Edep ve haya dolu geçmiş büyüklerimiz geldi aklıma.. Büyüklerden beslenen küçükler de bir o kadar edeplilerdi..
Şimdinin gençliğine, ana babasını tanımayan, anne ne demektir bilmeyen, babaya para kaynağından başka bir gözle bakmaktan aciz “insancık”ların büyükleri ne kutlu büyüklerdi öyle..
Sokakta her tarafını açmış dolaşan, göbeğini göstermekten utanmayan, denizlerde, plajlarda çıplak denecek vaziyette sefa sürme niyetinedeki, müslüman demeye binlerce müslüman şahit gereken insanlığın büyükleri ne büyüklerdi öyle…
Merhum Timurtaş Uçar hocaefendi bir sohbetinde “Ben ninemi biliyorum, onun yanında çok vakit geçirdim, onun burnunu bile gördüğümü hatırlamıyorum” diyor ve ekliyor : “Bir kadının burnunun görünmesi haram mıdır? Hayır, değildir. Peki neden kapatıyordu ninelerimiz? Çünkü onlarda edep vardı, onlarda haya vardı..”
Sonra Kadir Mısıroğlu otobiyografi kitabında bir hatırasını anlatıyor. Annesinden bahsediyor. Birgün annesi ile birlikte çarşıya gitmek istiyor. Annesi kabul etmiyor. Küçük bir çocuğun annesi ile birlikte çarşıya gitmesinde ne sakınca olabilir ki? Meğer annesini kimse tanımıyor. Çocuğu babasının yanında görenler olduğu için Kadir Mısıroğlu kimin oğludur biliyorlar. Ancak anneyi kimse tanımıyor. Anne düşünüyor ki: “Eğer ben seninle birlikte çarşıya gidecek olsam, beni senin yanında görenler kimin hanımı olduğumu anlayacaklar.”
İnceliğe bakar mısınız? Şu nedendeki hassasiyet ne ulvi bir anlayışın neticesidir? Kimin hanımı olduğununun bilinmesinin ne sakıncası olabilir ki? Bir bayanın kocasıyla tanınması haram mıdır? Günah mıdır ? Hayır. Peki nedir bu çekincenin sebebi.? Edeptir, hayadır, utanma duygusudur, hassasiyettir, ince düşünebilmektir..
Yeni nesillerinde benzer hassasiyetlere sahip olması için neler feda edilmesi gerekse edilmelidir. Çocuğunun yanında görünmek istemeyen anneler gitti, yerlerine yedi yabancının çocuğuyla sokakta, caddede, çarşıda, pazarda, el ele, sarmaş dolaş dolaşan nesiller türedi. Burnunu göstermeyen, ellerinde eldivenle dolaşan nineler gitti, yerlerine göbeklerini açan, pantolunun orasını burasını yırtan, kısa şortlarla dolaşan bir gençlik türedi..
Tamamı özentinin, modernleşmenin, avrupaileşmenin bir neticesidir. Anlatmak gerekir, duyurmak gerekir herkese; 600 yıl hüküm süren Osmanlı’nın kıyafeti değil bunlar, “sus” dedimi susturan ecdadın ahlâkı değildir bunlar..
Dün bizim köyümüz, kasabamız olamayanlara özenti ne büyük bir aşağılıktır. Ne büyük bir kendini hiçe sayma çabasıdır. Bilinçli ya da bilinçsiz.. Ama asıl mesul bizleriz..
Başlık ahlaksız “zihin”.. Neden ? Zihinler terbiye edilmeden bedenler giydirilemez de ondan.
Cevapla