Çin’in Vuhan kentinde ortaya çıkan ve kısa sürede tüm dünyayı sarıp bir pandemiye dönüşen salgının müsebbibi Kovid-19 ile ilgili bugüne kadar pek çok iddia ortaya atıldı ve hâlâ da yeni iddialar öne sürülmeye devam ediliyor. Bunların bir kısmı komplo teorisinden ibaret gözükse de bir kısmında doğruluk payı olduğunu düşünebilmek pekâlâ mümkün.
Kovid-19’un Laboratuvarda Üretildiği İddiası
Söz konusu iddiaların başında, modern tıbbı önünde âdeta diz çöktüren virüsün Vuhan’da bir laboratuvarda üretildiği, daha açık ifadeyle bir işlem yoluyla mutasyona uğratılıp farklı bir karaktere büründürüldüğü iddiası geliyor.
Yerli-yabancı bilim insanları ve virologlar bunu her ne kadar reddetseler de, bu iddia her geçen gün daha üst perdeden dillendiriliyor ve vaktiyle önemli mevkilerde görev almış birtakım kimseler de bu iddiaya katılıyorlar.
Zaman ilerledikçe, Vuhan kentinde bulunan Viroloji Enstitüsüne bağlı söz konusu laboratuvar ile ilgili daha çarpıcı birtakım ihtimallerden bahsediliyor. Birkaç sene önce atılan bir tweette, mezkûr enstitüde Kovid-19 benzeri bin beş yüz kadar virüsün hazırlandığına yönelik bir bilgi geçtiği belirtiliyor.
Bilim insanları bu virüsün doğal yollarla mutasyona uğrayan ve evvelâ yarasalarda ortaya çıkıp, vahşi hayvan pazarından bilâhare insanlara bulaştığı yönünde değerlendirmelerinde ısrar etseler de, Çin’in birçok bilgiyi gizleyip örtbas ettiğine yönelik günden güne güçlenen kanaatler, bu değerlendirmelerin inandırıcılığına halel düşürmüş görünüyor.
Yıllar öncesinde kaleme alınmış kitaplarda ve sahnelenmiş filmlerde, tüm dünyayı saracak virüslerle ilgili bilgi ve sahnelerin yer almış olması konunun küresel plânlara bakan yönü açısından iddiaları güçlendiriyor. Gelecekte savaşların artık top, tüfek, füze veya bombalarla değil, mikroplarla olacağı yönünde seyreden stratejik tahminler, bu virüsün laboratuvarda üretildiği ve bundan sonra dünyayı kasıp kavuracak biyolojik savaşları başlatmak için çekilen silâhlardan biri olduğu düşüncesini destekliyor.
Dünyanın Isısını Düşürmek Gayesiyle Üretildiği İddiası
Yeryüzü onlarca yıldır ısınıyor ve “küresel ısınma” olarak tanımlanan, bir an evvel tedbir alınması gerektiği ifade edilen bu durum insanlığın geleceğine yönelik tehditlerini günbegün artırıyor. Kovid-19 ile ilgili iddialardan biri de, küresel ısınmayla mücadele plânı bağlamında gündeme getiriliyor.
Bu iddiaları ortaya atanlara göre; imza edilen uluslararası anlaşmaya bağlı olarak, ısıyı ciddi şekilde artıran santrallerin ve hayat döngüsünün durdurulması şeklinde daha önceden kotarılan bir plân uygulanıyor. İnsanlar bir süre evlere kapatıldıktan ve birçok işletme durdurulduktan ya da işleyişi yavaşlatıldıktan sonra, kontrollü bir şekilde normale dönülecek ve dünyanın ısısı kontrol altında tutulacak. Bu iddia doğrultusunda; buzulların erimesine bağlı gelişecek küllî problemlerin önüne bu yolla geçilebileceği yönünde bir yaklaşım ortaya konuluyor.
