Cevat Akşit – Akademi Hatıraları ve Hayrettin Karaman Posted by Editör 1 Haziran 2020 3k Editör 1 Haziran 2020
Bu sohebete en güzel cevap Cevat Aksit hocanin ögrencileri tarafindan surada verilmis:
https://www.facebook.com/permalink.php?story_fbid=10213917211362776&id=1783945721
MUSTAFA CEVAT AKŞİT’E CEVAP
Muhterem Akşit Hocam,
31 Mayıs 2020’de Hayrettin Karaman hakkındaYouTube’da yayınladığınız konuşmanız sırasında “Biz Hayrettin Hoca ile pek iyi değiliz” cümlenizi duyunca merak edip sonuna kadar dinlemek zorunda kaldık. Arkasından da durup dururken “Ömer Nasuhi Bilmen, Hasan Basri Çantay, Ahmet Davutoğlu’ndan okuduğunuzu açıklamak gereğini duymanız da biraz tuhafımıza gitti doğrusu. Bu hocalar ders yaparken sınıf arkadaşlarınızın arasında bu hocaların derslerine girmeyenler mi vardı? Hayrettin Karaman, Bekir Topaloğlu ve diğerleri hep aynı sınıfın öğrencileri idiniz. Siz bu hocaların derslerini dinlerken bu arkadaşlarınız derslere girmiyor, bahçede top mu oynuyorlardı? Böyle bir övünmeye -Karaman karşıtlığınızı ortaya koyarken- ihtiyaç duymanız anlaşılır gibi değil. Ayrıca merhum Mehmet Zâhid Efendi istismarınız da ilginç. Keşke hiç olmazsa ondan biraz bir şeyler alabilmiş olsaydınız.
Hocam, bu üslubunuzla tâbilerinizden alkış alabilirsiniz, ama İmam-ı Azam’dan icazet alamaz, sınıfta kalırsınız. Çünkü İmâm-ı Azam tam bir ahlâk abidesiydi. Peki hocam, durup dururken milletin önünde Hayrettin hocamız hakkında gıybet ve iftiradan ibaret olan sözlerinize ne diyeceğiz? Allah gıybet etmeyi ölü eti yemeye benzetmiş. Yalan söylemeyi, gıybet etmeyi, biraz önce adlarını zikrettiğiniz merhum hocalarınız mı öğretti size? Kaldı ki, talebelik yıllarımızdan bugüne kadar Hayrettin hocamızdan sizin aleyhinizde tek bir kelime dahi duymadık. Bir neslin öncülerinden biri olarak bu konuşmanızla sizden sonraki nesillere gerçekten kötü bir örnek oluşturdunuz.
Yine övünme sadedinde: “İzmir’e naklettim ben İslam Enstitüsünden. Doktoramı yaptım geldim oraya, 2 fakülte bitirmişim, doktoram var. Onun için müdür Necdet Garan dersleri bana verdi. Çünkü benim etiketim daha yüksek ondan. Hayrettin’in derslerini ben aldım ona ders kalmadı, bundan da kızdı bana”, diyorsunuz. Hocam, bunları söylerken diyelim ki: İlâhi sicil kayıtlarını bir an için unutup bu gerçek dışı sözlerinizle tâbilerinizi kandırabileceğinizi düşünmüş olabilirsiniz. Ama o yıllarda hem sizin ve hem Hayrettin hocamızın talebesi olmuş bizleri hiç mi aklınıza getirmediniz? Biz daha ölmedik hocam, hayattayız. O günleri unutmuş da değiliz. Sizden önce Fıkıh hocamız Hayrettin Karaman’dı, bu doğru.Biz ondan çok ama çok şey öğrenmiştik. Teneffüslerde bile etrafını çevirir, sorular sorardık, her sorumuza tatmin edici cevaplar da alırdık. Maalesef hocamız kendi isteği ile İstanbul’a gitmeye karar verdi ve biz 3. sınıfta iken bize veda etti, gözyaşları ile uğurlamıştık hocamızı. Yani 1975 yılında. Sonra siz geldiniz ve 4. sınıfta sizinle Fıkıh dersi yaptık. Yani siz Hayrettin Beyin elinden derslerini almadınız. O sizden önce İzmir’den ayrılmıştı. Buna Allah şahit, 35 kişi biz ve öğretmenlerimiz şahit. Bu gerçek dışı sözler ağzınızdan çıkarken hiç mi vicdan rahatsızlığı duymadınız? Pes doğrusu!
