PKK ve Diğer Terör Örgütlerinin Karadeniz’de İşi Ne?

Doğu Ve Mezopotamya Menşeli Örgütün Mesudiye’de İşi Ne?

Yazı çok daha evvel hazırlanmışken, söz konusu eylemlerin bir daha görülmemesi üzerine, bir daha tekrar etmez temennîsiyle de beraber yayından vazgeçilmiş, olayların tekrarlanması üzerine ise -son bulur temennîsiyle beraber- yayını uygun görülmüştür

Terör örgütünün Karadeniz üzerine oynadığı oyun son kertede artık konuyla ilgili olan ya da olmayan herkesin haberdar olduğu bir durum haline gelmiştir. Örgütün, Karadeniz’in belli bölgelerine konuşlanma arzusu içerisinde Mesudiye’yi özellikle tercih etmiş olması ise irdelenmeye muhtaç, insanların özellikle merak ettikleri bir konudur. Daha önceleri terörle hiçbir şekilde gündeme gelmemiş olan ve çoklarının haritada yerini dahi bilmedikleri Karadeniz içlerindeki bu ilçe, ne olmuştur da, Mezopotamya’da yuvalanmış ve bütün amaçları doğu-güneydoğu üzerine yoğunlaşmış olan örgütün faaliyet alanı olarak seçtiği bir yer haline gelmiştir? Mesudiye tercihinin elbette birkaç sebebi olmalıdır. Bu sebeplerin bazıları göz önüne alındığında, bilhassa günümüzde ilçeye geri dönmeleri durumunda sığmayacak kadar önemli bir nüfus yoğunluğu teşkil eden gurbetçi Mesudiyeli hemşerilerimizin de bu olumsuz etkenlerde pay sahibi oldukları bir gerçektir.

Örgütün Karadeniz Bölgesine Yerleşme ve Yayılma Arzusu

Örgütün hareket tarzı, biraz daha yakından bakıldığında, tarihte ve günümüzde farklı ülkelerde huruç etmiş örgütlerin hareket tarzıyla benzeşmektedir. Lokal bir bölgede kalmak yerine genişlemek, aynı alt yapıyı kullanan unsurları saflarına katarak tabanını genişletmek, dar bölgede faaliyet göstermek yerine, yayılımı tercih etmek; hemen bütün terör örgütlerinin ortak özelliklerindendir. Üzerinde durduğumuz örgütün de özellikle son birkaç senedir bu anlayışı tercih ettiği gözlenmektedir.

Karadeniz’de zayıf olmaları ve Karadenizlilerin milli reflekslerinin ziyadesiyle sağlam oluşu, onları Karadeniz tercihine zorlayan sebeplerin başında gelmektedir. 2009 ve öncesinde Trabzon’da baş göstermiş olan TAYAD eylemleri[1], ileriki zamanda gerçekleştirilecek yayılımın yoklamaları, ön hazırlıkları ve ayak sesleriydi belli ki… Trabzon, bu imtihandan başarıyla çıkmışsa da, üniversite ve burada kümelenmiş özellikle radikal sol tandanslı öğrencilerin, bu akımın sürekliliğini sağlamayı belli ölçüde başarabildikleri de söylenebilir.

Karadeniz’deki Ateist-Marksist Damar

Her ne kadar Millîyetçi-Mukaddesatçı anlayış ön planda olsa da, Karadeniz’de de tıpkı diğer bölgelerdeki gibi, Marksizm eksenli belli bir kitle varlığını bugün de sürdürmektedir.[2] Örgüt, tabanını coğrafî bölge farkı gözetmeksizin, temel ideolojisine mensup bu kesime doğru genişletmeyi hedef edinmiş ve son dönemdeki gelişmeler dikkate alındığında, bu politikasında kısmen de olsa sonuç alabilmiştir. Asalak bir böcek edasıyla bu tabanı kullanmaya devam eden yapı, şiddet yanlısı eylemlere karşı olanlara dahi kendisini, şirin görünme siyasetiyle nüfuz ederek kabullendirmeyi de başarabilmiştir. Bahsettiğimiz ideolojik birliktelik artık gelinen noktada, bomba yüklü araçlarla gerçekleştirilen saldırıları dahi tolere edebilecek bir algı seviyesine kadar yükselmiştir.

