Tarih; bizden önce yaşayan insanların başından geçen olayları, onların hareket tarzlarını, düşüncelerini, doğrularını ve yanlışlarını sahih kaynaklarla bizlere aktaran bir ilim dalıdır. Bu sahih kaynaklarla bizlere ulaşan belge ve bilgiler, bizlerin aynı olaylar karşısında bizden önceki insanların yaptıkları hatalara düşmeden doğru karar vermemizi sağlar.
Olağan zamanlarda, her şey süt liman halde olduğu zaman insanlar ve yönetimlerde sıradan, alışılagelmiş, vasat insanlar yetişir. Ancak şartlar değişip olağanüstü haller vuku bulunca hem yönetim hem de insanların daha etkin, vasıflı ve donanımlı hale geldiği görülür.
Osmanlı imparatorluğu zayıflayıp karşısındaki batı blokunun güçlendiği zamanlarda, yani olağanüstü şartların oluştuğu zamanda, modernleşme adı altında batılılaşma hastalığını yakalanan devlet erkânının hukuk sistemini katletme hazırlığında bulunduğu bir sırada ortaya çıkan ve suyu asıl mecrasına döndüren yiğit, çalışkan, şahsiyetli bir adamdan yani Ahmed Cevdet Paşa’dan bahsetmek istiyorum bu yazımda.
Tarihin seyri içerisinde görüyoruz ki, bazen şartlar varlık ve yokluk mücadelesi aşamasına geldiğinde bir yiğit ortaya çıkarak o olumsuz şartları tam tersine döndürebiliyor. Yazımızın konusu zat, tam da böyle bir müdahale ile büyük bir tehlikeyi bertaraf edip, kendisinden sonraki gelen kuşaklara büyük bir miras bırakıyor.
Ahmed Cevdet Paşa 1822 (Hicri: 1238) yılında Osmanlıya bağlı Tuna eyaletinde bulunan Lofça kasabasında dünyaya geldi. Babası Lofça meclis azası İsmail Ağa, annesi Ayşe Sümbül hanımdır. Dedesi Ali Efendi, şehrin ileri gelenlerinden olup Ahmed paşanın yetişmesinde büyük rol oynamıştır. Ahmed paşa ilk tahsilini doğduğu kasabada yaptı. Kasabada hem mektebe gidiyor hem de şehrin ileri gelen hocalarından dersler alıyordu.
Ahmed paşanın parlak zekâsı, öğrenme azmi kısa zamanda onu bulunduğu kasabaya sığamaz hale getirdi. Torununda bu özelliği gören dedesi onu yüksek tahsil yapmak ve daha iyi yetişmesini sağlamak için İstanbul’a gönderdi. 1839 senesinde İstanbul’a gelen Ahmed paşa Fatih camisinde verilen derslere devam etti. Burada bilhassa devrin büyük âlimlerinden İmam zade Esad, Antakyalı Said, Şakir efendi, Kara Halil efendi, Hafız Seyyid Efendi, Doyranlı Mehmed Efendi, Vidinli Mustafa Efendi ve Birgivi Hoca’nın derslerine devam etti. Ayrıca Miralay Nuri Bey ve Müneccimbaşı Osman Sabit Efendi’den de hesap, cebir, hendese gibi dersler gördü. Hususi gayretleriyle okuyup yazabilecek kadar Arapça ve Farsça, anlayabilecek ölçüde de Fransızca ve Bulgarca öğrendi.
Ahmed paşa bir yandan tahsiline devam ederken , öte yandan devrin ileri gelen âlimlerinin ilim meclislerine devam ederek manevi tedrisatını da ikmal ediyordu. Aynı zamanda “Cevdet” mahlası ile şiirler yazıyordu.
1844 yılında 22 yaşına geldiğinde Premedi kadısı olarak atandı, 1845 yılında İstanbul rüusunu alarak müderris oldu. Bu sırada sadrazam olan ve yeni kanunların tertip ve düzenlenmesi ile uğraşan Mustafa Reşid Paşanın şeyhülislamlık makamından bu konuda kendisine yardım etmesi için bir kişi talep etmesi üzerine Meşihat makamı Ahmed paşayı önerdi ve bu göreve getirildi.
