İnsanoğlunun hayat safhalarından biri olan gençlik, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadîs-i şerîflerde önemle vurgulanmış ve gençlerin ne şekilde yetiştirilmesi ve nasıl bir hâl üzere olması gerektiği açıkça beyan edilmiştir. Gençken yapılan amellerin ve gösterilen hassasiyetin yaşlı kimselerin amel ve hassasiyetleriyle bir olmayacağı ve gençliğinde bu hassasiyetlere sahip olanlara ihtiyarlıklarında da aynı ikramda bulunulacağı müjdelenmiştir. Bu hakikat, Kur’ân-ı Kerîm’de Hazreti Yusuf örnekliğinde şöyle beyan olunmuştur: “O (Yûsuf aleyhisselâm), kuvvetlenme çağının sonuna ulaştığında, Biz ona büyük bir hikmet ve önemli bir ilim verdik! İşte Biz (özellikle de gençken ibadetlerine dikkat eden) o muhsinleri (yaşlılıklarında) böyle mükâfatlandırırız!”[1]
Gençlikle alâkalı bu husus bir başka âyet-i kerîmede, durumu kötülenen insan sınıfı bahis mevzuu edildikten sonra, istisna tutulan kimselerin faziletiyle beraber şöyle beyan edilmiştir: “Lâkin o kimseler ki (genç ve sıhhatli oldukları dönemlerde) iman etmişlerdir ve salih ameller işlemişlerdir; işte onlar için kesilmeyen pek büyük bir mükâfat vardır.”[2]
Mevlâ Teâlâ, cihâd emri ve diğer konularda hitabını gençleri de içine alacak şekilde yöneltmiştir. Tevbe Sûresi’nde “اِنْفِرُوا خِفَافًا” (hafif kimseler sefere çıkın) ifadesinden muradın “gençler” olduğu belirtilmiştir.[3] Bununla beraber, Kur’ân-ı Kerîm’de getirilen misallerde atlar önemli bir yer tutmuş ve bu durum, atların gençliği temsil ettiğine dair tespitle açıklanmıştır.[4]
Gençler, Toplumların Dinamosudur
Genç ifadesinin Arapçadaki kökenine bakıldığında güç-kuvvet kelimesiyle aynı kökten geldiği anlaşılır.[5] Nitekim gençler, tarih boyunca hep öncü olmuşlardır. Bu sadece savaş gibi, gençliğin kuvvetine ihtiyaç duyulan durumlarda değil; iman gibi en önemli konularda da vaki olmuştur. Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin davetine başta Hazreti Ali olmak üzere, ümmet-i Muhammed’in genç yaşta iman edenleri koştuğu gibi, Hazreti Musa’nın davetine de evvelâ İsrâiloğulları’nın gençleri icabet etmiş, Kızıldeniz’in yarıldığı mucizede de onun yanında ekseriyetle gençler yer almıştır.[6]
Gençler, izzetin de muhafızıdırlar. Kur’ân-ı Kerîm’de, mü’minlerin münafıklarla olan mücadelesi anlatılırken izzetin Allah Teâlâ’nın tarafında ve Rasûlüllâh sallâllâhu aleyhi ve sellemin tâbileri yanında olduğu beyan edilmiştir. Münafıklarla yaşanan bir tartışmada sahabenin gençlerinden olan Zeyd ibni Erkam radıyallâhu anh galip çıkmış ve Rasûlüllah sallâllâhu aleyhi ve sellem onun tavrını, âyet-i kerîmenin tasdik ettiği bir tavır olarak nitelendirmiştir.[7]
İhlâs Sûresi’nde beyan olunduğu ve tenzih ile ilgili diğer nusûs-i diniyede de açıklandığı gibi, Allah Teâlâ doğmamış ve doğrulmamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, Allah Teâlâ’nın doğma ve doğrulma gibi acziyet sebebi olan bir şeye ihtiyaç duymadığına yönelik beyanlar doğrultusunda; doğan, büyüyen, yetişen ve ihtiyarladıktan sonra ölen insanoğlunun bu döngüsünün aynı zamanda genç-ihtiyar yer değiştirmesinden ibaret olduğu söylenmiştir. Buna göre; Allah Teâlâ’nın vaz’ etmiş olduğu düzende, dünyanın idarî açıdan yönetimi ve bayındır hâle getirilmesi konusunda en büyük işlevi gençler görmektedir.[8]
A- Gençlik ve Gençlere Yönelik Açık Vurgular
Kur’ân-ı Kerîm’de, gençliğine vurgu yapılan şahsiyetlerle ilgili maktalarda (âyet-i kerîmelerden oluşan bölümler) gençlik vasfı bazen açıktan vurgulanmış bazense atıfla iktifa edilmiştir. Gençliği açıkça belirtilen ve methedilen şahsiyetlerin başında, peygamberlerin atası Hazreti İbrahim gelir.
