Allah’a İman Eden ve Peygamberleri Tasdik Edenler [Rufekâü’n-Nebî Fi’l-Cenneti] (03)

Musellem Tercüme Projesi
Eser: رفقاء النبي -ص- في الجنة  (Rufekâü’n-Nebî Fi’l-Cenneti)
Eserden Yapılan Tercüme Numarası: 03
Mütercim: Bilal Uslu

Hz. Peygamber (s.a.v)’in Cenneteki Arkadaşları
(Müellif: Ebu Mâlik Adnan B. Abduh B. Ahmed El-Maktarî)

 

عن أبي سعيد الخدري؛ قال رسول الله(ص) “انَّ أهْلَ الجَنَّةِ يَتَرَاءَوْنَ أهْلَ الغُرَفِ مِن فَوْقِهِمْ، كما يَتَرَاءَوْنَ الكَوْكَبَ الدُّرِّيَّ الغَابِرَ في الأُفُقِ، مِنَ المَشْرِقِ أوِ المَغْرِبِ، لِتَفَاضُلِ ما بيْنَهُمْ قالوا يا رَسولَ اللَّهِ تِلكَ مَنَازِلُ الأنْبِيَاءِ لا يَبْلُغُهَا غَيْرُهُمْ، قالَ: بَلَى والذي نَفْسِي بيَدِهِ، رِجَالٌ آمَنُوا باللَّهِ وصَدَّقُوا المُرْسَلِينَ.”

Ebu Saîd el-Hudrî’ den rivayet olunduğuna göre, Rasülullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Dünya ehlinin, doğuda ve batıda, şafak attıktan sonra ufukta tek kalan yıldızı gördükleri gibi, Cennet ehli de kendilerinden yukarıdaki saraylarda bulunanları seyrederler. Bu durum aralarındaki fazilet farkı sebebiyledir.” Bunun üzerine sahabe-i kiram “Ey Allah’ın Resûlü! Oralar mutlaka peygamberlerindir, yoksa başka kimse ulaşamaz” dediler. Resûlullah (sav), “Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, oralar Allah’a iman eden ve peygamberlerini tasdik edenlere aittir” buyurdu.[1] 

Peygamber (s.a.v) bu hadislerinde “sadıklar”dan bir taifenin ve “müminler”in ahiret yurdundaki yüce mertebesini ve yüksek derecesini haber vermektedir.  Bu hadis-i şeriften anlaşıldığına göre cennet ehlinin mertebeleri, fazilet durumlarına göre birbirinden farklıdır.  Hatta bundan dolayıdır ki yüksek mertebelerde olan cennet ehli daha düşük mertebede olanlar tarafından gökyüzündeki yıldızlar gibi görülecektir. Hadisteki لتفاضل بينهم ifadesi ile bu durum açıklanmıştır. [2]

Ed-dürriyyü (الدري) kelimesi hakkında İmam Nevevî şöyle dedi: “O çok büyük bir yıldızdır. Dürrî diye isimlendirilmesi inci gibi beyaz olmasından, parlak olmasından  veya diğer mücevherat içerisinde  incinin mertebesinin yüksekliği  gibi bu yıldızın diğer yıldızlardan mertebesinin yüksek olmasından  dolayıdır.”[3]

El-ğabir (الغابر) kelimesinin manası ‘yürüyen’ ‘giden’ demektir. Bu da gurupta, ufukta gözden uzaklaşan mânâsına delalet eder.

Peygamber (s.a.v) bu yüksek mertebeyi haber verince sahabe sandılar ki bu mertebe ancak peygamberlerin  ulaşabilecekleri yüce makamdır ve onlardan başkası bu derecelere ulaşamazlar. Sahabe böyle düşününce Hz Peygamber yemin ederek, peygamberlerden başkalarının da bu mertebeye ulaşabileceklerini söyledi.  Hz Peygamber’in yemin ile tekit ettiğinden daha doğru bir söz olabilir mi! İbnü’t-Tîn’e göre bu mertebe peygamberlerin mertebesidir. Bazıları da peygamberlerin mertebesinin daha yüce olduğunu söylerler.

