Muhakkak ki yaşanan her hadisenin iki ayağı vardır. Bir yerde sonuç varsa, mutlaka buna tesir eden sebepler vardır. Bu salgın hastalık veya başımıza gelen çeşitli musibetler, durup dururken ortaya çıkıp da dünyanın tamamıma korku salmıyor. Şayet insan fıtratına uygun bir hayat yaşasa, inanıyoruz ki bu bela ve musibetler ile muhatap olunmayacaktır. Sebeplerle ilgili uzun şeyler yazılabilir, ancak sebeplerden ziyade, sonuçlar ile ilgili bir tefekkür yapmayı arzu etmekteyiz. Ancak mevzunun bütünlüğü açısından şu ayeti kerimenin ışığında sebeplere de kısaca temas etmek durumundayız.
“İnsanların işledikleri kötülükler yüzünden karada ve denizde karışıklık ortaya çıktı, düzen bozuldu. Böylece Allah, belki doğru yola dönerler diye, yaptıklarından bir kısmının kötü sonuçlarını onlara tattırıyor.” (Rum: 41)
Allah Teâla insanı eşrefi mahlukat olarak yarattı. Ona diğer mahlukata vermediği bazı hususiyetler verdi ve dünyayı ıslah etme fırsatı tanıdı. Bu vazifesinde ona yol göstermesi için belli kurallar ve bu kuralları hem tebliğ etmek hem de nasıl uygulandığını göstermek için Peygamberler gönderdi. İnsan bu kurallara ve kendisine örnek olarak gönderilen peygamberlere riayet ettiği zaman, yeryüzü sulh ve sükûn içerisinde oldu.
Ancak, insan kendine verilene kanaat etmek yerine, hep daha fazlasını, daha iyisini talep etti. Elinde olanla yetinmek dururken, bir başkasının elinde olana göz dikti. Onu almak için türlü hileye, zorbalığa başvurdu. Bunun neticesi olarak düzen bozuldu ve kargaşa başladı. Kendisine verilen ıslah vazifesini unutup, haddini aşmaya, hüküm koymaya, diğer insanlar üzerinde İlahlık taslamaya başladı. Allah Teâlâ’nın belli bir düzen ve intizam içerisinde yarattığı şeylere müdahale etmeye, ekini ve nesli bozmaya kadar ilerletti olayı. İnsanoğlunun yaşaması ve neslini devam ettirmesi için gerekli olan gıda maddelerinin yapısını bozmaya, onların genetiği ile oynamaya başladı. Bunun neticesi olarak; yemesi halinde insana fayda verecek olan gıdalar, onun hasta olmasına, kısırlaşmasına, neslin bozulmasına sebep oldu ve Allah Teala vaadini yerine getirdi.
Sebepler üzerine pek çok şey daha söylenebilir, ancak benim dikkat çekmeye çalıştığım husus, insanın elinde olan tüm imkanlara rağmen küçücük bir varlık karşısında ne kadar acziyet içerisinde olduğudur. Ancak, insanlığın bu sonuçtan bir ders çıkarıp çıkarmayacağını veya bununla ilgili bir tedbir alıp almayacağını bilemiyorum. Ama yaşadığımız her hadisenin, bizlere ders vermesini ve ibret aldırması gerektiğini düşünüyorum.
Bu virüs Çin’de meydana çıktığı zaman, zannederim dünyanın geriye kalanı, bu salgının da daha önce yaşananlar gibi olacağını hesap ettiler. Bunun için pek ciddiye almadılar, hazırlık yapmadılar veya yapamadılar, neticede bize gelmez, ulaşmaz diyen hiç kimse kalmadı.
Gözle görünmeyen, hatta mikroskopla dahi zor görünen zerre kadar bir varlık, dünyanın sayılı devletlerini dize getirmiş durumda. Kıtalar arası teröristlik yapan, ellerindeki gelişmiş silahlarla övünen, teknolojileri, ekonomileri ve devasa boyutlarda güçlerine dayanarak dünyanın kaymağını yiyen kesimler, bugün neredeyse teslim bayrağını çekmeye yaklaştılar. Ellerindeki güçle yeryüzünü kana bulayan, mazlum ve mağdurların kanları üzerinden türlü hesap yapanlar, karşılarındaki bu küçük (!) düşman karşısında çaresizliğe büründüler. Paraya ve güce tapan, kendileri dışında insanlara hayat hakkı tanımayan, ellerindeki güçle akıllarına gelen her şeyi yapabileceklerini sanan bu azgın topluluk, küçücük bir varlık karşısında aslında ne kadar aciz olduklarını kanıtladılar.
Bazı çevrelerin, bu virüsün laboratuvar ortamında üretildiği ve bir biyolojik silah olduğu yönünde iddiaları var. Ancak, bu şimdilik kesinleşmiş bir mevzu değil ve öyle görünüyor ki ileriki zamanlarda bu iddia daha yoğun olarak tartışılıp, nihayetinde gerçek ortaya çıkacaktır. İster laboratuvar ortamında üretilsin, isterse kendini geliştirerek, mutasyona uğrayarak ortaya çıkmış olsun, neticede bu virüs bir varlık ve onu da kâinatta bulunan her şey gibi Allah Teala yaratmıştır.
Bu virüs bulaştığı kimselerin bünyesinde şayet bir zayıflık varsa öldürme etkisi çok güçlü. Ölüm dünyanın belli bir bölümü için artık alışılmış bir vakaydı. Zira, İslam coğrafyasında yıllardır devam eden savaşlar ve işgaller neticesinde milyonlarca insan öldü. Haber bültenlerinde Irak, Afganistan, Suriye ve diğer Müslüman ülkelerinde her gün ölen yüzlerce, binlerce insanın haberi verildi. Yerlerinden, yurtlarından edilen, denizlerde boğulan, soğuktan donan, çoluk çocuk, yaşlı ve kadınlar kimsenin dikkatini çekmedi, ta ki ölüm herkesi eşitleyene kadar. Dikkatimi çektiği için yazıyorum, o ölümler karşısında sessizliğe bürünen, direk veya dolaylı olarak o işgallere destek veren ülkelerdeki ölüm oranları, diğer ülkelere nazaran daha fazla ve bir günde binlerce insan ölüyor.
Allah Teala her daim insanlara dersler verir. İbret almak isteyen için kâinatın her zerresi bir külliyat niteliğindedir, okumasını bilene. Şu azametli vakadan da insanın ne kadar aciz olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Rabbimiz bizleri kendisini hakkıyla tanımayı, haddimizi bilmeyi ve hakkıyla kulluk yapmayı nasip eylesin.
Ne demişti bizim Yunus:
Bir sinek bir kartalı salladı vurdu yere
Yalan değil gerçektir ben de gördüm tozunu…
Cevapla