1- Hazreti İbrahim: Putları Kıran Genç
Kelâmullâh, Hazreti İbrahim’in puta tapan kavmine karşı tek başına mücadele veren bir genç olduğunu vurgulamış ve onun genç yaşta bulunuşuna, “Onlar(dan bazıları): ‘Kendisine İbrâhîm denen bir genci, onları sürekli (kötülükle) anmaktayken işitmiştik! (Belki de bunu o yapmıştır!)’ dediler.”[9] buyurarak özellikle dikkat çekmiştir. Bu durum bizlere, bir gencin tek başına bulunsa dahi ne kadar büyük işler yapabileceğini gösterme açısından mühimdir.
2- Hazreti Yusuf: İffetini Muhafaza Eden Genç
İffeti muhafaza konusu Kur’ân-ı Kerîm’de, gençlik bağlamında özellikle vurgulanan konulardandır. Nitekim Hazreti Yusuf’un maruz kaldığı fitne anlatılırken -daha önce kaydetmiş olduğumuz- Yusuf Sûresi’nin 22. âyet-i kerîmesinde bu husus yer almış, günahtan kaçınma hissinin, şehevî duyguların en yüksek olduğu gençlik çağında kontrol edilmesinin ne kadar önemli olduğuna dikkat çekilmiştir.
3- Ashâb-ı Kehf: Rızâ-yi İlâhî’ye Uygun Hassasiyetlere Sahip Gençler
Muvahhidlerden olmaları sebebiyle devrin müşrik kralının zulmünden muhafaza için mağaraya sığınan gençlerin kıssası, Kur’ân-ı Kerîm’de detaylı şekilde anlatılan kıssalardandır. Mevlâ Teâlâ onların üstünlüğünü, yakarışlarını haber vererek şöyle beyan etmiştir: “Hani o gençler o mağaraya sığınmış ve: ‘Ey Rabbimiz! Tarafından bize büyük bir rahmet ver! Ve (hicretle alâkalı bu) işimizden ötürü bizim için tam bir isabet (için gerekli olan vasıtaları) hazırla!’ demişlerdi.”[10]
Âyet-i kerîmede, Ashâb-ı Kehf’in “genç” kimseler oluşuna özellikle dikkat çekilmiş olması; başta şirkle mücadele, hicret ve helâl gıda gibi hassasiyetleriyle ümmet-i Muhammed’in gençlerine örnek gösterilmiş olmaları sebebiyledir.
4- Hazreti Musa ve Hazreti Şuaybin İffet Sahibi İki Kızı
Kur’ân-ı Kerîm’de, Hazreti Musa’nın Medyen’e gidip de Hazreti Şuayb’in himayesine girdiğini beyan eden kıssada, onun ve hayâ duyguları yönüyle örnek olarak gösterilen Hazreti Şuayb’in kızlarının hassasiyeti, can alıcı nokta olarak karşımıza çıkar. Hazreti Mûsâ’nın ve kıssada atıf yapılan kızların genç yaşlarına rağmen hayâ ve edep duygularının son derece gelişmiş olması, dikkatlerimize sunulur.