Rasülullah’ın vasfettiği bu kişilerin iki özelliğinden biri “Allah’a iman etmek”, ikincisi ise “peygamberlerini tasdik etmek”tir. Bu özelliklere sahip olmaya devam etmek cennette Hz. Peygamber ile beraberliğe ve komşuluğa sebeptir. Öyleyse bu iki özelliği incelemek ve ne olduğunu iyi anlamak gerekir.  

1- Allah (cc)’na İman etmek:

Allah’a iman taatlerin en kıymetlilerinden ve yakınlığın en faziletlilerindendir. Buhari ve Müslim’de Ebû Zer (r.a)’dan rivayet edilen hadiste şöyle geçer: “Hz. Rasülullah’a sordum: ‘Amellerin en faziletlisi nedir Ya Rasülallah?’. Cevaben: ‘Allah’a iman etmek ve O’nun yolunda cihad etmektir’ buyurdular”.[4]

Allah’a iman, Rasülullah (s.a.v)’in Süfyan es-Sekâfî (r.a)’a vasiyetidir. Süfyan (r.a) dedi ki: “Allah Rasülü’ne sordum: ‘Ya Rasülallah! Bana İslam’a dair öyle bir şey söyle ki, o sözden sonra kimseye bir şey sormaya ihtiyacım kalmasın.’ Bunun üzerine Hz. Rasülullah: ‘Allah’a inandım de ve dosdoğru ol’ buyurdular.”[5]

Rasülullah (s.a.v), “Ya Rasülallah! Bizimle sizin aranızda kafir Mudar kabilesi vardır ve biz buraya ancak haram aylarda gelebiliyoruz. Bu sebeple bize emirlerini buyur biz de geride kalanlara bunları ulaştıralım da bunları yaptığımızda cennete girebilelim” diyen Abdülkays kabilesi heyetine Allah’a imanı şu sözlerle emretmişti: “Allah’a iman nedir bilir misiniz?”. “Allah ve Rasulü daha iyi bilirler”. “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun rasulü olduğuna şehadet etmek; namaz kılmak; zekatı vermek; Ramazan orucunu tutmak; ganimetlerden beşte birini (humus) vermek”.[6]

İman, dünya ve ahirette mutluluk ve saadet sebebidir. Kul, aklına gelen, canının çektiği şeylerde mutluluğu arar durur da aslında yanlış yerde arar. Zira Allah (c.c) buyurur ki:

“مَنْ عَمِلَ صَالِحاً مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْيِيَنَّهُ حَيٰوةً طَيِّبَةًۚ وَلَنَجْزِيَنَّهُمْ اَجْرَهُمْ بِاَحْسَنِ مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ”

Erkek olsun kadın olsun, kim inanmış bir insan olarak dünya ve âhirete yararlı işler yaparsa kesinlikle ona güzel bir hayat yaşatacağız ve böylelerinin ecirlerini de muhakkak surette yapmış olduklarının daha güzeliyle vereceğiz.[7]

İman, insan hayatı için zaruri ihtiyaçlardandır. Hatta havadan ve sudan daha zaruridir. Akidesi, inancı olmayan insan, zayi olur, şaşkındır, acılar içindedir, kendini ve yolunu kaybeder… Bir misal, dediğimizi açıklar: Aşağıdaki şiir, yolunu şaşırmış, manen kaybolmuş, itikadı ve imanı olmayan birinin içine düştüğü boşluktan şikayetini dile getirir şekilde yazılmıştır:

“Geldim, bilmiyorum nereden, ama geldim;
Önümde bir yol gördüm, yürüdüm,
İstesem de istemesem de yürümeyi sürdüreceğim,
Nasıl geldim, nasıl gördüm yolumu?
BİLMİYORUM!

Bu varlık aleminde yeni miyim yoksa eski mi?
Ben özgür müyüm yoksa bağlı bir esir mi?
Hayatımı ben mi yönetiyorum, yoksa başkası mı?
Bilmek isterdim, ancak…
BİLMİYORUM!