Vegan Projesi İddiası
Kovid-19’un “laboratuvar üretimi” olduğu düşüncesi ile birlikte dünyanın ısısının düşürülmesi yönündeki plâna dayanan bu yaklaşıma göre; besiciliğe son verilmesi, yani hayvan yetiştiriciliğinin bırakılması gerekiyor. Bu düşünce, yeryüzündeki karbon salınımının %14’ünün büyükbaş hayvanlara ait olduğu tespitinden neşet ediyor.
Et yerine hazır proteinler alternatif olarak hayatın içerisine bir süredir zaten kanalize edilmiş durumda. İddiaya göre, Kovid-19’un sonraki dalgalarında besi hayvanları da konuya dâhil edilecek ve itlâf edilmeleri gündeme gelecek. Et tüketimi yerine ise protein tabletler (solgar protein) yaygınlaşacak.
Dijital dünyaya geçişin bir ayağı olarak sunulan bu iddia; enerji dönüşümünün yanı sıra beslenme ve tarım şeklinin değişimi bağlamında ele alındığında dikkat çekici bir hâl alıyor.
Nüfusu Azaltmak Gayesiyle Üretildiği İddiası
İnsanlar veya hayvanlar arasında baş gösteren salgınların nüfus yoğunluğunu ayarlamaya yönelik bir özelliğe sahip olduğu ifade edilir. Konuyu bilimsel açıdan değerlendiren kimseler bunu “tabiatın dengesi” olarak açıklarlar. Onların bakış açısında çarpıklık olmakla birlikte, bu vakıa bir açıdan doğrudur. Konuyu sünnetullâh bağlamında bir takdir olarak ele almak suretiyle ilâhî kontrol mekanizmasının müdahalesi ile açıklayabilmek mümkündür.
Konunun Kovid-19 ile bağlantısına gelince… Dünya nüfusu küresel plânları uygulamak isteyen şer odaklarının emellerini tehdit edici bir yoğunluğa ulaşmış durumda. Mevcut varlığı sadece kendilerinin malı zanneden ve gücü elinde bulundurdukları müddetçe, menfaatleri için insanlığa her türlü zulmü reva gören bu zihniyetin, dünya nüfusunun yoğunluğunu azaltma gayesi güttüğü zaman zaman dile getirilen bir husus.
Sebep olduğu hastalığa bakıldığında, vaka ve ölüm istatistikleri değerlendirildiğinde bu yaklaşım bir ölçüde temelleniyor. Belli yaş üzerini ciddi şekilde tehdit etmesi ve “alt hastalık” olarak ifade edilen; hipertansiyon, astım, şeker ve çeşitli solunum hastalıkları bulunan kişilerde yüksek ölüm oranına yol açması, virüsün belli parametrelere bağlı şekilde üretildiği iddiasını dile getirenlerin temel dayanağı olarak çıkıyor karşımıza.
Hedef, Dijital Dünyaya Geçiş mi?
Kovid-19’un zuhuruyla ilgili iddialar çeşitli olsa da, hedeflenen netice ile ilgili yaklaşımlar “dijital dünyaya geçiş” hedefi üzerinde buluşuyor. Tedavi süreci ve aşının bulunmasına yönelik çalışmalardan toplumsal yönetimine kadar pandemi ile mücadele yönetiminin hâlihazırda dijital dünyayı yönetip yönlendiren şirketlerin güdümünde bulunması, bu hedefe dair iddiaları dikkate değer kılıyor.
Kısa süre içerisinde eğitimden birçok faaliyete kadar her alanda dijitalleşmeye geçilmiş olması, evlere kapanmak zorunda kalan insanların artık temel ihtiyaçlarını dahi internet üzerinden görmeye yönelik bir tercihe zorlanmış olması, böyle bir neticenin hedeflenmiş olabileceğine işaret ediyor. Düne kadar bir faturasını bile internetten yatırmaya yanaşmayacak dedelerin ve ninelerin de artık online işlemlerde üye kayıtlarının yapılmış olması, bu iddianın pek de yabana atılır cinsten olmadığını gösteriyor.