5- Hazreti Musa’nın Genç Yardımcısı: Hazreti Yûşa‘
Kur’ân-ı Kerîm’de genç/delikanlı olarak anılan yüce şahsiyetlerden biri de, “Hani Mûsâ, genç adamı (olan Yûşa’ ibni Nû)na: ‘Ben (Hızır’la buluşacak olduğum) iki denizin birleşim yerine ulaşıncaya kadar durmayıp gideceğim yahut uzun zaman dolaşacağım!’ demişti.”[11] âyet-i kerîmesinde geçtiği üzere, Hazreti Yûşa‘dır. O, gençliğini Hazreti Musa’nın yanında geçirmiş ve eğitime elverişli olduğu gençlik vetiresinde güzel bir şekilde yetişip ilerleyen senelerde İsrailoğulları’na yol gösterici bir rehber olmuştur.[12]
6- Cennet Gençleri
Mevlâ Teâlâ yüce kitabında: “(Genç ve güzel hâlleri üzere) ebedî(liğe mazhar) kılınmış birtakım çocuklar (hizmet için) onların etrafında dönüp dolaşacaktır.”[13] buyurur. Âyet-i kerîmede gençliğine vurgu yapılanlar, “Vildan” olarak anılan hizmetçilerdir. Her ne kadar mükellef gençlerden bahis geçmemişse de, bu âyet-i kerîmedeki vurgu bizlere, gençlik çağında yapılan ameliye ve hizmetlerin daha sevimli olduğunu anlatmaktadır. Bundan dolayıdır ki, Cennet’i hak eden mü’minlere, genç hizmetçiler tahsis edilmiştir.
7- Genç Hizmetçiler
Genç hizmetçilere yönelik vurgu, sadece Cennet gençleriyle de sınırlı değildir. Kur’ân-ı Kerîm’de, Belkıs’ın Hazreti Süleyman’a genç hizmetçiler göndermeyi plânladığı aktarılmakta ve böylece söz konusu tercihin kıymet ve makbuliyeti beyan buyurulmaktadır.[14]
B- Gençliğine Atıf Yapılan Şahsiyetler
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Kur’ân-ı Kerîm’de “الْفِتْيَةُ”, “فَتَى” gibi ifadelerle gençliğine direkt vurgu yapılmamakla beraber, bu vasıflarına atıfla iktifa edilen şahsiyetler bulunmaktadır. Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin de gerek çocukluk gerekse gençlik devresi zaman zaman muhtelif âyet-i kerîmelerde bahis mevzuu yapılmıştır.[15] Hazreti Âdem’in oğlu Hâbil de konumuz bağlamında merkezî bir şahsiyettir.
1- Hazreti Hâbil: Hazreti Âdem’in Takva Sahibi Oğlu
Kur’ân-ı Kerîm’de Hâbil ve Kâbil, kendilerini konu edinen kıssanın anlatıldığı Mâide Sûresi’nin 27. âyet-i kerîmesinde, iki genç olarak misallendirilirler. Hâbil, takva sahibi bir kimse olarak övülür. Bu methiyeden, genç bir kimsenin de muttakiler zümresine dâhil olabileceği sonucu çıkar. Bu durum, Allah Teâlâ katında sevimli bir durum olduğundan, Kur’ân-ı Kerîm’de ilân gayesiyle özellikle yer bulmuş olmalıdır.
2- Peygamber Oğlu İki Peygamber: Hazreti İsmail ve Hazreti İshak
Kur’ân-ı Kerîm’de adı geçen peygamberlerden olan Hazreti İsmail ve Hazreti İshak da kıssaları bağlamında gençlik çağındaki durumlarına vurgu yapılan iki büyük şahsiyettir. Hazreti İsmail’in kurban edilmek üzere babası tarafından yatırıldığı ve daha sonra Mekke’ye yerleştiğine dair kıssanın devamında gelişen anlatıya göre, Cürhümlülere genç yaşta damat olmuş ve babasının vefatından sonra Yemen bölgesinde ikamet eden Amalikalılara rasûl olarak gönderilmiştir. Nitekim babasının şeriatını tebliğ ettiği hâlde Kur’ân-ı Kerîm’de “rasûl” olarak anılmasının sebebinin de, bu iki kavme yönelik tebliği olduğu zikredilmiştir.[16]
3- Ülü’l-Azm Peygamberin Veziri Bir Nebî: Hazreti Harun
Kendisi risâlet ve nübüvvetle müjdelenmeden önceki gençlik çağında da ilim ve hikmet sahibi olan, zayıf ve mazlumlara sahip çıkmayı ve adaleti benimseyen Hazreti Musa Medyen’de bir süre kaldıktan sonra Mısır’a tekrar dönmüş ve Mevlâ Teâlâ’ya niyazı üzerine ağabeyi Harun kendisine vezir ve naib tayin edilmiştir.