Perişan olmuş bir hayatı anlatmayı şöyle sürdürür:
Acaba, bu şeklimle bir insan olmadan önce,
Herhangi bir şey miydim ya da hiçbir şey mi?
Var mı bu bilmecenin bir cevabı yoksa sır mı kalacak ebedî?
Bilmiyorum ve niçin bilmediğimi de…
BİLMİYORUM!

Zillet denizlerine yuvarlanmasını ve Allah’a, ahirete imanını kaybetmeyi artırır:
Ölümden sonra kabir ötesinde dirilme ve canlanma var mı?
Bir hayat ile sonsuzluk mu yahut yok oluş ile kayboluş mu?
Doğru mu insanların söyledikleri yoksa yalan mı?
Doğru mu bazı insanların bildikleri?..
BİLMİYORUM![8]

Allah (cc.) ise şöyle buyurur:

“اَفَمَنْ يَمْش۪ي مُكِباًّ عَلٰى وَجْهِه۪ٓ اَهْدٰٓى اَمَّنْ يَمْش۪ي سَوِياًّ عَلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ ”

Şimdi -düşünün, önünü görmeden-, yüzüstü sürünen mi hedefe erişir, yoksa doğru yolda düzgün yürüyen mi?[9]

“اَفَمَنْ يَعْلَمُ اَنَّـمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَ الْحَقُّ كَمَنْ هُوَ اَعْمٰىۜ اِنَّمَا يَتَذَكَّرُ اُو۬لُوا الْاَلْبَابِۙ”

Sana Rabbinden indirilenin hak olduğunu görüp bilen kimse görmeyen gibi olur mu? Bunu ancak akıl sahipleri anlar.[10]

Ehl-i İman, Ehl-i Cennettir:

İman ehli olanlar, dünyada bu imanlarının huzuru ve Rahman olan Allah’a yakınlık ile yaşadıkları gibi, ahirette de cennet nimetleri içerisinde ve o nimetleri veren, el-Mennân olan Rabbleriyle birlikte olacaklardır.  Zira Allah (cc.) buyurmaktadır ki:

“وَمَنْ يَعْمَلْ مِنَ الصَّالِحَاتِ مِنْ ذَكَرٍ اَوْ اُنْثٰى وَهُوَ مُؤْمِنٌ فَاُو۬لٰٓئِكَ يَدْخُلُونَ الْجَنَّةَ وَلَا يُظْلَمُونَ نَق۪يراً”

Erkek olsun, kadın olsun her kim iman etmiş olarak dünya ve âhiret için yararlı iyi işler yaparsa işte onlar da cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.[11]

وَعَدَ اللّٰهُ الْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَا وَمَسَاكِنَ طَيِّبَةً ف۪ي” “جَنَّاتِ عَدْنٍۜ وَرِضْوَانٌ مِنَ اللّٰهِ اَكْبَرُۜ ذٰلِكَ هُوَ الْفَوْزُ الْعَظ۪يمُ۟

Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara içinde ebedî olarak kalmak üzere altından ırmaklar akan cennetler ve adn cennetlerinde güzel meskenler vaad etmiştir. Allah’ın rızâsı ise hepsinden büyüktür, işte büyük bahtiyarlık da odur.[12]

Allah (cc.)’nün rızasını kazanmak ve ikram yurduna erişmek ancak iman sahiplerinin nasibidir. İman ehline şeref ve övünç olarak Allah’ın dostu makamında olmaktan daha kıymetli ne olabilir! Mü’minler, Allah (cc.)’nün mahlukatı arasından dini ve cenneti için seçmiş olduklarıdır. Allah’ım bizi de hakkıyla iman ehli olanlardan eyle…

2- Peygamberleri Tasdik Etmek (Sadakatle Bağlanmak):

Peygamberleri tasdik etmek ve onlara iman etmek, imanın şartlarından, alametlerinden ve hatta imanı ayakta tutan esaslarından biridir. Cibril hadisinde geçtiği gibi, Cebrail (a.s)’ın imanı sorması üzerine Rasulüllah (sav): “Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kaderin hayır ve şerrine iman etmendir”[13] sözleriyle cevap vermiştir.

