18. yüzyılda Osmanlı kitap ve kütüphane dünyasında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Alimlere ve kitaplara büyük ehemmiyet gösteren I. Mahmud döneminde, Yalova Kağıt Fabrikası’nın kurulması ve matbaanın yeniden faaliyete geçirilmesi dikkat çekici gelişmelerdir. Devletin en uzak kalelerinde bile kütüphane kurulmasını sağlayan I. Mahmud’un saltanatı sürecinde İstanbul’da ve diğer şehirlerde devlet adamları, alimler ve başka sınıftan kimseler tarafından çok önemli kütüphaneler kurulmuştur.
I. Mahmud tarafından inşa edilen Ayasofya, Fatih ve Galatasaray kütüphaneleri; Sadrazam Hekimoğlu Ali Paşa’nın 1147/1734-35 yılında Davutpaşa’da yaptırdığı kütüphane; Edirne kadısı Cârullâh Veliyyüddîn’in 1147/1734-35 yılında Fatih medreselerinden Ayak Medrese yanında yaptırdığı kütüphane; III. Ahmed ve I. Mahmud devri Dârussaâde ağalarından Hacı Beşir Ağa’nın Cağaloğlu’ndaki külliyesinde ve Eyüpsultan’da yaptırdığı kütüphaneler bunlardan bazılarıdır.[1]
Bu dönemde defterdar Atıf Mustafa Efendi tarafından 1741 yılında hâssa başmimarı Kayserili Mehmet Ağa’ya yaptırılan Atıf Efendi Kütüphanesi gerek özgün mimarili müstakil bir kütüphane olmasıyla, gerekse ihtivâ ettiği önemli yazma eserlerle dönemin önemli yapılarındandır. İstanbul Vefa Semti’nde bulunan kütüphane Vefa Caddesi, Sarı Beyazıt Caddesi ve Tirendaz Sokak’ın kesiştiği yol ağzındadır.
Kütüphanenin kurucusu Atıf Efendi İstanbul’da Soğanağa Mahallesi’nde dünyaya geldi. Babasının adı Mustafa olduğu için Atıf Mustafa olarak bilinmektedir. İzzet Ali Paşa’nın defterdarlığında kaleme girdi ve Ağustos 1737’de başdefterdar oldu. Atıf Efendi, ordunun malî işlerini yürütmek üzere Niş’e kadar gitti fakat sadrazam Yeğen Mehmed Paşa tarafından kusurlu bulunarak 1738’de görevinden alındı. Nisan 1739’da tekrar başdefterdar olduysa da 26 Eylül 1741’de görevden ayrılarak hacca gitti.
Atıf Efendi ikinci defterdarlık görevi esnasında Belgrad’ın geri alınmasından sonra bir müddet orada bulundu. Osmanlı Arşivi’nde bulunan bir belgede Belgrad’da bir cami inşa ettirdiği yer almaktadır.[2] 25 Temmuz 1742’de vefat etti ve Karacaahmet Mezarlığı’nda Ömer Zühdî Efendi’nin yanına defnolundu. Üç dilde şair olan Atıf Efendi’nin bir Dîvân’ı bulunmaktadır.[3] (Bkz. Resim 1)
Atıf Efendi Kütüphanesi, cadde tarafına bakan meşrûta evleri, mütâlaa salonu ve kitap hazinesinden müteşekkildir. Sokağın kavisine uygun olarak tasarlanan ve birçok kişi tarafından kütüphane binâsı zannedilen meşruta evlerinin üst katları altı kanatlı bir yelpaze şeklinde açılarak çok güzel bir görünüm oluşturmaktadır. Kütüphaneye cadde kısmında yer alan kapıdan girilmektedir. Kapının üzerinde “Dâru’l-Kütib-i Âtıf” yazan 1289 (1872) tarihli bir mermer kitâbe bulunur. (Bkz. Resim 2) Kapıdan girdikten sonra uzunca bir dehlizden bahçeye geçilir. (Bkz. Resim 3) Dehlizin sol tarafında bir kapı, daha ileride sağda ise iki kapı vardır. Bunlar cadde tarafında da kapıları bulunan meşruta evlerinin iç kapılarıdır.