Etnisiteye Bağlı İdeolojik Ağırlık ve Kürtçülüğe Paralel Evirilen Radikal Solculuk

Üzerine konuşmakta olduğumuz örgüt bir yandan tabanını aynı ideolojiyi kullanarak- Karadeniz bölgesinde genişletmeye çabalarken, diğer yandan etnisite yoluyla Gürcülük, Hemşinlik, Lom ve Lazlık üzerine kurulu düşünce ve ideolojilerini bir tür ‘’hareket’’e dönüştürmek isteyenler de, bu örgütün ‘’mücadele’’ olarak değerlendirdikleri hareket tarzından ve kimliğinden beslenmeyi tercih etmektedirler. Bahsi geçen akımların birbirlerini besleyen tavrı, Karadeniz’de kısmen de olsa, ‘’kürtçülük’’ anlayışının hem ideolojik hem de siyasal boyutunun önce tolere edilmesi, bunu müteakiben belli bir noktaya kadar mazur karşılanması, bundan bir seviye daha ileri taşındığında ise muhafaza ve müdafaa edilme neticesini doğurmuştur. Bu kazanım sebebiyle bölgede hem kürtçülüğe karşı müsamahayı da aşan bir hoşgörü ve yer yer destek, hem de bölgede varlığına dikkat çekmiş olduğumuz radikal solun, iyiden iyiye güç kazanması söz konusu olmuştur.

Mesudiye Tercihinin Sebepleri Üzerine

Örgütün özellikle Mesudiye etrafında konuşlanmış olmasının sebeplerinin başında, bu ilçenin Tokat-Sivas-Ordu-Giresun kavşağında bir geçiş bölgesi niteliğine sahip bulunması gelmektedir. Öne çıkan bir diğer husus ise bölgede vaktiyle DHKP/C ve bir dönem faaliyet göstermiş, Marksist-Leninist ideolojileri benimsemiş alt yapının, varlığını flu da olsa hâlen sürdürmesidir. Örgüt, ideolojik geçişkenlikten istifadeyle, bu zeminden beslenme konusunda belli ölçüde sonuç alabilmektedir.[3]

Bölgede vaktiyle görülmüş olan anarşist hareketlilik Mesudiye’de pek gözlemlenmemişse de, ilçe, bugünkü tenhalığı, nüfus yoğunluğunun azlığı, terk edilmiş köyleriyle terör yuvalanmasına adeta davetiye çıkarır bir vaziyettedir. İlçemiz, baharın girişiyle birlikte akın etmeye başlayan, okulların kapanmasıyla birlikte pik yapan dönemsel/mevsimsel/yazlıkçı dönüşüyle nüfusunu her ne kadar ikiye hatta üçe katlasa da, yıl boyunca ikamet edenler referans alındığında, toprak olarak en büyük ilçelerinden biri bulunduğu Ordu’nun, nüfus ve nüfus yoğunluğu bakımından en küçük ilçesi konumundadır.[4]

Mesudiye tercihini etkileyen faktörlerden bir diğeri de, ilçenin râkımı ve arazi şartlarının çetin oluşudur. Bu arazi şartları, köylerin terk edilmişliğiyle birleştiğinde, terör unsurlarının saklanması için uygun bir zemine dönüşmekte, yükselti ve engebenin ayrıca bitki örtüsünün örgütün tecrübeli olduğu doğu-güneydoğu şartlarıyla benzeşmesi bu zemini daha da pekiştirmektedir.

Tarihsel Faktörler ve Tarihi Etkenler

Yol haritası ve yöntemleri üzerinde durduğumuz örgütün, Ermenilerin hesabına çalıştığı, Ermenilerin eski topraklarını yeniden onların hanesine geçirme politikası güttüğü bugün artık açıkça ortaya çıkmış durumdadır. Hareketin gerek siyasal yönü, gerekse de anarşi yönü, bu gayeyi olanca çıplaklığıyla ortaya sermiştir.