Allah azze ve celle ise Kuran-ı Kerim’de mümin kullarını anlatırken şöyle buyurmaktadır:

اٰمَنَ الرَّسُولُ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْهِ مِنْ رَبِّه۪ وَالْمُؤْمِنُونَۜ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓئِكَتِه۪ وَكُتُبِه۪ وَرُسُلِه۪ۜ لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ اَحَدٍ مِنْ رُسُلِه۪۠ وَقَالُوا سَمِعْنَا وَاَطَعْنَا غُفْرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيْكَ الْمَص۪يرُ

Allah’ın elçisi ve müminler, Rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz Rabbimiz, dönüş Sanadır” dediler.[14]

Bu ayetin tefsirinde Kurtubî (rhm.) şunları söyler:

“İman ettiler yani tasdik ettiler. Yani iman edenler derler ki: ‘Biz bütün peygamberlere iman ederiz ve hiç biri arasında iman etmek hususunda ayrım yapmayız. Yahudi ve Hristiyanların düştüğü hataya düşmeyiz.’”[15]

İbn-i Hacer ise Fethu’l-Bârî isimli eserinde şunları der:

“Bütün peygamberleri tasdik etmek yalnızca ümmet-i Muhammed’e has bir özelliktir. Her ne kadar önceki ümmetler içerisinde gelecek peygamberleri tasdik edenler bulunsa da onların bu tasdiki tevakkua (gelecekte olacağına) binaendir, ümmetimizinki ise vuku (gerçekleşmiş) olması üzerinedir.”[16]

Allah (cc.), bir peygamberi inkar etmenin bütün peygamberleri inkar etmek olacağına hükmetmiştir. Buna işaret olarak sadece kendilerine gönderilmiş peygamberi inkar eden ümmetleri bütün peygamberleri inkar etmekle vasıflamıştır:

كَذَّبَتْ قَوْمُ نُوحٍۨ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Nûh kavmi de peygamberleri inkar ettiler.[17]

كَذَّبَتْ عادٌ الْمُرْسَل۪ينَ

Ad kavmi’de peygamberleri inkar ettiler. [18]

كَذَّبَتْ ثمودُ الْمُرْسَل۪ينَۚ

Semud kavmi’de paygamberleri inkar ettiler.[19]

Kurtûbî, bu ayetlerde ‘mürselîn’ buyurulmasını şöyle değerlendirir:

“Mezkur ayetlerde ‘peygamberleri inkar ettiler’ buyruldu çünkü her bir peygamber bütün peygamberlere iman etmeyi emretmiştir. Dolayısıyla bir peygamberi inkar etmek bütün peygamberleri inkar etmek demektir.”[20]

Peygamberleri tasdik etmek bir takım şeyleri gerektirir:

Peygamberleri tasdik ettiğini iddia etmek bir takım hasletlerin bu iddiayı taşıyanda mevcut olmasını gerektirir. Ancak böylelikle bu sıfatın faziletine ulaşabilir. Zira her bu iddiada bulunan kişi peygamberlere fiil ve fikriyatta sadık olmayabilir.

Hafız ibn-i Hacer bu hususta şunları söylemektedir: “Peygamberleri tasdik etmek demek onlara hakkıyla sadık olmak demektir. Öyle olmasaydı her Allah’a inanan ve peygamberleri tasdik eden o yüksek mertebelere ulaşırdı. Halbuki durum hiç de öyle değildir.”[21]

Peygamberleri Tasdik Etmek Neleri Gerektirir?

