Ebubekir Sifil Hoca’nın kaleminden İmam-ı Rabbani’ye dair

Modern zamanlarda “suyu çıkarılan” kavramlardan biri “tecdid/yenileme.” En kötüsü de, aslında kendileri başlı başına birer tartışma konusu olan “zamanın değişmesi”, “ihtiyaçların farklılaşması”, “kadimin eskimişliği”… vb. tezleri birer “kaziyye-i muhkeme” gibi takdim edip “tecdid/yenileme” adına olmadık işler yapılmasına galiba yavaş yavaş alışıyor oluşumuz. Aslında gerçek anlamda bir “tecdid“, belki de önce bu tür “sahte tecdid” faaliyetlerinin önünü almakla mümkün olacaktır…

İmam-ı Rabbani‘nin, hadiste “her yüz yılın başında” geleceği bildirilen müceddid(ler) gibi sadece “yüz yılın” değil, “(ikinci) bin yılın” müceddidi olması şüphesiz farklı bir durumdur ve onu “müceddid” yapan şeyin bin yıl ötesine uzanacak önem, değer ve etkisiyle açıklanmalıdır. Bu da hiç şüphesiz İmam-ı Rabbani‘nin tecdid faaliyetinin “çok yönlü” olmasıyla doğrudan ilişkilidir.

Ebu’l-Hasan en-Nedvî merhum bu noktada ileri sürülen görüşleri şöyle özetler:

  1. Hindistan‘ı İslam adına ikinci kere fethedip Brahmanizm‘in, Hinduizm‘in ve Ekber Şah‘ın “Din-i İlahî“sinin tasallutundan kurtarması.
  2. ŞeriatTarikat ilişkisini olması gereken noktaya çekerek dengeye oturtmuş olması.
  3. Vahdet-i Vücud görüşünü Vahdet-i Şuhud noktasına çekerek bu noktadaki aşırılığın önünü alması.

Kanaatimce onun “müceddid-i elf-i sanî” ünvanına mazhariyetinde bu hususları ayrı ayrı değil, topluca değerlendirmeye almak daha doğrudur. Aslında onun tecdidini yaşadığı ülkenin ve dönemin sınırlarının ötesine taşıyarak abideleştiren şeyi, yukarıdaki maddelerde zikredilen hususları da kapsayacak şekilde şöyle ifade edebiliriz: Ehl-i Sünnet çizgiye yaptığı güçlü vurgu, bu vurguyu ayakları yere basan uygulama ve yönlendirmelerle pratize ve Şeriat-Tarikat ilişkisini de bu çerçevede olması gereken noktaya irca etmesi ki Dr. Necdet Tosun da bu noktaya dikkat çekmektedir.

Onun diri ve diriltici soluğu mesafeler ve çağlar ötesinden bugüne, buraya ve başka yerlere hâlâ son derece etkin bir şekilde ulaşıyorsa, başta “Mektubat” olmak üzere diğer eserlerindeki istikamet, berraklık ve berekettendir. İmam-ı Rabbani‘nin eserlerinden azami istifadenin ise, onun hakkında yapılmış yetkin araştırmalara müracaatla bir “ön hazırlık” safhasına muhtaç bulunduğu açıktır.


Ebubekir Sifil hocaefendi Ağustos 2007’de kaleme aldığı bir yazısında Mektbat-ı Rabbani bağlamında şunları yazmış:

“İkinci Binin Müceddidi” İmam-ı Rabbani (k.s), yüzyılları aşan tesbit, teşhis ve görüşleriyle sadece günümüze değil, gelecek zamanlara da ışık tutan bir nirengi noktasıdır. Eserleri, özellikle de Mektubat, burada sözü edilmekten müstağnidir. Tam bir bilgi ve hikmet hazinesi olarn Mektubat, dilimize birkaç kere çevrilmiş bulunuyor. En son Daru’l-Hikme’deki arkadaşlar tarafından çevrildi ve başına Hakan Talha ve Ömer Faruk hocalar tarafından doyurucu bir giriş yazısı yazılarak 3 cilt halinde neşredildi. Ne hikmettir bilinmez, Lugat kitaplarının bile şerh edildiği bir kültür ve ilim atmosferinde Maktubat’a şerh yazan –bildiğim kadarıyla– çıkmamıştır. Kaynak olarak kendisinden istiğna edemediğimiz halde bu muhalled eserin böyle bir mazhariyete nail olamamasının izahı gerçekten zor. Hakan hocanın da sözünü ettiğim giriş yazısında isebetle belirttiği gibi Mektubat, belli bir birikimi olmayanların kolay istifaede edebileceği bir eser değil. Bu sebeple merhum Mektubatçı Bayram Hoca gibi Mektubat mütehassıslarına büyük ihtiyaç bulunduğu açık…


Ebubekir Sifil
ebubekirsifil.com’dan iktibasla..

Editör
Musellem.net editörü...