Mesudiye bölgesi de Doğu-Güneydoğuda Ermeni tehcirinin yaşandığı dönemde, Rum tehcirine tanıklık etmiş bir bölgedir. Bölgede, Rumlara ait pek çok yerleşim yeri ve kilise, dinî yapı yer almaktadır. Herkesin elbette ki memleketine hasret duyma gibi insanî bir hakkı vardır. Bu hakkın sınırlarını çizecek olan ve herkesin saygı duyması gereken husus ise hukukî kararlardır. Hukukî karar alınarak idarî ve siyasî açıdan gerçekleştirilmiş olan nüfus mübadelesi ve dönüşümün ideolojik saiklerle iptaline ve söz konusu toprakların yeniden ele geçirilmesine yönelik bir anlayışın karşı konulması gereken bir tehlike olarak addedilmesi ise pek tabiidir.

Bu projeler muhtemeldir ki, doğu ve güneydoğu coğrafyasında Ermenilerin ileriye dönük planlarına benzer şekilde Rumların, Mesudiye’yi de içine alan coğrafyada benzer bir planını kapsamaktadır. Konunun paralel ideolojiler yoluyla beynelmilel azınlıkların hakları üzerinden geliştirilmesiyle siyasî ve anarşist faaliyetlerin uluslararası siyasette hak sahibi olarak değerlendirilebilmesi hedeflenmiş görünmektedir.

Mesudiye Halkının Silahlanma Şeklinde Ortaya Çıkmış Aksülameli

Mesudiye halkı, gerek hâlâ bölgede yaşayan gerekse de bölge dışına muhtelif sebeplerle göç etmiş kesimleriyle beraber, geleneklerine ve özellikle de toprağına sıkı sıkıya bağlı, son derece vatanperver bir halktır. Gurbettekilerin en güçlü duygusal bağı, köyleriyle kurulmuş durumdadır. Köy türküleri, oradaki anılar, köylerinin resimlerinden oluşan slayt gösterileri ya da video türünden görseller, onların hemen her gün haşır-neşir oldukları olgulardır. Toprakla bütünleşmiş ve asırlardan beridir başa bağlı bir toplum olarak gelişmiş bu halktan, radikal sol anlayışlara sahip olanları da dahil, anarşist-bölücü yapılanmalara olumlu bakmaları beklenemez. Bu başa bağlılık ve toprakla tümleşik duygusal bağ onları, birlik ve beraberliğe kastetmeyi amaçlayan faaliyetlere karşı silahlanmaktan bile çok daha fazlasını yapmaya itebilecek güçtedir.

Bölgedeki düşünce yapıları daha çok, derinliği olmayan, sloganik ve propagandaya bağlı gelişmiş olan sığ düşünce yapılarıdır. Mustafa Kemal’in hâlâ güçlü bir siyasî figür olduğu, İsmet Paşa’nın, ölümünün üzerinden seneler geçmiş olmasına rağmen hâlâ hatrı sayılır biri olduğu, hakeza Ecevit’in dahi bilhassa ‘Köykent Projesi’ vesilesiyle bayraklaşmış bir şahsiyet olduğu bölgede, bütün bu sevgilerle Recep Tayyip Erdoğan sevgisinin aynı gönüllerde harmanlanmış biçimde bir arada bulunabilmesi, belli bir ideolojik derinlik bulunmadığının önemli bir göstergesi olsa gerektir.

Bölgeyi yoklayanlar, küçük bir azınlık üzerinden geniş bir destek bulabileceklerini düşünmüşseler de, belli ki hesap edemedikleri birçok faktör söz konusudur. Genel olarak masada planlanıp pratiğini, projeyi hazırlayanlardan farklı kimselerin yürütüyor olması, söz konusu örgütsel yapılanmaların muhtemelen en büyük handikaplarındandır.

