Sağlam bir usulle bir sûfinin[1] dizinin dibinde ilmi tedrisata başlayan Süleyman Ateş, akademilere aktıktan sonra sebebini bilemediğimiz (belki de bilip, zikretmek istemediğimiz) bir şekilde, fikrî bir evrime maruz kalmıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı döneminde kaleme almış olduğu ilmihali, Ömer Nasuhi Efendi’nin ilmihalinin bir kopyası niteliğindeyken: “Kur’ân araştırmasına giriştikten sonra görüşlerimin değişmesine bağlı olarak” şeklindeki beyanları doğrultusunda kendisi tarafından değiştirilerek tekrar tekrar basılmıştır. İlmihalinde, abdestte farz olanın ayakların yıkanması olduğunu yazmışken, ileride ise farz olanın mesih olduğunu yazmıştır.[2] Namaz vakitlerinin beş vakit olduğunu kaydetmişken, sonraları üç vakit diye değiştirmiş,[3] mekruh vakitler diye bir bahis açarak nafile ve kazaların kılınıp kılınmamasına yönelik zaman tafsilatını klasik fıkıh kitaplarında kayıtlı bulunan şekliyle vermişken sonradan: “Kişiyi namazdan engelleyen rivayetler Kur’ân’a aykırıdır ve namaz kılmanın önünde bir kısıtlamanın bulunması söz konusu değildir. İstenilen vakitte namaz kılınabilir. Hiç kimse, hangi gerekçeyle olursa olsun, namazdan asla men edilmemelidir”[4] demiştir. Âdetli kadının namaz ve orucuna dair bölüm de yine, kitabın ilk baskılarında kabul zeminindeyken, sonraki baskılarda ret yönünde değişikliğe maruz kalmış bölümler arasında yerini almıştır.[5] Kolaylıkla tahmin edersiniz ki, bu örnekler müstakil bir makalenin -belki de başlı başına bir kitabın- konusu olacak kadar çoktur. Baskılar arasındaki bu muhteva farklılığını soranlara müellif de böylece cevap vermekte, görüşlerinde zamanla değişiklik olduğunu, kadim müfessir ve fakihlerle birçok meselelerde sonradan ciddi bir görüş ayrılığı yaşadığını itiraf niteliğindeki cümleleriyle açıkça beyan etmektedir.[6]
Ateş, Abdülaziz Bayındır ve memleketteki diğer mealcilerin hatta yurt dışındaki bazı şarkiyatçıların itimat ettikleri bir şahıs olarak öne çıkmaktadır. Bilhassa meal konusunda, ayetlere doğru mana veren birisi olarak takdim ederler kendisini. Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı da, ‘Yeni Bir Anlayışın Işığında Kur’ân Meali’ adlı çalışmasının önsözünde (benzer tavrı tefsirinde de görebilmekteyiz), Süleyman Ateş’in gerek tefsirinden gerekse de ‘Kur’ân Ansikllopedisi’ adlı eserinden çokça istifade ettiğini belirtmektedir.[7]
Kur’ân Tefsiri adlı eseri ve Kur’ân Ansiklopedisi adlı eseri, bütün kötü görüşleri bir araya toplayıp cem etme başarısı yönüyle takdiri fazlasıyla hak eden bir eserdir. Bu iki eserde, başka bir kitaba bakma ihtiyacı hissetmeksizin, bir konuyla ilgili ne kadar batıl ve yanlış görüş, indî yorum ve heva-hevese dayanan görüş varsa, Efgani-Abduh-Reşid Rıza çizgisi, Seyyid Ahmed Han tarzı okuma biçiminde ve Muhammed Esed Kur’ân algısında, tefsir sahasına dair ne kadar manipülasyon varsa, onların hepsini derli-toplu bir şekilde bu iki eserde görebilmek mümkündür. Söz konusu iki eser, rasyonalist Kur’ân okumasının nasıllığına, bid’atin ve küfrün envai çeşidine şahit olmak isteyen araştırmacılar için başucu ya da masaüstü kitabı olabilecek kadar mühim eserlerdir. Bu açıdan son derece başarılı iki çalışmaya imza attığını belirterek hakkını teslim etmek gerekmektedir. Böylelikle sonradan gelen kem gözlülerin işini de oldukça kolaylaştırmıştır.