Bu hedefle ilgili yorumlar; ulus devletlerin yıkılışı, dijital ülke vatandaşlığı, dijital paraya geçiş ve dijital kimlik gibi bir dizi yaklaşımla sürüp gidiyor. Hatta dijital kimlik uygulaması ve depolama işlemi mülteciler üzerinden başlatılmış durumda. Bu konuda Suriye’den ülkemize gelen kardeşlerimizin de plânın bir parçası oldukları belirtiliyor.
Son günlerde NASA verileriyle ortaya dökülen “ufo” görüntülerinin de; uzaylıların dünyayı tehdit ettiği iddiasına bağlı gelişecek bir korku salınımıyla “tek düşman” etrafında tüm dünya ülkelerini ve milletleri birleştirme, belirttiğimiz gibi ulus devlet, kültürel birliktelik ve değerleri tamamen yok etme düşüncesi doğrultusunda servis edildiği söyleniyor.
Bahsettiğimiz hedefin, bir önceki başlıkta özetlemeye çalıştığımız “nüfusu azaltma” konusuyla da yakın bir münasebeti bulunuyor. Virüsün özellikle yaşlıları hedef alması; ulus devlet anlayışını yıkmak, kültürel ve örfî bağları kopartmak için yaşlılarla gençler arasındaki iletişimi kesmenin bir yolu olarak değerlendiriliyor.
Salgının amacına ulaşamaması, yani dijital dünyaya geçişin tam olarak sağlanamaması durumunda ikinci veya üçüncü salgın dalgasının gelebileceği, hatta modern tıbbın tanımadığı daha başka ve etkili virüslerin insanlığı tehdide devam edeceği şimdiden konuşuluyor.
5G İletişim Ağının Aynı Zamanda Bir Kontrol Sistemi Olduğu İddiası
Dijital dünyanın bel kemiğini “iletişim” oluşturuyor. İletişimi sağlayan ise uydular ve uydu üzerinden geliştirilen haberleşme sistemleri. 5G ağı da, bu iletişimin daha güçlü ve daha hızlı sağlanması için geliştirilmiş bir frekans sistemi. Fakat bazı iddialara göre bu sistem çok yüksek frekanslara imkân veren bir alt yapıya sahip. Öyle ki, bazı frekans değerleri; hayvanları, virüsleri ve bu yolla sağlıktan tarıma birçok alanı direkt ya da dolaylı yoldan etkileyebiliyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Kovid-19’un yayılımına tesir ettiği gerekçesiyle bazı ülkelerde 5G’ye karşı gösteriler düzenlendiğine şahit olmuştuk.
Konunun tarımla olan münasebeti ise, 5G frekans dalgalarıyla böceklerin kontrolüne dayanıyor. Bilindiği üzere böcekler, yönlerini antenleri vasıtasıyla belirliyor. Konuya ilişkin iddia ise, söz konusu dalgaların böcekleri yönlendirebileceği noktasında çıkıyor karşımıza.
Daha önce bahsettiğimiz küresel güçlerin aynı zamanda tohum üretimi, tarım ilâçları ve tarım sanayii, yani tarımın modernizasyonu konularında etkin olmaları, ilgilileri bu iddiayı incelemeye sevk ediyor. Buna göre; siz onlardan tohum ya da ilâç almadan kendi tarımınızı yapmak isteseniz bile, frekanslar yoluyla böcekleri yönlendirip mahsullerinizi tarumar edebilmek gibi bir imkânı elde etmiş oluyorlar. Hatta son aylarda artan böcek istilâlarının bu iddia ile bağlantılı olduğu da bazı çevreler tarafından dile getiriliyor. Yakın zamanda muhtelif ülkeleri saran çekirge ve böcek istilâlarıyla ilgili olarak, tıpkı Kovid-19’un çıkışı hususunda olduğu gibi Çin devleti adres gösteriliyor.