Kaynaklar, Hazreti Musa’nın Medyen’e gidişinin genç yaşta olduğunu ittifakla belirtmekte, bazı kaynaklar ise peygamberliğin de -genel nakillerden farklı olarak- kırk yaşından önce lütfedildiğini kaydetmektedir. Bu itibarla, kendisinden üç (veya bir) yaş büyük olduğu belirtilen Hazreti Harun’un da yine genç yaşta vezir ve naib olarak nübüvvete nail olduğunu bir ihtimal olarak zikredebilmek mümkündür. Hazreti Harun’un, Hazreti Musa’ya vezir olmasından önceki hayatı hakkında malûmat sahibi olamasak da, Hazreti Musa’nın niyazının, onun kifayetli ve emin bir gençlik devresi geçirmiş bir kimse oluşuna bağlı geliştiğini saptayabilmek zor değildir.[17]
4- Hazreti Dâvûd ve Tâlût
Hazreti Dâvûd ve Tâlût da Kur’ân-ı Kerîm’de methedilen kimselerdendir. Her ikisinin methedildiği bağlam, Câlût ve ordusuyla Allah Teâlâ’nın rızası için cihâda girişmelerine ilişkindir. Söz konusu harp cereyan ettiğinde Hazreti Dâvûd ve Tâlût’un genç yaşta bulunduğuna dair tarihî malûmat dikkate alındığında, onların şecaat ve teslimiyetlerinin kıymeti çok daha iyi anlaşılmaktadır. İsrâilî kaynaklarda geçtiğine göre, Hazreti Dâvûd tahtı devralıp hükümdar peygamberler devrini genç bir yaşta başlatmıştır.[18]
5- Hazreti Lokman’ın Oğlu ve Zaman Üstü Nasihatler
Kur’ân-ı Kerîm’de, Hazreti Lokman’ın oğluna yönelik nasihatleri sıralanmış ve bu nasihatler hepimize teşmil kılınarak “tüm zamanların nasihatleri” olarak tensip buyurulmuştur. İlgili âyet-i kerîmeler, çocukların ve gençlerin her daim nasihate ihtiyacı olduğunu ve gelecek nesillere sahip çıkmamız, onları başıboş bırakmamamız gerektiği konusunda hiç şüphesiz yol gösterici bir öneme sahiptir.[19]
6- Hazreti Meryem: İffet Âbidesi, Tüm Zamanların Örnek Annesi
Evsafı ve Hazreti İsa’ya hamile kalışı, hamileliği esnasında şahit olduğu mucizeler Kur’ân-ı Kerîm’de detaylı bir şekilde anlatılmış olan Hazreti Meryem validemiz, bizlere iffeti yönüyle tüm zamanların örnek annesi olarak sunulmuştur. Onun bu örnekliğinde dikkat çeken husus; kıssa anlatılırken özellikle vurgulanmamış olsa da, kaynaklarımızdan öğrendiğimize göre, yaşadığı sürecin gençlik çağında vuku bulmuş olmasıdır. Onun iffetine yönelik metihler, gençliği dikkate alınarak değerlendirildiği takdirde daha da anlamlı olmaktadır.[20]
Gerek Hazreti Meryem’e gelen Hazreti Cebrail’in, gerekse Hazreti İbrahim ve Hazreti Lût’a gelen meleklerin evsafını beyan eden âyet-i kerîmelerde onların genç suretinde geldiğine yönelik işaretleri de; gençlik çağının önemi, makbuliyeti ve kıymetini anlatmaya yönelik işaretler olarak değerlendirebilmek mümkündür.[21]
7- Hazreti Yahyâ: Nefsine Hâkim, Sâlih Peygamber
Kur’ân-ı Kerîm’de adı anılan peygamberlerden olan Hazreti Yahya, istikameti ve ihlâsının yanı sıra çocukluk ve gençlik çağlarında takvayı esas alan bir hayat benimsemiş olmasıyla da bizler için mühim bir örnektir. [22]
8- Hazreti İsa
Hazreti İsa’nın 30 yaşında peygamber olduğu nakledilir. Annesi tarafından özenle yetiştirilmiş ve yüksek derecede terbiye kazanmış bir kimsedir. Gençlik devresi, davası ve mücadelesiyle geçmiş, risâletle müşerref kılınmasının ardından da pek çok mucizeyle desteklendiği tebliğ vazifesini yürütmüştür. 33 yaşında ref edilmiş olup kıyametten önce yeryüzüne inecektir.[23]