Ahmed paşa devlet kademelerinde görev alırken 1849 senesinde ilmiye rütbelerinden hareket-i hariç rütbesini aldı. 1850 senesinde Meclis-i Maarif azalığı ile Darülmuallimin müdürlüğüne tayin edildi. Aynı yıl tedavi için gittiği Bursa da “Kavaid-i Osmaniyye” diye bilinen Osmanlıca dilbilgisi kitabını ve Boğaz içinde vapur işletmek üzere kurulan Şirket-i Hayriye adlı ilk Türk anonim şirketinin nizamnamesini hazırladı. Bu görevdeyken rüştiyelerde okutulmak üzere “Malumat-ı Nafia” (Faideli bilgiler) adlı risaleyi yazdı.
1851 senesinde Encümen-i Daniş azalığına getirildi ve rütbe olarak hareket-i altmışlıya yükseltildi. Bu azalığı esnasında kendisine “Tarih-i Cevdet” ile “Tercüme-i İbn Haldun” telif ve neşri görevi verildi.
Paşa bir akademinin kurulmasını ve kurulan bu akademinin lüzumlu kitapları bastırıp dağıtarak halkın kültür seviyesinin yükseltilmesini düşünüyordu.
Ahmed paşa 1854 senesinde tamamı 12 cilt olan “Tarihi Cevdet” adlı eserinin 3 cildini tamamlayarak Sultan Abdülmecid Han’a takdim etti. Bu çalışma neticesinde Musıla-i Süleymaniye payesi verilerek rütbesi yükseltildi ve 1855 senesinde Vakanüvislik vazifesine getirildi. 1856 senesinde Galata kadılığı, aynı yılın sonunda Mekke-i mükerreme kadısı oldu. 1859 senesinde İşkodra da çıkan bir karışıklık için görevlendirildi, kısa sürede sükûneti sağlayarak İstanbul’a döndü devlet nişanı ile ödüllendirildi ve Anadolu kazaskerliğine yükseldi. 1861 senesinde İstanbul kadılığı payesini aldı.
Biz yazmaktan, siz okumaktan yoruldunuz değil mi? yok daha bitmedi. Biz kısa geçiyoruz, sadece görev aldığı yerleri yazıyoruz ancak Ahmed paşa görev aldığı yerlerde sistem kuruyordu. Yapılan iş neyse onun yasal mevzuatını hazırlıyor işleri düzene koyup öyle ayrılıyordu. Biraz daha sabrederek bu büyük devlet adamının hizmetlerini yazmaya devam edelim.
Devlet kademelerinde hızla yükselen ve yıldızı parlayan Ahmed paşayı Sultan Abdülaziz şeyhülislamlık görevine getirmeyi planlamakta idi ancak, askeri alanda yaptığı planlama ve çalışmaları dolayısı ile bu kararını erteledi. Hızlı yükselişi devlet erkânı arasında rahatsızlığa yol açtı ve muarızlarının harekete geçmesi ile rütbe tenzili yapılarak bu yükseliş engellendi.
İlim aşığı bu büyük devlet adamı, hukuk alanında zaman zaman yaşanan sıkıntıları görmekte ve bu sıkıntıların Hanefi fıkhının esas alındığı bir kanun kitabı yazılarak çözüleceğini savunuyordu. Bu dönemde devlet içerisinde modernlik yanlıları Fransa medeni kanunun tercüme edilerek uygulanması için kulis yapmaktaydılar. Bu tehlikeli macerayı sezen Ahmed paşa girişimlerde bulunarak 1869 senesinde Mecelle-i Ahkâm-ı Adliyye cemiyetinin kurulmasına öncülük etti ve bu cemiyetin reisi oldu. Devrin seçkin fıkıh âlimlerinin yer aldığı bu cemiyet Mecellenin ilk dört kitabını yayınlamaya muvaffak oldu.