İnsanlığın Çipli Aşıya Mecbur Bırakılmaya Çalışıldığı İddiası
Kovid-19’un ortaya çıkışı ve neticeleri üzerinde daha önce de belirttiğimiz gibi tüm insanlığı kontrol edebilmeye yönelik bir hedef bahis mevzuu ediliyor. Bu kontrol konusunda sıklıkla öne sürülen hususlardan biri de insanlara çip takılacağı söylentisi. Bunu sağlayabilmenin en kolay yolunun aşı olduğu belirtiliyor. İnsanlar evvelâ aşılanmaya mecbur bırakılacak ve devamında içeriğine dijital çip yerleştirilmiş bir aşıyla bu gayeye ulaşmak mümkün olacak. Bu çip vasıtasıyla bir kimsenin nereye gidip geldiği, hastalanması veya sağlıklı olması, hepsi belirlenebilecek. “Dijital dünyaya geçiş” hedefiyle birlikte değerlendirildiği takdirde, bu iddia da bir ölçüde değer kazanıyor.
Bu Küresel Plânlarla Mücadele Etmek İmkânsız mı?
Kovid-19 sebebiyle karşı karşıya bulunduğumuz durum iddia edildiği gibi bir biyolojik savaş için kılıçların kınından sıyrılması ise, biz Müslümanları ilgilendiren asıl konu, bu savaşla nasıl mücadele edeceğimiz ve hangi tedbirleri alacağımız hususudur.
İman ile yeis aynı kalpte birleşmez! Dolayısıyla, hakiki bir mü’min için ümitsizlik diye bir şeyden bahsedilemez. Karşıdaki organize akıl ve küresel güçler ne kadar kuvvetli olursa olsun, onların yaptığı plânların karşısında muhakkak ki Mevlâ Teâlâ’nın takdiri vardır. Onların insanlık üzerindeki tasallutu, ahirette müstahak olacakları azabın artması hususunda kendilerine verilen bir mühletten ibarettir.
İçerisinde bulunduğumuz durum eğer bir biyolojik savaşın başlangıcı ise, her şeyden önce; görevlilerden ekipmana ve yapılara kadar sağlık sistemimizi diri ve hazır tutmamız, en iyi şekilde modernize edip, gelebilecek hamlelere karşı hazırlıklı olmamız gerekiyor.
İnsanoğlunu çipli aşıyla müdahale edilebilir hâle getirmeyi plânlıyorlarsa, küresel güçlerin aşı hazırlığını beklemeden bu tür hastalıklarla mücadele konusunda kendi ilaç ya da aşılarımızı üretebilmemiz icap ediyor.
5G iddiaları doğru ise, buna karşı muhafaza kalkanları ve savunma sistemleri geliştirmemiz, yazılım konusunda çağın üzerinde bilgi ve donanıma sahip uzmanlar yetiştirmemiz gerekiyor.
Plân, dijital dünyaya geçiş üzerine ise, bu alanda uzmanlar yetiştirmenin yanı sıra; idarî, siyasî ve ekonomik anlamda da güçlü olmamız gerekiyor. Aksi takdirde, sadece aşıyla kurtulabilmek de mümkün olmayacak; aile, kadın kavramı, cinsiyet eşitliği ve daha birçok tahripkâr müdahalelerle baş edebilmek âdeta imkânsızlaşacaktır.
İnanıyoruz ki, Mevlâ Teâlâ’nın inayetiyle milletimiz bu geçiş sürecini âlem-i İslâm’ın geleceği açısından belirleyici noktaya gelebilecek bir şekilde başarıyla yürütecek ve neticede şer dolu plânlara karşı insanlığın istikbalini muhafaza edici bir konuma yükselecektir.
Olayın bir Plandemia olduğu bariz. Hedef kitle yaşlılar, Z neslini oluşturmak için , birikimli nesli yok etmeliler. Türkiye Dünyada tüm planlarını bozan ülke oldu. Yaşlı nüfusu korudu , aşı dışardan almak zorunda kalmamak için hemen aşı çalışması başlattı. Ancak en takdire şayan olan Türk hdkimlerinden oluşan bilim kurulunun uyumu ve başarısı oldu. Bir hekim olarak gurur duyduk özverili sağlık çalışanlarıyla. Bu arada C.Reisimizin 5G ye geçişi ertelemesi bazı bilgiler edindiğini ima ediyor.. Dünyaya ayar veren bir ülke olmanın ilk adımları atıldı bu salgın hastalık döneminde.