9- Kur’ân-ı Kerîm’in Tezkiye Ettiği Hazreti Âişe
Nûr Sûresi’nin 11. âyet-i kerimesinden başlayıp devam eden ve ifk hâdisesi bağlamında Hazreti Âişe validemizin masumiyetini deklare eden makta, hâdise vuku bulduğunda Hazreti Âişe’nin genç yaşta bulunmasından dolayı ayrıca mühimdir. Söz konusu hâdise esnasında onun 16 yaşında olduğuna dair birtakım rivayetler söz konusudur.[24]
10- Hazreti Üzeyir
Kur’ân-ı Kerîm’de açık bir şekilde yer alan mucizelerden biri de Hazreti Üzeyir’in öldürülüp uzun bir süre o hâl üzere bırakıldıktan sonra tekrar diriltilmesi hâdisesidir. Bu hâdise vaki olduğunda kendisinin genç yaşta bulunduğu, kaynaklarımızda kayıtlı bir husustur. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır, onun diriltildikten sonra Tevrat’ı baştan yazdığı ve bu vesileyle İsrailoğulları arasında saygınlık kazandığı vetirede genç yaşta olduğunu belirtmiş ve konunun gençlikle olan bağlantısına özellikle dikkat çekmiştir.[25]
Takva Duygusuna Sahip Gençlik Kıymetlidir
Kur’ân-ı Kerîm’de gençliğinden övgüyle bahsedilen zatların tamamının takva sahibi kimseler olduğu açıktır. Bu durum bizlere, gençliğin mücerret bir fazilet olmadığını, takva ile birleştiği takdirde Allah Teâlâ katında makbul bir vasıf olduğunu göstermektedir. Buna göre; takva hassasiyetine sahip gençlerin faziletli olduğu, yapacakları amellerin mükâfatının ve ecirlerinin bol olacağı ve kendilerine ihtiyarlıklarında da ihsanda bulunulacağı anlaşılmaktadır. Nitekim konuyla ilgili hadîs-i şerîflerin, ulema ve sulehanın beyanlarının ortak noktası da takvadır.
Gençlerle ilgili onca övücü beyanların sonunda, Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin, “Ümmetimin helâki, Kureyş’ten birkaç gencin ellerindedir”[26] hadîs-i şerîfini de unutmamak gerekir. Meshe uğrayan İsrâiloğulları’nın gençlerinin maymuna çevrildiğinin ifade buyurulmuş olması ve Hazreti İsa’ya cephe alan azgın kesimin genç bir kadrodan teşekkül etmiş olması da, gençliğin hangi şartlar muvacehesinde makbul olduğu konusunda mühim ayrıntılar olarak göz önüne alınmalıdır.[27]
Gençler, geleceğimizin teminatıdır. Bu sebeple, Kur’ân-ı Kerîm’de Müslüman bir nesil yetiştirmenin ehemmiyeti Hazreti İbrahim’in, “Ey Rabbimiz! Bizi Sana (samimiyetle) teslim olmuş kimseler kıl, zürriyetimizden de (yalnız) Sana teslim olmuş (Müslüman) bir ümmet (yetiştir).” duasıyla[28] açıklanmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de, gelecek nesillerin yetişmesiyle ilgili üzerinde durulan bir başka husus da, yetişecek nesillerin salih kimseler olarak yetiştirilmesidir. [29] Bir başka âyet-i kerîmede de, yetiştirilecek olan nesillerin, ahlâk yönünden temiz nesiller olmasına dikkat çekilmiştir.[30]
Dolayısıyla, maddî ve manevî açıdan refah seviyesi yüksek bir memleket ve ümmet fikri üzerinde duruyorsak, bu seviyeye şuurlu ve takva sahibi, ümmet bilincine sahip gençler yetiştirmekten başka bir şekilde erişilemeyeceğini de bilmemiz gerekir. Mevlâ Teâlâ bizlere, hangi yaşta ve hangi çağda olursa olsun; takva üzere, razı olduğu ve ilâhî beyan ile vurguladığı şekilde “gözbebeği”[31] mesabesinde nesiller nasip eylesin!