1870 senesinde bu görevinden alındı ve Bursa valiliğine tayin edildi. Bu arada Mecellenin 5. Kitabını neşretti. 1871 senesinde görevine iade edildi, aynı zamanda Maraş valiliğine tayin edildi ancak 8 gün sonra bu görevden de alındı. 1872 senesinde Şurayı devlet azalığına, ardından Evkaf nazırlığına getirildi. 1874 de Maarif nazırı oldu ve ilk tahsilden yüksek tahsile kadar okutulacak her seviyede ders programlarını yaptı.
1874 senesinde Şurayı devlet reis muavini yapıldı, aynı yıl Yanya valisi yapıldı ve Mecelle cemiyetinden uzaklaştırıldı. Görevden ayrılmadan önce Mecellenin 7 ve 8. Kitaplarını neşretti. Yanya valiliği de uzun sürmedi, çok geçmeden İstanbul’a çağrıldı. 1875 senesinde önce Maarif nazırlığına daha sonra Adliye nazırlığına getirildi. Kısa bir zaman sonra bu görevinden alındı. 1876 senesinde Rumeli teftişi, ardından Suriye valiliğine getirildi. Sultan Abdülhamid’in yönetime gelmesi ile birlikte Adliye nazırı oldu. Bu gidiş gelişler esnasında 12 kitaptan oluşan Mecelle 1876 senesinde tamamlandı. 1878 senesinde Suriye valiliği sırasında Kozan’da çıkan ihtilali bastırdı. 9 ay orada kalarak sükûneti sağladı. 1879 senesinde tekrar Adliye nazırı oldu. Mekteb-i Hukuku açtı ve Usul ve belagat dersleri verdi. 1882 senesinde nazırlıktan ayrılarak ilmi faaliyetlerine yoğunlaşarak eksik bıraktığı çalışmalarını tamamladı.
1886 yılında tekrardan Adliye nazırlığına getirildi ancak çok geçmeden idaredeki bir paşa ile yaşadığı anlaşmazlık üzerine vazifeden ayrıldı. Abdülhamid Han’ın emriyle Mecalis-i Aliyyeye memur oldu. Bu yıllarda genel olarak ilmi çalışmalara ağırlık verdi. Kitap telifi ile uğraştı.
Ahmed Cevdet paşa büyük bir devlet adamı olduğu kadar aynı zamanda tarihçi, hukukçu, mütefekkir, edip, terbiyeci ve sosyologdur. Görev aldığı memuriyetlerde verilen görevden kaçmamış, köklü değişikliklere imza atmış, hizmet aşkı ile çalışmış ve bunu yaparken makam ve mansıp beklentisi olmamış hizmet ehli bir büyüğümüzdür.
Devlet içerisinde süren iktidar mücadelesinde herkes onu yanına çekmeye çalışmış ancak o devletinden yana tavır takınarak şu meşhur sözünü söylemiştir.
“Ben devletin hizmetkârlarındanım ve küçük rütbede bir adamım. Vükelânın ihtilâfına karışmak bana yakışmaz. Ben herkesle barışığım. Behemehâl bir bayrak altına girmek lâzım gelirse, Bayezid meydanında bir bayrak açıp yalnızca altında otururum.”
Ahmed Cevdet paşa bu millete hem ilim sahasında hem de devlet idaresi sahasında hizmet etmiş ender şahsiyetlerden biridir. Kendisine verilen en ufak vazifeyi gocunmadan seve seve yerine getirmiş, vazife adamının nasıl olması gerektiğini bizlere göstermiştir. Fransız medeni kanunu bu millete uygulamak isteyenlere karşı, bu milletin değerlerine göre bir hukuk kitabı olan Mecellenin yazılmasına vesile olarak mühim bir hizmet yapmıştır.
25 Mayıs 1895 senesinde kısa bir hastalıktan sonra Allah’a ve kullara karşı vazifelerini yapmış olarak vicdan huzuru içerisinde ruhunu teslim etti. Hükümet tarafından sağlığında kendisinden esirgenen vefa gösterildi ve muhteşem bir tören ile Fatih Sultan Mehmed türbesi haziresine gömüldü.
73 yıl süren bir ömre çok işler ve eserler sığdıran bu büyük değerimizi sizlere tanıtmak için elbette bu yazı yetmez. Ancak deryada bir damla mesabesinde olan bu yazımız en azından meraklılarına kısa bir bilgi vermesi ve bu büyük insanın hayatının daha detaylı bir şekilde ele alınarak yeni nesle tanıtılmasına vesile olur kanaatindeyiz.