Biz inanıyoruz ki; bu oyunu Karadeniz’de oynamak isteyenler herhangi bir sonuç almayacak, belki bir-iki yoklamanın ardından vazgeçmek durumunda kalacaklardır. Devletin, açılım adıyla mı olur yoksa başka bir söylem ile mi olur burası mühim değil, bir tür seferberlik başlatarak bölgeyi yeniden mamur etme konusunda girişimlerde bulunması, bilhassa da eğitim vb. faaliyetlerle ciddî şekilde desteklemesi elzemdir. Çok geç kalınmadan bu girişimlerde bulunulur ve çalışmalar da özverili bir şekilde yürütülürse, Karadeniz tarih boyunca olduğu gibi, tarihin bundan sonraki kesitinde de önemli bir denge unsuru olarak bu ülkenin en önemli güvenlik surları ve istinat duvarlarından biri olmaya devam edecektir…


Dipnotlar

[1] Trabzon’da bu tür eylemlerin evvela 6 Nisan 2005’te TAYAD (Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Yardımlaşma Derneği)’nin gerçekleştirdiğini görüyor, bu gösteriyi toplumun, eylemcileri linç etme derecesine varmış olan tepkisiyle karşıladığını hatırlıyoruz. Bundan sonra Trabzon üzerindeki manipülasyon (10 ve 12 Nisan 2005’te tekrarlanan benzer hadiselerle) devam etmiş, yoklamalar birbirini takip etmiştir. Trabzon bu hadiselerden sonra, 5 Şubat 2006’daki Rahip Andrea Santoro cinayetiyle yeniden gündeme oturmuştur. Bu esasında, ilimizdeki misyonerlik faaliyetlerinin de yoğun bir şekilde gündeme gelmesini sağlamıştı; fakat bu konuda özverili davranılmamış ve tartışmaların aktüalitesini kaybetmesiyle birlikte konular rafa kaldırılmıştır. MHP Trabzon il binasına bomba konulması, adeta olay çıkması için Trabzonspor’a Avrupa kupalarında sürekli Rum rakiplerin çık(artıl)ması, Dink cinayetiyle bu ilimiz arasında bağlantı kurulması, konuyla ilgili olarak yazılabilecek birçok şeyden yalnızca birkaçıdır…

[2] Karadeniz Solculuğu: Karadeniz bölgemizde de resmî ideoloji (Kemalizm) etkisiyle sol görüşlü belli bir kesim siyasî yelpazedeki konumunu her dönem korumuştur. Özellikle 12 Eylül darbesine kadar bu durum böyle sürmüş, darbeden sonra kurgulanan siyasi konjonktürde bu coğrafyada sol, her geçen gün biraz daha zayıflamıştır. Ordu, Giresun, Trabzon ve Karadeniz’in diğer illerinde bu alandaki istatistikler hep bu minvalde gözlemlenmiştir. Bunun tek istisnası; Artvin’dir. Artvin’deki sol yapılanma varlığını, iniş ve çıkışlarla da olsa kuvvetli bir şekilde sağlayabilmiştir. Artvin’deki sol yapılanma bu gücünü hiç şüphesiz; Laz, Hemşin, Rum ve Gürcü kimliklerini canlı tutmaya çalışan, diriliğini muhafaza eden ve iyi de çalışmakta olan ideolojik gruplara borçludur. Hülâsa Karadeniz’de, ‘Türk Solu’ olarak takdim edebileceğimiz Sosyal Demokratların yanı sıra, ideolojilerini etnisite üzerine kurmuş ideolojik gruplar yer almaktadır. Hatta bu grupların Türkiye’ye aidiyet probleminin bugün dahi devam ettiğini söylemek, hata olmayacaktır. Ahmet Kaya, Volkan Konak, Kazım Koyuncu gibi müzisyenler, ideolojik olarak üzerinde durduğumuz noktada duran kesimlerin son derece kıymet verdikleri şahsiyetlerdir.

Ayrıca, THKP/C’nin 1972’de Ordu’da etkin olduğunu fakat daha sonra 2 İngiliz ve 1 Kanadalı teknisyeni kaçırmaları sebebiyle ayrılmak zorunda kaldıkları bilgisi ve THKP/C’nin etkili isimlerinden Mahir Çayan ve beraberindeki teröristlerin Reşadiye’ye yakın Kızıldere (bugünkü adıyla Ataköy) mevkiinde öldürüldüğü haberi de bu ideolojik geçişkenlik bağlamında mutlaka hatırlanmalıdır.