Dipnotlar:
[1] Yûsuf Sûresi, 22.
[2] Tîn Sûresi, 6’dan.
[3] Mahmud Ustaosmanoğlu, Kur’ân-ı Mecîd ve Tefsirli Meâl-i Âlî’si, Tevbe Sûresi 41. âyet-i kerîme tefsirli meâli.
[4] Atların methedildiği birden fazla âyet-i kerîme olmakla beraber, müfessirler Âl-i İmrân Sûresi’nin 14. âyet-i kerîmesini tefsir ederken atlarla gençler arasında misallendirme açısından bir alâka bulunduğunu belirtmişlerdir.
[5] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, Zehraveyn Yayınevi, İstanbul, 1992, c. 3, s. 96.
[6] Bu durum, Kur’ân-ı Kerîm’de Yûnus Sûresi’nin 83. âyet-i kerîmesinde ifade edilmektedir. Bkz. Ebü’l-Fidâ İsmail ibni Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, Çağrı Yayınları, İstanbul, c. 8, s. 3832-3834.
[7] Münâfikûn Sûresi, 1-8. Detaylı malûmat için bkz. Celâleddîn es-Süyûtî, Esbâbü’n-Nüzûl, trc. Abdülcelil Alpkıray, Semerkand Yayınları, İstanbul, 2016, 3. Baskı, s. 525-526.
[8] Müslüman mütefekkir ve sosyologlar arasında önemli bir yere sahip olan Seyyid Kutub, Yûnus Sûresi’nin 68. âyet-i kerîmesini tefsir ederken bu konuyla ilgili olarak şunları kaydetmiştir: “İnsanlar yaşlanırken, ihtiyarlar ve zayıf düşer. Çocuk, ihtiyar olan gücün genç bir güç ile değiştirilmesidir. Bu güç, Allah Teâlâ’nın dilediği şekilde yeryüzünü bayındır hâle getirmek ve hayatın devamı için zayıfların ve ihtiyarların yardımına koşmaya ilişkin fonksiyonunu icra etmek için devreye girer.” Bkz. Seyyid Kutub, Fî Zilâli’l-Kur’ân, 1977, Dâru’ş-Şurûk, Kâhire, c. 3, s. 1805-1806.
[9] Enbiyâ Sûresi, 60.
[10] Kehf Sûresi, 10.
[11] Kehf Sûresi, 60.
[12] Hazreti Mûsâ’nın Kıptîlerden birini öldürüp de Medyen yollarına düştüğünde genç yaşta bulunduğunu bilmekteyiz. Hazreti Musa’nın Medyen günleri ile ilgili detaylı malûmat için bkz. Abdullah Aydemir, İslâmî Kaynaklara Göre Peygamberler, TDV., Ankara, 1992, s. 130-131.
Hazreti Yûşa‘ın kimliği, şahsiyeti ve fazileti hakkında malûmat için bkz. M. Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, TDV., Ankara, 2013, c. 2, s. 121-122.
[13] Vâkıa Sûresi, 17.
[14] Bu konu, Neml Sûresi’nin 35. âyet-i kerimesinde yer almaktadır. Detaylı malûmat için bkz. Kurtubî, el-Câmi‘ li-Ahkâmi’l-Kur’ân, trc. Beşir Eryarsoy, Buruc Yayınları, İstanbul, 2002, c. 13, s. 175-176.
[15] Duhâ ve İnşirâh Sûrelerinin âyet-i kerîmelerinde Peygamber Efendimiz sallâllâhu aleyhi ve sellemin çocukluk devresine; Şûrâ Sûresi’nin 52. ve Kalem Sûresi’nin 4. âyet-i kerîmesinde ise, bi’setten önceki gençlik devresine atıf yapıldığı belirtilmektedir.
[16] Ebü’l-Hasen en-Nedvî, Kur’ân’da Adı Geçen Peygamberlerin Hayatı, Risâle Yayınları, İstanbul, 2005, s. 68-69.