Bu millete ömrünü adamış, büyük çalışmalara imza atmış bu güzide insana bizler de vefa göstererek aziz ruhuna bir fatiha hediye edelim.
Bu aziz milletin içerisinden böyle vasıflı ve donanımlı insanların yetişmesi için çaba sarf edelim ve dua edelim.
Ahmed Cevdet Paşanın eserleri:
1- Tarih-i Cevdet (Tarih-i Vekayi Devlet-i Aliyye) 12 cilttir: Osmanlı tarihinin 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasına kadar olan devresini ihtiva etmektedir
2– Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulafa 12 Cüzdür: Hz Âdem’den başlayarak 2. Murad’a kadar peygamber ve halifelerin tarihinden bahseder
3- Tezakir-i Cevdet Vak’anüvisliği zamanında (1855-1865) bizzat kendisinin de içinde bulunduğu hâdiselere dair tuttuğu notlardan teşekkül eden eseridir
4- Ma’ruzat: Sultan II. Abdülhamid’e 1839-1876 yılları arasındaki tarihî ve siyasî hâdiseleri takdim etmek için hazırlanmıştır
5- Kırım ve Kafkas Tarihçesi: Kafkasya’nın tarihî coğrafyası ile buralarda yaşayan toplulukların etnografyasının kaleme alındığı küçük bir eseridir
6 – Mukaddime-i İbn Haldun: İbn Haldun’un el-İber adlı Arapça tarihinin birinci cilt altıncı faslının tercümesidir
7- Divançe-i Cevdet: Gençliğinde yazdığı şiirleri. Sultan İkinci Abdülhamid’in emriyle bu kitapta toplamıştır
8- Kavaid-i Osmaniyye: Fuad Paşa ile birlikte yazdığı Osmanlıca dil bilgisi kitabıdır.
9- Belâgat-ı Osmaniyye: Mekteb-i Hukuk’ta okuttuğu edebiyat dersi notlarından meydana gelmiştir
10- Medhal-i Kavaid: İlk mektep talebelerini ileri derecede Osmanlı dil bilimine hazırlamak üzere kaleme alınmış eseridir
11- Kavaid-i Türkî: Medhal-i Kavaid isimli eserin basitleştirilmiş şeklidir Sıbyan mektepleri için kaleme alınmıştır
12- Takvimü’l-Edvâr: Şemsî-Hicrî tarih esaslarını anlatan eseridir.
13- Mi’yâr-1 Sedâd: Sade bir dille yazılmış ilk Türkçe mantık kitabıdır Oğlu Ali Sedad için yazmıştır
14- Âdâbu Sedâd fi-İlmi’I-Âdâb: Mi’yâr-ı Sedad isimli eserin bir eki gibidir Münazara usul ve kaidelerini açıklamaktadır
15- Hülâsatü’l-Beyân fî Te’lîfi’I-Kur’an: Kuranı Kerimin toplanması ve telifini anlatan eseridir
16- Asar-ı Ahd-i Hamidi: İlk mektepler için kaleme aldığı bir ilmihal kitabıdır
17- Hilye-i Saadet: Hazret-i Peygamberin mübarek vasıflarını ve güzelliklerini anlatan bir eserdir
18- Malumat-ı Nafia: Rüştiye mekteplerindeki din derslerinde okutulmak üzere hazırladığı muhtasar bir eserdir
19- Mecmua-i Aliye: Kızı Fatma Âliye Hanıma okuttuğu hikmet, felsefe, matematik, geometri, astronomi ve çeşitli İslâmî ilimlere dair dersleri bir araya topladığı eseridir
Not: Bu yazının hazırlanmasında Mehmed Şevket Eygi ile Ahmed Suphi Furat’ın Kısas-ı Enbiya kitabına yazdıkları önsöz ve Ekrem Buğra Ekinci/ Ahmet Şimşirgil’in yazdığı Mecelle ve Ahmed Cevdet paşa kitaplarından faydalanılmıştır.
Cevapla