Konu Süleyman Ateş olduğunda, “ver kurtul”culuğundan bahsetmemek olmaz. Hadismiş, nassın delaletiymiş hemen reddediverir, söz konusu olan bir tartışma olduğunda. Turan Dursun ile yaşadığı Şakku’l-Kamer konusundaki tartışmada, hadis inkarcılığı ve tevarüs edilmiş tefsir birikimini ret yönünde sergilemiş olduğu, Turan Dursun’u dahi şaşırtan tavrı önemli bir örnektir ‘ver kurtul’culuğuna.[8]
Evrime[9] ve reenkarnasyona[10] kapı açan yorumları, Yahudi ve Hıristiyanların da necat bulabileceklerine (kurtuluşa erebileceklerine) dair görüşleri[11], Milli Piyangonun haram olmadığı yönündeki tuhaf açıklamaları,[12] yine banka faizinin haram olmadığı yönündeki yazılı ve videolu ilginç beyanları,[13] onun saymakla bitmeyecek birçok tuhaf görüşünün sadece akla bir çırpıda gelen birkaçıdır.
Mealciler için bir zihniyet atası konumda ise de, onlarla ayrıştığı birtakım meseleler de vardır. Zaman zaman onları fırçalamaktan, onlara, kulak çekme tarzında ayar vermekten de geri durmaz. Biz burada daha çok tasavvufi yönü üzerinde durmak istediğimizden, müstakil makalelerin konusu olmayı hak eden diğer meselelerdeki batıl görüşlerini –en azından bu makalede- atlayıp direkt olarak tasavvufa dair geçmişine, çalışmalarına ve görüşlerine geçiş yapmak istiyoruz.
Alışılagelmiş mealcilerden ayrıştığı konuların başında tasavvuf gelir. Başta da atıf yaptığımız gibi, Hacı Muharrem Efendi gibi bir büyük Şeyh Efendinin dizinin dibinde başlamıştır tedrisata. Arapçaya sağlam bir temel atıp daha da ilerletmiştir bu alana vukûfiyetini. Hacı Muharrem Efendiyle üveysiyet noktasında bağ kurduğunu bile ifade eder: ‘’bugün âhirete intikal etmiş ise de kendi yolunu devam ettirmek ve yöntemiyle ders vermekle görevlendirdiği kimseler vardır. Yani Üveysî tarzda sülûk şart değildir. Ama şayet böyle bir zat bulamazsanız, Hacı Muharrem Efendi, (Hak Yolu saliklerinin Seyir Defteri) adıyla sadeleştirdiğimiz kitabında, kendi usulüne göre çalışanların manen yol alabileceklerini söylemektedir.’’[14]
Hacı Muharrem Efendi (Kösetürkmen) ile öyle bir manevi yakınlık kurmuştur ki, Şeyh Efendi ona büyük bir teveccüh ile kendi mahlası olan: ‘’Sırrî’’ mahlasını vermiştir. Süleyman Ateş, yazmış olduğu şiirlerinde bu mahlası kullanmaktadır. Hacı Muharrem Sırrî Efendi’nin, Kur’ân Mesajı başlıklı bir makalesi ve ‘’zikir’’ konusunda müstakil bir makalesi de mevcuttur tasavvufî konularla ilgili.