Bahçeye girilince ilk göze çarpan ve bodur bir kuleyi andıran yapı mütâlaa salonudur. (Bkz. Resim 4) Bu salona dehlizden bahçeye çıkınca sol tarafta kalan altı basamaklı bir merdivenle çıkılarak girilir. (Bkz. Resim 5) Merdivene çıkmadan sol tarafta evlerden birinin altına rastlayan ve iki kesmeli bir saçak altında bulunan bir çeşme bulunmaktadır. Merdivenden çıkılınca camlı bir kapıdan namazgâh olarak düşünülen küçük bir sofaya girilir. Kütüphane giriş sofasından aynalı tonozla örtülü bir sofadan geçerek mütâlaa salonuna girilir. Burada bulunan kapının üst kitâbesinde içeride kıymetli kitapların bulunduğuna atıfla Beyyine Sûresi’nin celi ta‘lîk hattıyla yazılmış üçüncü ayeti[4] yer almaktadır. (Bkz. Resim 6) Salona geçmeden sağ taraftaki duvar içinde büyük bir mermer üzerine yazılmış Atıf Efendi Kütüphanesi Vakfiyesi’nin özeti bulunmaktadır. (Bkz. Resim 7)
Mütâlaa salonuna girer girmez soldaki kapıdan kitap hazinesine girilir. Kitap hazinesinin mütâlaa salonuna bakan iki küçük penceresi vardır. Pencereler yangına karşı çifte demir kapaklarla muhafaza edilmiştir. Mütâlaa salonu bir dikdörtgen saha etrafında yelpaze şeklinde açılan ve duvarlarla birbirinden ayrılan beş sofadan oluşmaktadır. Kitap hazinesinin mütâlaa salonuna çıkan kapısı üzerinde Yahya imzasını ve hicri 1155 tarihini taşıyan bir levha vardır. Levhada, kitapların korunmasına niyaz için Yûsuf Sûresi’nin altmış dördüncü ayeti[5] yazmaktadır.[6] (Bkz. Resim 8) Kitap hazinesi özellikle rutubet tehlikesine karşı tedbirlerle özel bir yapı tarzındadır. Şöyle ki kesme taştan yapılmış kemerler üzerine oturtulmuş, kütüphanenin altında hava akışı sağlanarak rutûbetten korunması amaçlanmıştır. Fakat bir tamirde maalesef bu kemerler örülmüştür. Kütüphanenin bodrum katı Mehmet Zeki Pakalın’ın ailesi tarafından bağışlanan kitaplarla doldurulmuş ve Mehmet Zeki Pakalın Kitaplığı olarak kullanılmıştır.
Kütüphane ile ilgili malumatın birçoğu Atıf Efendi tarafından hazırlanan vakfiyeden elde edilmektedir. Orijinali kütüphanede bulunan (nr. 2858) ve kütüphanecilik tarihinin önemli belgelerinden addedilen vakfiye zencerekli, basma şemseli, müzehhep, miklepli, vişne cürüğü renginde, 116 varaktan müteşekkil olup bir kısmı sülüs bir kısmı ta‘lîk hatla yazılmıştır. (Bkz. Resim 9) Atıf Efendi’nin bütün vakıflarını içeren bu vakfiyede iki kısım bulunmaktadır. İlk kısım, farklı yerlerde bulunan birçok mülk ve arsanın vakıflarını tespit etmektedir. İkinci kısım ise kitapların nispeten ayrıntılı vakfı ve muhafaza şartlarıyla kütüphanenin kadro ve teşkilatı hakkında malumat içermektedir.[7]
Atıf Efendi vakfiyede kütüphane vakfından şöyle bahseder: “…Merhum Şeyh Ebu’l-Vefâ Mahallesi’nde vâki, bir tarafdan Mehmed Çelebî mülkü ve bir tarafdan Çukadâr Ahmed mülkü ve bir tarafdan merhûm müşârun ileyh vakfı ve bir tarafdan tarîk-i âmm ile mahdûd Haseki Mustafa Ağa nâm kimseden iştirâ edip hâlen kütüb-i mevkûfem için müceddeden kütübhâne binâ eylediğim tûlen ve arzen be-hisâb-ı terbî‘î iki bin zirâ arsa-i memlûke ile üzerine binâ eylediğim kütübhâneyi hasbeten lillâhi Teâlâ vakf-ı sahîh ile vakf u habs…”[8]
Vakfiyede hâfız-ı kütüblerin mütedeyyin ve istikâmet ehli kimseler olması, kütüphanenin haftada beş gün, sabahtan akşama kadar açık olması şart koşulmuştur. Salı ve Cuma günleri ise tatildir. Güneş doğduktan bir saat sonra açılan kütüphane ikindiden sonra kimse gelmese dahi güneşin batmasına iki saat kalana kadar açık olacaktır. Başka işle uğraşmaları yasaklanan hâfız-ı kütüblere o döneme göre dolgun maaşlar tayin edilmiştir. Öyle ki birinci hâfız-ı kütübe 80, ikinciye 75, üçüncüye de 70 akçe yevmiye verilecektir. Birinci hâfız-ı kütüb vefat edince yerine ikinci, onun yerine de üçüncü geçecektir. Hâfız-ı kütüblerin ek olarak müderrislik ve imamlık gibi vazifeler yapmaları kesinlikle yasaklanmış, sabahtan akşama kadar sadece kütüphane işleriyle meşgul olmaları istenmiştir. Aksi durumda ise yerlerine başkaları tayin edilecektir.