[17] İbn Kesîr ve diğer bazı muteber tarihçiler, Hazreti Musa’nın bi’setinin 40 yaşındayken başladığı bilgisini verirken, bazıları ise 30 küsur yaşında olduğu bilgisini kaydetmektedirler. Onun gerek Medyen’e gidişi, gerek dönüşü hakkında malûmat ve gerekse de hayatı hakkında genel kronolojik veriler için bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Âyetler Işığında Peygamberler Tarihi, Ahsen Yayınları, İstanbul, 2003, s. 395.
[18] İlgili metihler; Bakara Sûresi’nin 250. ve Sa‘d Sûresi’nin 17. âyet-i kerîmesinde yer almaktadır.
[19] İlgili âyet-i kerîmeler, Lokman Sûresi’nin 12-19. âyet-i kerîmeleridir.
[20] Hazreti Meryem’in fazileti, Hazreti İsa’ya hamile kalışı ve devamında yaşananlar, Meryem Sûresi’nin 16-26. âyet-i kerîmeleri arasında ve devamındaki âyet-i kerîmelerde anlatılmaktadır. Nitekim Seyyid Kutub bu hususta şöyle bir anlatımda bulunmuştur:
“Bakire bir genç kız olarak bu tür sancılarla ilk kez tanışmanın şaşkınlığı içierisindedir. Karşı karşıya geldiği durum hakkında hiçbir ön bilgisi olmadığı gibi, kendisine en ufak bir yardımda bulunacak bir kimsesi de yoktur.” (Seyyid Kutub, Fî Zilâli’l-Kur’ân, c. 3, s. 2305-2307.)
[21] Hazreti İbrahim’e gelen meleklerin anlatıldığı kıssa için bkz. Hûd Sûresi’nin 69 ve 70. âyet-i kerîmelerini merkeze alan âyet-i kerîmeler. Hazreti Lût’un ve kendisine gelen meleklerin kıssası için bkz. Hicr Sûresi’nin 62 ve Kamer Sûresi’nin 37. âyet-i kerîmelerini merkeze alan âyet-i kerîmeler. Meleklerin genç suretinde geldiğine dair malûmat birçok tefsirde kayıtlı bulunmakla birlikte, kısa ve net açıklama için bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, Ensar Neşriyat, İstanbul, 1990, c. 4, s. 483.
[22] Meryem Sûresi’nin 12-15. âyet-i kerîmeleri, Hazreti Yahya’nın çocukluğundan itibaren takvayla bezeli üstün özelliklere sahip olduğunu ve gençliğini de aynı nezahet üzere geçirdiğinin beyanıdır. Onun hayatı, gençlik vetiresindeki icraatları ve bilhassa Hazreti İsa ile münasebeti hakkında detaylar için bkz. Muhammed Ali es-Sâbûnî, Âyetler Işığında Peygamberler Tarihi, s. 687-688; Ebü’l-Hasen en-Nedvî, Kur’ân’da Adı Geçen Peygamberlerin Hayatı, s. 79.
[23] M. Âsım Köksal, Peygamberler Tarihi, c. 2, s. 315 ve 334.
[24] Mustafa Fayda, “İfk Hâdisesi”, DİA, c. 21, s. 508.
[25] Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c. 2, s. 182.
[26] Buhârî, “Fiten”, 3.
[27] Bazı tefsirlerde A‘râf Sûresi, 163. âyet-i kerime, bazı tefsirlerde ise Mâide Sûresi 60. âyet-i kerîme tefsirinde yer alan bilgilere göre, İmam Katâde’den gelen mesh konulu rivâyet bu yöndedir. Bkz. Ali Arslan, Büyük Kur’ân Tefsiri, Arslan Yayınları, İstanbul, t.y., c. 4, s. 263-265. Rivâyetin metni için bkz. Ebü’l-Ferec Abdurrahman ibnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr fî İlmi’t-Tefsîr, trc. Abdülvehhab Öztürk, Kahraman Yayınları, İstanbul, 2009, c. 2, s. 87.
[28] Bakara Sûresi, 128’den.
[29] Ahkâf Sûresi, 15’ten.
[30] Âl-i İmrân Sûresi, 38.
[31] Furkân Sûresi, 74.
Cevapla