Bundan yıllar öncesinde, konuk olarak katılmış olduğu bir sabah programında, bazı tarîkatlerdeki şiş batırma vb. gibi hadiseleri ‘’kemalât’’ olarak nitelemesi üzerine merak sarmıştım Süleyman Ateş & Tasavvuf meselesine. İlk bulgularım, zengin bir arka planı işaret etmekteydi. Araştırdıkça, yanılmadığımı da fark ettim…
Doktora tezi olarak: “Sülemî ve Tasavvufî Tefsîri”ni çalışır. “Cüneyd-i Bağdâdî ve Mektupları”, ‘‘İşârî Tefsîr Okulu’’, ‘’İslâm Tasavvufu’’ gibi eserlerinin yanı sıra, ‘’Tasavvufun Ana İlkeleri (Sülemî Risaleleri)” adlı da bir çevirisi mevcuttur.[15]
Tasavvufun günümüzde de en çok tartışılan meseleleri olan; kerâmet-ğayb bilgisi, tevessül-istiğase, râbıta, hatme, vird (tarikat dersi), Ricâl-i Ğayb vd. konularda Süleyman Ateş’in görüşleri, rasyonalist Kur’ân okuyucularına ve mealcilere nazaran genel anlamda müspettir.
Bunlara alt başlıklar altında kısaca temas edecek olursak…
A- Kerâmet ve Ğayb Bilgisi:
Bugün, kerâmet ve velinin hatta Peygamberlerin ğaybden –kendilerine bildirildiği oranda- bilgi vermelerini peşinen inkâr eden bilhassa mealcilere karşılık bu konuyla ilgili Prof. Dr. Süleyman Ateş üç serî makale halinde kaleme almış olduğu yazısını şu ifadelerle neticeye bağlar:
“ Âyetten, Allah’ın razı olduğu elçiye, razı olduğu kuluna bazı bilgiler vereceği sezilmektedir. Peygamber, kulların en temizi olduğu için âyette o zikredilmiştir. Ondan başkasına da bilgi verilebileceğinden söz edilmemiştir. Buna gerek de yoktur. Fakat Allah’ın rahmeti geniştir, feyzi Rabbânîsi taşmağa devam eder. Allah sevgisiyle gönüllerini temizleyen kullar da meleğin ilhâmiyle bazı gizli bilgiler alabilirler. Ama bunlar çok sınırlıdır. Pür ğaybi, küllî olarak geleceği Allah’tan başka kimse bilmez. “Bu ümmet içinde kendisine ilhâm olunan kişiler vardır, Ömer de onlardandır” hadisinin de işâret ettiği üzere ilhâm, bütün ğayb bilgisinin insana verilmesi değil, o bilgiden bir parıltının kalbe akmasıdır. Gerçeği, mutlak ğaybi ancak Allah bilir. Ümmet içinde sâlihlerde görülen kerâmetler, Peygamber için mu’cizedir. Çünkü onlar, Peygamber’e tabi olmakla o makāma ermişlerdir.’’[16]
İktibas etmiş olduğumuz işbu ifadelerden açıkça anlaşıldığı üzere Prof. Dr. Süleyman Ateş, peygamberlere vahiy, velîlere ise ilham yoluyla birtakım ğaybî haberlerin bildirilebileceğini, sâlih kimselerden kerâmet kabilinden birtakım harikuladelikler sâdır olabileceğini mümkün görmekte ve tasdik etmektedir.
B- (Zât ile) Tevessül
Prof. Dr. Süleyman Ateş, tevessülün Kur’ân’ın tavsiye ettiği bir iş olduğu, bunun aracılıkla ve şirkle bir ilgisi bulunmadığı kanaatini taşımakta ve bu işi tavsiye etmektedir. Fakat ilerleyen ifadelerde istiğase ile tevessülü birbirinden ayırdığı, istiğaseyi şirk unsurları taşıyan bir iş olarak gördüğü anlaşılmaktadır.[17] Prof. Dr. Süleyman Ateş, tevessül meselesinde her ne kadar buraya taşımış olduğumuz müspet görüşte ise de, Abdülaziz Bayındır tarafından gündeme getirilmiş olan tevessül konusunun tartışıldığı bir televizyon programında, Bayındır’ın yanında saf tutmuştur. Bu garabet de Süleyman Ateş takipçisi mealcilerin ayrıca dikkatlerini yoğunlaştırmaları gereken bir durumdur.