[10]Vakfiyede genişçe açıklandığı üzere kütüphaneye vakfedilen kitapların istinsâh etme, mütâlaa etme veya ödünç alma gibi hiçbir sebeple dışarıya çıkarılmaması şart koşulmuştur. Bir diğer şarta göre alim ve sâlih üç kimse hâfız-ı kütüblük görevinde bulunacak ve kendileri için kütüphane bitişiğinde binâ edilen meşrûtalarda oturacaklar, aksi durumda başka vazifeliler tayin edilecektir. Kitapların muhafazasında çok titiz olan Atıf Efendi’nin bu şartı kütüphanede bulunan kıymetli kitapların gece de muhafaza edilmesi açısından önemlidir. Ayrıca hâfız-ı kütüblerin kasr-ı yed yapması (görevi başkasına devretme), hâfız-ı kütüblüğün gelenek hâlinde babadan oğula devredilmesi, özellikle küçük çocuklara bırakılması kesinlikle yasaklanmış, liyâkate aykırı olabilecek durumların önüne geçilmiştir.[9]
Kütüphane işleyişiyle alakalı bir diğer önemli ayrıntı da birinci hâfız-ı kütübün akşam, yatsı ve sabah namazlarında civardan gelen cemaate namaz kıldırmakla, ikinci hâfız-ı kütübün müezzinlik yapmakla, üçüncünün de kandilleri yakmakla mükellef olmasıdır. Salı ve cumartesi günleri ise dışarıdan gelen bir şeyhu’l-kurrâ günlük on iki akçeyle sabah namazından sonra görev yapmaktadır. Bu durum Vakfiye’de şöyle belirtilmiştir: “…Hâfız-ı kütüb-i evvel kütübhâne-i mezbûrenin hâricinde mütâlaa için binâ olunan mahallinde salât-ı mağrib ve işâ ve fecirde civârdan gelen mü’minîne imâmet edüb edâ-yı salât-ı evkât-ı selâse oluna ve hâfız-ı kütüb-i sânî müezzinlik ve hâfız-ı kütüb-i sâlis îkâd-ı kanâdîl eyleye ve yevm-i sülâsâ ve sebtte salât-ı fecr akîbinde bir âlim kimesne şeyhu’l-kurrâ olub yevmî on iki akçe vazîfeye mutasarrıf ola…”[11] Vakfiye’de kütüphanedeki diğer personele de değinilmiştir. Kütüphanedeki meşrûta evlerinin ve su yolunun tamiratları vakfa aittir. Su yolu tamircisine günlük sekiz akçe, mücellid ve marangoza ise günlük dört akçe verilecektir.[12]
Atıf Efendi Kütüphanesi, dünya üzerinde tek olan veya nadir bulunan yazma nüshalar ihtivâ etmektedir. Ayrıca meşhur alimler tarafından istinsah edilen veya üzerinde alimlerin hatları, semâ‘ ve kırâat kayıtları bulunan önemli nüshalarla güzel ciltler, tezhip ve minyatürlü eserler, mühür albümler bulunmaktadır. Matbu fihristin eksik olmasından dolayı birçok kıymetli nüsha ilim adamlarının ilgisinden mahrum kalmıştır. Kütüphane vakfiyesi fihriste nispetle çok daha ayrıntılı malumat verdiğinden bugüne kadar meçhul kalmış birçok nüshanın bilinmesini mümkün kılmaktadır. Vakfiye de nüshaların bütün özelliklerini belirtmediği için kitaplara tek tek bakmadıkça kütüphanenin hakiki değeri hakkında kesin bir şey söyleme imkânı yoktur.[13]
Resim 12Kütüphanede bulunan bazı önemli yazmalar: İlki 7 ciltlik dünya tarihi niteliğindeki Kitâbü’l-‘İber ve onun girişi ile adını tarihe yazdıran; tarihçi, devlet adamı ve umran ilminin önderi İbn Haldun’un “Mukaddime” isimli eserinin nüshasıdır. 1936 numaralı bu nüshada İbn Haldûn’un kendi hattı bulunmaktadır. (Bkz. Resim 10) Vakfiye’de bu nüshadan şöyle bahsedilir (91a): “…ve cild-i vâhidde yirmi yedi mistarlı üç yüz evrâkda hüsn-i hatt-ı nesh ile muharrer ve altûnla mecdûl Mukaddime-i İbn Haldûn…”
Mu‘rib edebiyatının en önemli isimlerinden Zeynîzâde Hüseyin Efendi’nin (ö. 1172/1759 [?]), İbnü’l-Hâcib’in (ö. 646/1249) el-Kâfiye isimli eserine yazdığı “el-Fevâidü’ş-Şâfiye alâ İ‘râbi’l-Kâfiye” adındaki mu‘ribi (nr. 2608) (Bkz. Resim 11) ile İmâm Birgivî’nin (ö. 981/1573) İzhâru’l-Esrâr isimli eserine yazdığı “Hallü Esrâri’l-Ahyâr” adındaki mu‘ribinin (nr. 2596) (Bkz. Resim 12) müellif nüshaları ve “Mu‘ribü’l-Avâmil” isimli eserinin müellif tashihli nüshası (nr. 2605) (Bkz. Resim 13) da kütüphanede bulunan önemli nüshalardandır. Nitekim bu eserler on sekizinci yüzyıldan itibaren Osmanlı medreselerinde nahiv okuyan talebelerin başucu kaynağı olmuştur.