[3] Örgütün bölgede daha evvel gerçekleştirmiş olduğu saldırılara ve haber unsuru olduğu başlıklara şöyle bir göz atacak olursak;
– 26 Mayıs 1997 – Tokat Kurtuluş Un Fabrikası’nı basan bir grup PKK’lı 3 kişiyi öldürdü.
– 14 Ekim 1997 – Görevden dönen güvenlik güçlerine düzenlenen saldırıda 1 astsubay ile 3 er şehit olmuştu. Çatışmada 3 asker de yaralanmıştı.
– 4 Ocak 1999 – Tokat’ın Almus ilçesinde güvenlik güçleriyle teröristler arasında çıkan çatışmada 1 terörist ölü ele geçirildi.
– 10 Mart 1999 – Tokat kırsalında yaşanan çatışmada TİKKO örgütünün üst düzey üç yöneticisi ölü olarak ele geçirildi.
– 20 Temmuz 1999 – Tokat kırsalında “Dur” ihtarına uymayan bir grup teröristle jandarma arasında çatışma çıktı. Çatışmada iki terörist öldürüldü.
– 12 Temmuz 2001 – Sazak Köyü yakınında sürdürülen operasyonda da terör örgütü TKP-ML TİKKO üyesi bir kişi öldürüldü.
– 21 Mart 2002 – Ordu’nun Ünye ilçesi kırsal alanında düzenlenen operasyonda DHKP/C örgütü üyesi oldukları öne sürülen 3 terörist öldürüldü.
– 19 Haziran 2002 – Ordu’nun Mesudiye İlçesi kırsal alanında güvenlik güçleri ile TİKKO üyesi teröristler arasında çatışma çıktı. Teröristler, ormanlık alana kaçarak izlerini kaybettirirken, teröristlere ait silah ve cephane ele geçirildi.
– 5 Kasım 2003 – Tokat ve Bingöl’de PKK üyesi teröristlerle girilen çatışmada iki terörist öldürüldü, ikisi de yaralı olarak ele geçirildi. Çatışmada bir jandarma eri şehit oldu.
– 30 Eylül 2004 – Tokat merkeze bağlı Yağmurlu beldesi yakınlarında DHKP-C örgütü üyesi teröristlerle çıkan çatışma sonucunda 4 terörist öldürüldü, 1 asker şehit oldu.

Örgütlerin Bölgedeki İşbirliği

– Tokat’ın özellikle Reşadiye, Niksar, Almus ilçeleri ile Sivas, Ordu ve Giresun bölgeleri arasındaki kırsal kesimde bir dönem terör örgütü DHKP/C ve TKP-ML TİKKO örgütü mensupları çeşitli eylemlerde bulundu.
– Sol örgütler ile PKK üyeleri burada birlikte hareket ettiği, yakalanan teröristlerin ifadeleri ve ele geçirilen fotoğraf ile dokümanlarla belgelendiği bildirilmişti. http://www.ntv.com.tr/turkiye/tokatta-gecmiste-yasanan-catismalar,llrzkTxWfU-9C6kJ5PZJAQ (çevrim içi, 22 Ocak 2017)
– Tolga Şardan imzasıyla, Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanmış raporun değerlendirildiği analizde; Tokat, Sivas, Giresun, Ordu, Gümüşhane ve Amasya bölgesindeki terör faaliyetleri genişçe yer alıyor. Bkz. http://www.milliyet.com.tr/1998/07/22/haber/hab01.html (çevrim içi, 22 Ocak 2017)
– Enis Berberoğlu’nun Hürriyet’teki haberinde, PKK’nın diğer örgütlerle Artvin’e kadar varan bölgede yaptığı işbirliğine dair detaylı bir analiz yer alıyor. Bkz. http://www.hurriyet.com.tr/istanbulun-provasi-tokatta-yapildi-39068446 (çevrim içi, 22 Ocak 2017)

[4] Bahsettiğimiz verilerden bir kısmını zikretmek gerekirse:
-Râkım: 1308 (1313/Akkuş, 1120/Gürgentepe); Yüzölçümü: 1180km² (262000/Ulubey en büyük ilçe); Nüfus: 15.759; Yoğunluk= 13 kişidir.  http://www.yerelnet.org.tr/iller/il_ilce_koordinat.php?iladi=ORDU (çevrim içi, 22 Ocak 2017)

Yücel Karakoç
Musellem.net yazarı, yazı işleri...