C- Râbıta
Prof. Dr. Süleyman Ateş, kendisine: “Tasavvuf ve rabıta şirk de tasavvufa dair neden bir kitap yazdınız?” şeklinde yöneltilmiş olan soruya, gerçek tasavvufu anlattığını, bir kurum olarak tasavvufu inkâr etmediğini ve şirk olarak da görmediğini beyan ederek başlar. Mevlânâ Hâlid Hazretleri’nin tarîkate ders olarak yerleştirmiş olduğu nazarî râbıtayı, ince ayara dikkat etmek gerektiği ikazıyla müstefid olunabilecek bir iş olarak gördüğünü belirtir, bunun Hıristiyanlardan ya da İslâm dışı başka inanışlardan alındığı iddiasına ise şiddetle karşı çıkar. İfadelerinin içeriğinde, Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretlerini meth-u senayı da ihmal etmez.[18]
D- Hatme-Vird
Kendisine Hatme-Rabıta bağlamında yöneltilmiş olan bir soruya Prof. Dr. Süleyman Ateş, hatmeyi istiğase ile birlikte düşünerek cevap veriyor ve hatme meselesini biraz silik geçiyor. Fakat tarikat dersi, zikir dediğimiz işe ise birtakım aşırılıklara bulaşmamak kaydıyla olur veriyor hatta tavsiye ve telkin ediyor.[19]
E- Ricâl-i Ğayb ve Hızır Aleyhisselâm
Bugün birçok mealci başta olmak üzere, tasavvufa gönül vermiş olanların dışında kalan zümrenin hemen tamamını peşinen inkâr ettiği hatta Şamanizm vd. dinlerden Tasavvufa monte(!) edildiğini savundukları Ricâl-i Ğayb meselesine Prof. Dr. Süleyman Ateş’in yaklaşımı genel anlamda olumludur. Konuyla ilgili hadislerin sabit olmadığı[20] yönünde bir tespit aktardıktan sonra, Şeyhinin de konuya dair müstakil eserinin bulunması sebebiyle olsa gerek, bu işin hakikati bulunduğunu açıkça beyan edip:
‘’Ancak tasavvuf erbabınca sağlam kabul edilen bu rivayetler üzerine ricâl-i ğayb inancı kurulmuştur. Allah’ın veli kulları olan bu görünmez insanların, tasarrufları vardır. Zaman zaman insanların imdadına yetişen Hz. Hızır‘ın da bunlardan olduğu kanaatindeyim. Allah’ın izniyle bazı darda kalmışlara yardım edebilirler. Ama her şey yine Allah’ın izin ve müsaadesiyle olur. Bu konuda Fatih’in hocası Akşemseddin Hazretlerinin “Makāmât-i Evliyâ” adlı eserinde epey bilgi bulunduğu gibi Hacı Muharrem Hilmi Efendi‘nin “Mev’ize-i Hilmiyye” ve “Menâzilu’s-Sâlikîn” adlı eserlerinde geniş bilgi verilmektedir. Bu son eser, tarafımızdan sadeleştirilerek “Hak Yolcularının Seyir Defteri” adıyla yayınlanmıştır. Talib olan, “Yeni Ufuklar Neşriyat, Nuhkuyusu Cd. No. 267, Bağlarbaşı Üsküdar İstanbul, Tel. 0216 492 66 13″den temin edebilir.’’ [21]
kitap tavsiyesini de adresiyle, telefonuyla birlikte, iktibasta da görüldüğü gibi bilahare ilave eder.