Kütüphanede bulunan bir diğer önemli yazma da Emînüddîn Muhammed b. Alî el-Mahallî’nin kaleme aldığı “Şifâü’l-Ğalîl fî ‘İlmi’l-Halîl” isimli eserin müellif nüshasıdır. (Bkz. Resim 14) Atıf Efendi, Vakfiye’de h. 655 tarihli bu nüshadan bahsetmektedir (93b): “…ve cild-i vâhidde on yedi mistarlı yüz yirmi yedi evrâkda musannif merhûmun hattıyla…”
Ebû Zekeriyyâ Yahyâ el-Hatîb et-Tebrîzî’nin (ö. 502/1109) kaleme aldığı “Tehzîbü Islâhi’l-Mantık” isimli eserin nüshası numara 2712’de bulunmaktadır. (Bkz. Resim 15) Nüsha üzerinde müellifi el-Hatîb et-Tebrîzî’nin hattıyla huzurunda okunduğunu gösteren bir kırâat kaydı bulunmaktadır.
Kütüphanenin, Devr-i Hamîdî Katalogları projesi zımnında “…erbâb-ı ilm ve mütâlaanın mürâcaatını teshîl etmek üzere…”[14] basılan 1310 tarihli bir kataloğu vardır. (Bkz. Resim 16) Bu kataloğa göre o tarihte kütüphanede 2858 adet kitap bulunmaktadır. Daha sonra bu sayı artmış eski ve yeni basma eserler eklenmiştir. En önemli hibesi Mehmet Zeki Pakalın koleksiyonuyla birlikte toplamda 4 koleksiyon bulunmaktadır. Bütün yazma nüshaları dijital ortama aktarılan kütüphane şu anda restorasyon sebebiyle kapalı olduğundan okuyucu hizmetleri Süleymaniye Yazma Eser Kütüphanesi’nde verilmektedir.
Atıf Efendi Kütüphanesi gerek 18. yüzyıl Türk mimarisinin zerâfetini yansıtan Türk barok üslubunun değerli numunelerinden birisi olması, gerekse kadim mirasımıza ait çok önemli nüshalar barındırması sebebiyle korunması gereken mühim kültür varlıklarımızdandır.
[1] Bkz. İsmail E. Erünsal, Türk Kütüphaneleri Tarihi II, Kuruluştan Tanzimat’a Kadar Osmanlı Vakıf Kütüphaneleri, AKM Yayını, Ankara 1991, s. 83-90.
[2] BOA, AE.SMST.III, 164-12897.
[3] Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî, I/338; Abdülkadir Balgalmış, “Atıf Efendi”, DİA, IV/59.
[4] “Onların içerisinde dosdoğru birtakım yazılar bulunmaktadır.” Beyyine Sûresi, 98/3.
[5] “Allah en iyi koruyandır ve O, merhametlilerin en merhametlisidir.” Yûsuf Sûresi, 12/64.
[6] “Atıf Efendi Kütüphanesi”, İA, III/1276-1281.
[7] Fuat Sezgin, “Âtıf Efendi Kütüphanesinin Vakfiyesi”, TDED, VI (1955), s. 132.
[8] Atıf Efendi Vakfiyesi, Atıf Efendi Ktp., nr. 2858, vr. 103b-104a.
[9] Vakfiye, vr. 104b-105b.
[10] Vakfiye, vr. 105b-108b.
[11] Vakfiye, vr. 108a.
[12] Vakfiye, vr. 108a.
[13] Fuat Sezgin, “Âtıf Efendi Kütüphanesinin Vakfiyesi”, s. 140.
[14] Defter-i Kütübhâne-i Âtıf Efendi, İstanbul 1310, s. 2.
Maşallah. Barekallah. Allah sayinizi meşkur eylesin. Çok müstefid olduk.