  1. Peygamber (s.a.v)’den bir haber geldiğinde kalpte hiçbir tereddüt olmaksızın, ister o konu hakkında farklı bir bilgisi olsun ister bilgisi olmasın o sözün hak olduğuna inanmak ve tasdik etmek.
  2. Rasülullah (s.a.v)’in emirlerine sıkı sıkıya yapışmak. Allah (c.c) şöyle buyurur: “وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً ” “Bir mümin erkek veya bir mümin kadının, Allah ve Rasulü bir emir ve hüküm verdiklerinde artık işlerinde bundan başkasını seçme hakları olamaz. Allah’ın ve Rasulünün emrine itaat etmeyenler doğru yoldan açıkça sapmışlardır.”[22]
  3. Peygamber (s.a.v)’in yasakladıklarından kaçınmak. Rabbimiz buyurur: “وَمَٓا اٰتٰيكُمُ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهٰيكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُو” “Peygamber size ne vermişse onu alın ve size neyi yasaklamışsa ondan kaçının.”[23]
  4. Hiçbir beşerin sözünü Rasülullah (s.a.v)’in sözünün önüne geçirmemek. Kim söylemiş olursa olsun bir beşerin sözüne istinaden Hz. Peygamber’in sözüne muhalefet edilemez. Hatta bu söz Ebubekir ve Ömer (r.anhüma)’nın bile olsa. Abdullah b. Ömer (r.a)’ın şöyle dediği rivayet edilir: “Ben size ‘Allah Rasulü böyle buyurdu’ diyorum siz bana ‘Ebubekir Ömer böyle dedi’ diyorsunuz. Bu sebeple başınıza gökten taş yağar bilesiniz”
  5. İster itikad olsun ister söz ve fiil olsun Rasülullah’ın getirdiğinin ötesinde dinde bir bidat ihdas etmemek: Aişe (ranha)’dan rivayet edildiğine göre Rasülullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Her kim dinimizde olmayan bir şey uydurursa o reddolunmuştur.”[24]
  6. Peygamber (s.a.v)’i Allah (cc)’nün koyduğu makamın üzerine çıkarmamak. Allah azze ve celle buyurur:

“قُلْ اِنَّـمَٓا اَنَا۬ بَشَرٌ مِثْلُكُمْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اَنَّـمَٓا اِلٰهُكُمْ اِلٰهٌ وَاحِدٌۚ فَمَنْ كَانَ يَرْجُوا لِقَٓاءَ رَبِّه۪ فَلْيَعْمَلْ عَمَلاً صَالِحاً وَلَا يُشْرِكْ بِعِبَادَةِ رَبِّه۪ٓ اَحَداً”

“De ki: “Ben, yalnızca sizin gibi bir insanım. Şu var ki bana, ilâhınızın, sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim Rabbine kavuşmayı bekliyorsa dünya ve âhirete yararlı iş yapsın ve Rabbine ibadette hiçbir şeyi ortak koşmasın.”[25]

Dua ve ibadetin mercii Allah (cc)’dür. Hz. Rasülullah dahil olmak üzere Allah (cc)’dan başkasına dua edilemez. Muhabbette sınırı aşıp şirke düşmekten, haddi hududu şaşırıp saygısızlığa düşmekten Allah (cc) bizleri muhafaza eylesin. Amin…


[1] Buhârî, 8; Müslim, Cennet, 11; Tirmizî, Cennet, 19.
[2] Fethu’l-Bâri, 6/327
[3] Şerhu’l-Müslim, 15/17
[4] Buhari, no:2518; Müslim, no:84.
[5] Müslim, no:62.
[6] Buhari, no:53; Müslim, no:38.
[7] Nahl Suresi, 16/97
[8] Îliyyâ (Îlîyâ, Îlyâ) b. Dâhir Ebî Mâdî (1889-1957): bkz. DİA maddesi “EBÛ MÂDÎ, Îliyyâ”.
[9] Mülk Suresi 67/22
[10] Ra’d Suresi 13/19
[11] Nisâ Suresi 4/124
[12] Tevbe Suresi 9/72
[13] Müslim, no:8.
[14] Bakara Suresi 2/285
[15] Tefsîrü’l-Kurtûbî, 2/462-464.
[16] El-Fethu’l-Bâri, 6/328.
[17] Şuara, 105
[18] Şuara 123
[19] Şuara 176
[20] Tefsîru’l-Kurtûbî, 7/403.
[21] El-Fethu’l-Bâri, 6/328.
[22] Ahzab Suresi  33/36
[23] Haşr Suresi 59/7
[24] Buhari, no:2697; Müslim, no:1718.
[25] Kehf Suresi 18/110

Bilal Uslu
Müsellem.net yazarı, Müsellem UZEM'de Akâid dersi hocası...