İlmihâl Üzerine

İlmihâl  kitaplarından aşina  olduğumuz bu tabir, kişinin içinde bulunduğu hâl gereği sahip olduğu ya da olması gerektiği ilme işaret etmektedir.

İmam Serahsi merhum (Hicri 400) bir kitabında bir  nakil ile  şöyle söylüyor..

“İlmin en hayırlısı İlmihâldir. Amelin en hayırlısı ise hâli muhafaza etmektir. “ [1]

Bin yıl kadar  önce  yaşamış bulunan İmam Serahsi‘nin İlmihâl tabirini  “Söylendiğine göre” ibaresi ile aktarması, bu ifadenin daha  öncelerde kullanıldığına işaret  etmektedir ki bu da  İlmihal mefhumunun bin yıldan daha  fazla  süredir müslümanların kullandığı bir tabir  olduğunu gösterir.

İmam Serahsi (k.s) bu nakin şerhini yaparken şöyle buyuruyor :    Hacca giden birinin Hacc ile  ilgili hükümleri bilmesi gerekir. Zekat verecek olanın zekat hükümlerini bilmesi gerekir. Namaz kılacak kimsenin namazın hükümlerini bilmesi gerekir. Ticaret yapacak olan kimsenin ticaret ile ilgili hükümleri bilmesi gerekir.

İşte insanın içinde bulunduğu  hâl gereğince bilmesi gereken ilimleri en güzel ifade eden açıklama..

İmam Azam Ebu Hanife Hz fıkhın tanımı olarak ; Kişinin lehine ve aleyhine olan hükümleri bilmesidir  buyuruyor.. Yani bir kimse  içinde bulunduğu hâl gereği yaptıklarının ya da  yapacaklarının sonucunda  mahşer  günü, Huzuru İlahi’de nasıl bir  muamele  görür? Ne  yaparsa ve neye inanırsa bu onun lehine  olur, ne  yaparsa ve neye inanırsa bu  onun aleyhine  olur, bunları bilmesidir  fıkıh.

Yaşamın her türlü alanını  kapsayan ve  ilgilendiren fıkıh tabiri doğaldır ki kolayca hazmedilebilecek türden bir ilim değildir.  Hayattan fıkha, yaşam tarzından fıkha, itikattan fıkha, düşünceden fıkha vb. yollar vardır..  Bu  yollaın tamamını  herkesin bilmesi beklenemez. Eğer  böyle  bir  olgunun meydana  gelmesini  savunuyorsak, her bireyin bir  fıkıh  alimi  olmasını istiyoruz  demektir ki, hiçbir ilimde mümkün olamayacak bu durum, fıkıh ilmi içinde  asla  mümkün değildir.   İşte adeta  bu sorunun çözümü  olarak  ortaya  çıkmış bulunan  İlmihâl, herkesin fıkıhtan -en azından- bilmesi gerektiği kadarını ifade eder. Herkesin bilmesi  gereken itikad, teharet ve namaz  mevzuları bunlar  arasında  gösterilebilir..  (Dikkat  edilirse ilmihâl kitaplarıda bu sıralamaya sahiptir)

İlmihâl terkibi her ne  kadar 10.yy a  kadar  eskilere  dayansada 15. yy’a  kadar  bir  ana  başlık olarak kullanılmamıştır.  İlmihal başlığı altında  bir  kitap  haline  gelmesi Mızraklı İlmihal ile  gerçekleşmiştir. Bu döneme  kadar  Ebu Leys Semarkandi Hz (Mukaddimetussalah) gibi çeşitli mevzularda  mukaddimeler  yazılmıştır. Bunlar  ilmihâl  olarak  düşünülebilirsede, ilmihâl başlığı ve  günümüzdeki  klasik  içerik  sralamasına sahip değildir..  Nurul  İzah bu konuda 17.yy’da yazılmış en  kapsamlı  eserlerden  birisi olarak, kalsik  ilmihal  sıralmasına  sahiptir..

İnsanların  kaynaklar  gösterilerek neye nasıl inanıp, ne ile  nasıl amel  edileceğini öğrenmesi için yazılmış ve yazılmakta  olan kitaplara  karşı bir  tavır almak, bidattir  gibi  alakasız ifadelerle  yaftalamak ne  kadar mantıklıdır sizin yorumlarınıza  havale ediyorum. Eskiden şifahi olarak, bir hocaefendiden dinleyerek, kültürün verdiği  öğretilerle  bilinen  “Her mümine ilim öğrenmek farzdır” Hadis-i Şerif’inin işaret ettiği ilimlerin  şimdi  kitaplardan  öğrenilmesinde  ne sakınca vardır ?

Salih Kartal  –  17-08-2012


 

[1] Bu kıymetli naklin manası  üzerine yapılabilecek birçok çıkarımlar  mevcuttur.  Ayrıca  konuşulabilir,  ancak konumuzla  alakası olmayan  kısmına  dair  sadece  şunu söyleyip geçmek istiyorum : Naklin ikinci kısmı “En büyük keramet İstikamettir” sözü ile  paraleldir. Şöyle ki; kişi  güzel hasletlere  sahip olabilir, Hak yolu bulabilir, doğru yol üzerinde bulunabilir.  Ancak  “İtibar son nefesedir” kaidesi gereğince asıl amaç bu yolu bulmak değil, bu yolda  sabit kalabilmektir..  Günde  sadece  vakit  namazlarında  40 defa  okumamız emredilen Fatiha Suresi’nde ” Ayaklarımızı sabit kıl” diye yalvarmamızda bu hikmetin gereği olsa gerek..

Salih Kartal
Musellem.net kurucu yazar...