Süleyman Ateş’in, girişte birkaç örnekle açıklamış olduğumuz dönekliği (ya da bunu sert bulanlar için: fikrî evrimi) ve birçok batıl görüşüne mukabil, tasavvufa olan meyli bizler için herhangi bir şey ifade etmemektedir. Bir dönem memlekete ateş salmış ve bu ateşi hâlâ daha devam eden bir adamın tasavvufa dair bu müspet görüşleri, çöldeki aldatıcı bir serabın sahte esintisini çağrıştırmaktadır. Bir adamın, bid’at hatta kendisini küfre götürecek nitelikte görüşlere sahip olduktan sonra, tasavvufu mesailin bir kısmına karşı doğru tavır almış olması hiçbir şey ifade etmez. Bu durum bizler açısından ancak ve ancak Hacı Muharrem Efendi’nin bir bereketi olarak telakki edilebilir. Süleyman Ateş’in fikrî evriminin, Hacı Muharrem Hilmi Efendi’nin vefâtını müteakip başlamış olmasıyla da sanki vakıa, bu kanaatimizi dramatik bir şekilde desteklemektedir.
Bizim konuya bakış açımıza karşılık bilhassa kendilerini Kur’ân’cı olarak tanımlayan hadis-sünnet inkârcısı zümrenin, bu yapının tutunduğu öncü isimlerden biri olması hasebiyle Süleyman Ateş’in bu tür görüşlerini iyi incelemeleri, fikir örgülerinin tutarlılığı açısından tavsiye edilebilecek bir iş olarak görünmektedir. Bir yanda, mezkûr mefhumların küfür-şirk unsurları barındırdığını söyleyen mealci taifenin öncüleri, diğer yanda ise Süleyman Ateş gibi onların menhec yönüyle fikir babası konumunda bulunmakla birlikte bu tür meselelerde müspet görüşlere sahip olan bir şahsiyet… Bu muhasebe, mealcilerin ve modern din telakkisine sahip diğerlerinin, üzerine düşmesi-düşünmesi gereken bir muhasebedir hiç şüphesiz. Tabii bu kısa çalışmada gündeme getirmiş olduğumuz görüşleri sebebiyle Süleyman Ateş’i de tekfir etmek suretiyle küfür-şirk çukuruna yuvarlamamış ya da ‘’uydurulan din’’ in uydurucuları sınıfına dâhil ederek kalemini kırmamış, infazını gerçekleştirmemişlerse…
Dipnotlar:
[1] DİA’nın Prof. Dr. Süleyman Ateş tarafından, adına kaleme alınmış olan maddesinde kayıtlı bulunan malumata göre; Adı: (Hacı) Muharrem Hilmi (Kösetürkmen) Efendi olup, 1878 miladide Elazığ’da doğar, 1964’te yine Elazığ’da vefât eder. Nakşibendiyye, Kadiriyye, Şazeliyye, Kübreviyye, Ekberiyye ve Rifaiyye gibi pek çok tarikatten icazetli ayrıca ilim icazeti de olan Şeyh-Müderris büyük bir zâttır. Detaylar için bkz. Dia, Cilt, 26, Sayfa, 275-276 ya da Tıklayınız
[2] Söz konusu görüş değişikliği için bkz. Tıklayınız
Ayrıca, konuya dair, kendisinden sonra bu görüşü paylaşmış olanlara da bir nevi kaynaklık teşkil eden müstakil makalesi için bkz. Kur’an ve Sünnet Işığında Abdestte Ayakları Meshetme veya Yıkamanın Hükmü, İ.A. Dergisi, c. 3, sayı: 1, Ocak 1990, s. 29-37.
