Kendisini muvakkat bir zaman diliminde dahi olsa tanımak şerefine nail olduğum Muhammed Recep Akgemik Hocaefendi ile hoş vakit geçirmenin hazzı hâlâ kalbimde iken yazıyorum bu satırları… İslâm’ı dert edinen, derdiyle dert veren, derdi teke irca eden ulu hocaların varlığıyla teskin ediyorum gönlümü ne var ki…
Bir nişan merasimi için geldiğim Yozgat-Akdağmadeni’de, tanışmamızın sosyal mecrada olmasının iğreti bayağılığından halas olduğuna kanaat ettiğim bir kardeşimin nişanı. Allah mübarek eylesin.
Recep Hocamızdan Arapça ve temel İslâmî ilimler alması, hocanın, nişan ve nikah merasimine gelmesini intac etmiş, büyük şeref. Evvela, kendisini bir dergâhın yakınında karşılıyor, Hocaefendi ikindi namazını eda ettikten sonra kardeşimin evine geçiyoruz. Mütemadiyen Sünnetin ehemmiyetine atıfda bulunan Hocaefendi, “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah’a ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” [Nisa, 59.] ayet-i kerimesini vird edinmiş intibaını tevlid eden bir hâli kuşanmış vaziyette idi.
Kaldığımız eve en yakın olan Camiye ezandan önce gitmeye azamî derecede dikkat eden Hocaefendi, Cami cemaatine ve İmam-Hatip efendiye bazı ikaz ve izâhlarda bulunduktan sonra, bu sadette, riayet edilmesi gereken sünnet-i seniyyeyi ifade ve beyân buyurdular.
Namazdan sonra eve geçince, yemek adabını da tastamam anlatıp, anlattıklarını, sözün, kelâmın kalpten gelmesiyle, söylenilen ile amel edilmesiyle tesir eder fehvasiyle bizzat tatbik ettiler. Yatsı namazını müteakip çok fazla vakit geçirmeden, dinî mütalaalar yaptıktan hemen sonra uyumanın gerekliliğini defaatle vurgulayan Hocaefendi, gece teheccüde kalktıktan sonra zikre devam etmenin faziletlerini de kalplere nakşettiler…
Sonraki gün, yine aynı tavsiye ve ikazları tekrar eden Hocaefendi, belki de bu yazının yazılmasında baş amil olan şu ibretlik vak’ayı, Mevlid-i Şerif’in evvelinde naklettiler.
Kendisi, eski İstanbul vaizlerinden ve emekli Müftü olan Recep hocamız, İstanbul’da, “Mescid-i Selam” mescidinde evvelce tayin olunan saat ve tarihte dünyanın dört bir yanından gelen Hocaefendi ve davetçilerle yaşadığı bir hatırasını, bir ihtidayı Sünnet’e bağlılığın bereketi sadedinde ifade ettiler.
Anlattığına göre, Belçika’dan gelen bir davetçinin yabancı okulda okuyan küçük kızınının, hocasının derste bütün talebelere “İleride ne olacaklarını” sorması, verilen cevapların alışılagelmiş cevaplar olması bir yana, bu davetçi ağabeyin kızının ise “Ben Sahabî olmak istiyorum.” demesi sebep olmuştu bu ihtidaya…
Bu küçük ve fakat kalbi büyük Müslümanın, ailesinden, evinde sürekli İslâmî eğitim alması onu hâliyle, kâliyle esaslı bir Müslüman yapmış, anlaşılan. Hocası, “Sahabî” de nedir diye sorunca, annem size bunu anlatabilir hocam, diyerek evlerine gitmişler. İslâmı bütün benliğiyle yaşamanın bereketi hâsıl olmuş neden sonra… Küçük kızımızın annesi, “Ben size ‘Sahabî’ olmayı ne kadar anlatsam da siz kâmil mânâda bunu anlayamayabilirsiniz. Şu kitabı (Hayatu’s Sahabe) alın, şuradaki boş odada istediğiniz kadar okuyunuz.” deyivermiş.
Sonra, dakikalar saatleri hızla kovalarken, saatin ilerlemesiyle hane halkı uyumuşlar, kızlarının hocasına söyledikten sonra. Teheccüd vakti hocanın gelip, “Ben de Sahabî olmak istiyorum.” demesiyle uyanmışlar…
Recep Hocamız, olanca inandırma dehâsını kaleminin tükenmeyen ince çizgilerine yüklemiş, muhatabının ruhunda bir menfez açmasına mani olanlara “dur!” diyen bir mücahidenin ahvâlini anlatıyordu âdeta…
Duruşun, nice hayırlı oluşlara gebe olacağı gerçeğinin mücessem hâline tanıklık etmişti, âdeta.
Müslüman! Sen de, her ne kadar değerlerini tenkis etmek gayretiyle binbir tezvirata mahkûm edilmek istense de, Sahabeye (Radıyallahu Anhum) ittibanı, onları, seni Peygamber-i Ekber’e götürecekler fehvasiyle göster! Göster ki çağın mustazaf ve muzdarip insanına ab-ı hayat olsun nefesin…
Onlar gibi muhkem ve müstakim olmanın bereketini göre hayatın her şubesinde, sana “kasıtla” gelenler dirilsinler milyarları kucaklayacak olan kalbinde… Öldürmeye gelenleri “olduran” bir hâli kuşan! Öyle ki, bir kız çocuğunun şu müstakim duruşunun sebepler dairesinde nelere gebe olduğunu gör!
Cevapla