medrese ve kütüphane kurulmuştur. Başta Haraçcıoğlu Medresesi, Ulu Camii ve Orhan Camii olmak üzere diğer cami, medrese ve tekke gibi çeşitli ilim ve kültür merkezlerinde bulunan matbû ya da yazma eser koleksiyonlarını daha iyi muhafaza edebilmek amacıyla oluşturulmuş olan İnebey Kütüphanesi, bir kısmı ünik ve müellif hattı olan birçok nüshayı deruhte etmektedir. Bursa ve çevresindeki yazma ve matbû kıymetli eserler Kütüphane’de 23 koleksiyon içerisinde bulunmaktadır. Yazma eserler 20 koleksiyon içerisinde mevcuttur. Bunlardan sadece yazma eserleri içeren koleksiyon sayısı 12’dir: Orhan Kütüphanesi, Haraççıoğlu (Cizyedarzâde) Kütüphanesi, Hüseyin Çelebi Kütüphanesi, Kurşûnizâde Kütüphanesi, Ulu Camii Kütüphanesi, Millî Kütüphane, Halkevi Kütüphanesi, Genel Kütüphane, İznik Müzesi, Sakarya Müzesi, Bolu Müzesi, Kocaeli Müzesi.
Son sayımlara göre toplamda 36534 cilt eserin bulunduğu kütüphane 8929 cilt yazma, yirmi beş bini aşkın (25673) matbu eseri ihtiva etmektedir.
Kütüphanede hemen her alanla ilgili ilim tarihinin önemli yazma eserleri ve matbu eserler mevcuttur. Mesela Biruni’nin “dünyadaki ilk eczacılık kitabı” Kitabü’s-Saydala fi’t-Tıb adlı eseri, Binbir Gece Masalları’nın nadir nüshalarından biri, Basireddin Mufazzal bin Ömer el-Münferi tarafından hicri 663 yılında Arapçaya aktarılan, geometrideki “Öklid Kuralları”nı içeren Kitabu’l Islah bi Kitabu’l Öklides adlı kitabı, Abbasiler döneminde ceylan derisine yazılmış bir Kur’an-ı Kerim murakkası gibi önemli yazma eserler bunlardan bazıları. Hicri 463-464/ Miladi 1078-1079 tarihli Said bin Hürmüz’e ait Risale-i fi Tevhid eseri ise, kütüphanedeki en eski kitap. Din, tarih, dil, tıp, coğrafya, felsefe, matematik ve daha birçok alana temas eden eserlerin mevcudiyeti sebebiyle her alandan araştırmacıya hitap eden bir mahiyettedir kütüphane. Tabii ki halledilmesi gereken ufacık! bir pürüz var: Entelektüel zihinlerin kendi tarihini ve tecrübelerini okumak için Osmanlıca ve Arapça’yı değil, “medeniyet” iktisabı için İngilizce, Fransızca vs. öğrenme mecburiyetine şeksiz inanmış olması…
Yazma eserlerden istifade etmek eskiden bir külfet idi. Eserleri elinize almanızın imkanı yoktu. Birçoğu dijital ortama aktarılmamıştı. Bununla birlikte dijital ortamda mevcut olanlardan yararlanmak ve üzerinde çalışmak isterseniz her varak için ücret ödemek zorunda kalıyordunuz. Fakat artık yazma eserlerin kullanıma hazır halde sunulmasına dair her imkan seferber edilmiş durumda. Bir de ‘bunlara hiçbir ücret ödemeden ulaşabiliyor olmak’ da katılınca fevkalade bir tablo ortaya çıkıyor. Tabii ki bu madalyonun bir yüzü…
Madalyonun diğer yüzü ise içler acısı… İlim ve hakikat uğrunda kalbinde bir meşale olan herkes için tam bir hazine olan Yazma eser kütüphaneleri içerisinde, en kıymetli ilk üçe dâhil edebileceğimiz İnebey Yazma Eser Kütüphanesi, neredeyse varlığından haberdar olunmadan Bursa’nın en kalabalık yerinde yalnızlığa hapsolmuş durumda. Gelen sayılı kişinin kimisi yoldan geçerken az-biraz meraktan girip içeriyi geziyor, bazıları da tarihine saygıyı bilen bir öğretmene sahip olma nasibiyle tanışabiliyor bu muazzam mütevazi yapıyla. Her türlü imkân ile kapılarını sonuna kadar açmış bu ilim yuvasına araştırma için gelenlerin sayısı ise neredeyse yok denecek kadar az. Arapça ve Osmanlıca’ya hâkim olmasını beklediğimiz İlâhiyat talebeleri bile bu hazineye kavuşmayı akıllarına getirmiyorlar. Zira kendi yonttukları çoğu köksüz-kıymetsiz şeylerin hazine olduğuna inandırılmış vaziyetteler.
Bursa’da yaşayan veya Bursa’ya gezmeye giden her kardeşimize tavsiyemiz, Osman Gazi, Orhan Gazi Atalarımızı ziyaret ettiğiniz gibi, Ulucami’yi gezip gördüğünüz gibi, hemen yürüme mesafesinde bulunan yüzyıllarca içerisinde ilim ibadeti yapılmış bu aziz mekânı da ziyaret edin. Çocuklarınızın zihnine, ilim aşkı için bir gümüş nişane çakın bu ziyarette. “Bir-iki yazma eser görebilme şerefine erebilir mi, makinaların ruhsuz bastılarını okuyarak okumaktan soğuyan bu gözlerimiz?” diye sorun oradaki hocalarımıza. Bir nefes çekin içinize, ruhunu soluyun mekânın. Unutmayın ‘mekânın ruhu vardır’.
Ümidimiz odur ki, İnebey Kütüphanesi’nde bulunan her bir eser kendisi üzerinde dolaşacak ilim meraklısı gözlerle vuslata erer…
Cevapla