Sınıfta 35 kişinin bulunduğunu, “Hocam kanaatime göre” diye, 35 kişinin kanaat beyan ettiğini söylüyorsunuz. 4-A ve 4-B olarak 35 kişi iki sıftı. Cevat Hocam, siz de biliyorsunuz ki, Hayrettin Bey gibi bir hocadan sonra siz çok sıkıntı çekmiştiniz. Soru sorduğumuz zaman bize kızar, hop oturup hop kalkardınız. İtiraz eden arkadaşları bağırarak korkutacağınızı sanırdınız. Biz 16 yıl öğrencilik, yıllarca hocalık yapmış kişiler olarak hiçbir sınıfta, hiçbir konuda bütün sınıfın aynı anda el kaldırdığını görmedik. Demek ki siz görmüşsünüz. Sözünü ettiğiniz 35 kişilik sınıfta, nurcu, yeniden milli mücadeleci, ülkücü, Selametçi (Milli Görüşcü) ve hiçbir siyasi ve ideolojik gruba dâhil olmayan ve Hayrettin hocamızı seven 5-10 kişi idik.Ancak diğer arkadaşlar en az bizim kadar Hayrettin hocamızı sever, saygı duyarlardı. Aslında bütün hocalarımıza karşı çok saygılıydık.
“Allah Allah, ders yapamıyorum yahu. 35 tane müctehid var sınıfta. Bir gün çok sinirlendim
مَنْ اسْتَوَى يَوْمَاهُ فَهُوَ مَغْبُونٌ.
hadisini yazdım tahtaya,oku len dedim ona. Elma mı, armut mu hocam, domates mi? Hayvan dedim, şunu okuyamıyorsun, kanaatime göre diyeictihad yapıyorsun dedim. Sen ne biçim müçtehitsin len dedim”, diyorsunuz.
Evet, bu sözler aynen konuşmanızın içinden alınmıştır. Pes doğrusu Cevat hocam, sizin gibi iki üniversite bitirmiş ve bugün Prof. unvanına sahip olmuş birine bu sözler yakışıyor mu? Öğrencilerinize “hayvan” demeniz, “len” (ulan) diye aşağılamanız? Çantay, Bilmen, Kotku ve Davutoğlu hocalar size böyle mi hitap ederlerdi? Siz hangi mezhep veya meşrepten aldınız bu terbiyeyi? Kaldı ki, her arkadaşımız az çok ibareye hâkimdi. Gördüğü bir ibare için elma mı, armut mu, domates mi diyecek hiçbir arkadaşımız yoktu içimizde. Size karşı saygıda kusur eden de olmazdı. Tasavvuf terbiyesi verilen yerlerde biraz dolaşmış biri olarak bu üslubunuz yakıştı mı size? Hele konuşurken sergilediğiniz jest ve mimikleriniz?
Başkalarının ağzından Hayrettin hocamıza isnat ettiğiniz ve övünme ifade eden sözlere inanmamız ise -kusura bakmayın- hiç mümkün değil.Övünmek sizin işiniz. Anlaşılan o ki, siz bu işe (ben, ben demeye) devam edeceksiniz, ama naçizane size tavsiyemiz, biraz da dürüst olun lütfen.
İsmail Zengin,
Prof. Dr. Habil Şentürk,
Osman Kılıç,
Muazzez Uysal Yenilmez,
Mustafa Yılmaz (Trabzonlu),
Mehmet Ali Gökpınar,
Mestan Günel
(İzmir YİE 1975/76 son sınıf öğrencileri)
Yorumunuz da gayet nezaketsiz olmuş ama, yayınlamamız gerekirdi ilkelerimiz gereği..