[3] Namazların üç vakit olduğu iddiası için bkz. Tıklayınız
[4] Mekruh vakitlere dair görüşleri için bkz. Tıklayınız
[5] Âdetli kadının namazı ve orucu meselesine dair görüş değişikliği için bkz. Tıklayınız ya da tefsir yönünden detay için bkz. Tıklayınız
[6] İlm-i Hâl bilgisine dair kaleme almış olduğu eserdeki ciddi değişiklikler ve gerekçelerine dair açıklamaları için bkz. http://www.gazetevatan.com/suleyman-ates-48858-yazar-yazisi–yeni-isl-m-ilmihali–ciddi-bir-calismadir/
[7] İlgili önsöz için bkz. http://www.bayraktarbayrakli.com/meal.html
Talha Hakan Alp Hoca da Prof. Dr. Bayraktar Bayraklı’nın tefsiriyle ilgili değerlendirmesinde, Bayraklı’nın modern görüşler noktasında kaynak olarak Süleyman Ateş’ten yararlandığını bir tespit olarak aktarmıştır. http://www.haznevi.net/Derlemeoku.aspx?DID=68
[8] Süleyman Ateş’in, Turan Dursun’a Şakku’l-Kamer meselesi etrafında yazmış olduğu mektubuna Turan Dursun tarafından yapılmış değerlendirme için bkz. http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=30529
[9] Tefsirinde ve Kur’ân Ansiklopedisinde detayına indirği Evrim meselesine dair söylediklerini bir makalede derli-toplu görebilmek için bkz. http://toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=9089.0 Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’e Göre Evrim Teorisi, Süleyman Ateş, Ankara Üniversitesi Dergisi, 1972.
[10] Prof. Dr. Süleyman Ateş’in reenkarnasyon meselesine dair kaleme almış olduğu serî makalelerin ilki için bkz. Tıklayınız
[11] Cennet Kimsenin Tekelinde Değildir, İslami Araştırmalar Dergisi,
Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin enfes reddiyesi için bkz. https://www.musellem.net/muhammed-ali-es-sabuniden-suleyman-atese-reddiye/
[12] Süleyman Ateş, ”Milli Piyango haram değildir”, bkz. https://www.youtube.com/watch?v=unlv2qG-n5U
[13] Faiz ve Enflasyon meselesindeki söyledikleri için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=-RsrOBw5pUM
[14] Üveysilik Usûlüyle Çalışmanın Hükmü, Süleyman Ateş. Bkz. Tıklayınız
[15] Prof. Dr. Süleyman Ateş’in eserleri hakkındaki detaylı malumat için bkz. http://www.suleyman-ates.com/index.php?option=com_content&view=article&id=3&Itemid=31
[16] Gaybı Bilmek, Levh-i Mahfuz’dan Haberdar Olmak ve Rical-i Gayb-3 Tıklayınız
Gaybı Bilmek, Levh-i Mahfuz’dan Haberdar Olmak ve Rical-i Gayb-2 http://www.suleyman-ates.com/index.php?option=com_content&view=article&id=821%3Agaybi-blmek-levh–mahfuzdan-haberdar-olmak-ve-rcal–gayb-2&catid=57%3Aekim-2013&Itemid=96
[17] Allâh’ın (Celle Celâluhû) Sevdikleri Yüzü Suyu Hürmetine şeklinde dua etmek şirk midir, günah mıdır?/Prof. Dr. Süleyman Ateş, bkz. http://www.suleyman-ates.com/index.php?option=com_content&view=article&id=883:2013-12-01-12-24-03&catid=59:aralik-2013&Itemid=46
[18] Râbıta meselesine dikkat gerekir, Süleyman Ateş. Bkz. Tıklayınız
[20] Konuya dair Hadis-i Şerifler sıhhat ve ayrıca kemiyet yönüyle sübut ifade etmektedir. Ebdâl mevzuuna dair sahih hadis olmadığı iddiası batıl bir iddiadır.
[21] Gaybı Bilmek, Levh-i Mahfuz’dan Haberdar Olmak ve Rical-i Gayb-1 http://www.suleyman-ates.com/index.php?option=com_content&view=article&id=820%3Agaybi-blmek-levh–mahfuzdan-haberdar-olmak-ve-rcal–gayb-1&catid=57%3Aekim-2013&Itemid=96
AĞZI OLAN KONUŞUYOR… YAHU SİZ SÜLEYMAN HOCANIN DERİN MUHAKEMATINI DAHİ ANLAYACAK KAPASİTE DE DEĞİLSİNİZ.. O ÇOK YÖNLÜ BİR ALİM MÜFESSİR.. SİZ BENİM GİBİ BİR ÇÖMEZ…
detaylı ve akıcı bir makale olmuş kaleminize sağlık