Allâmelik Yerine Başmüfsidliğe Evrilişin Muasır Timsali: Hüseyin Atay

Öyle bir zât ki, biyografisinin[1] ilk paragraflarını okuduğunuzda, cümle âlimlerin hürmet ettiği, karşısında edep durduğu bu zamanın en büyük Allâmelerinden… En okkalı icazet silsilelerinin köşe başı, Fatih Dersiamlarının 21.yy. şubesi, ilimde adeta bir köşe taşı… Sanırsınız ki konumu, Emin Saraç hocamızın konumu gibi, alimlerin, hocaların uğrak yeri… Ama durum hiç de böyle değil… Hüseyin Atay, şüphesiz ilk olmadığı gibi son da değil… Tarihte Atay’la beraber bu kaderi paylaşmış pek çok âlim var…

Ailesinde Meşâyıh’tan, Ulemâ’dan ilim-irşâd tarihine damga vurmuş isimler var. Gümülcineli Mustafa Efendi, Mustafa Asım Efendi, Hacı Hasip Efendi, Yusuf Ziya Karal Hocaefendi gibi âlimlerden okumuş, mükâtebe yoluyla da olsa Allâme Muhammed Zâhid el-Kevserî’den icâzetli, bir hoca efendiden işittiğim kadarıyla Şeyhü’l-İslâm Mustafa Sabri Efendi[2] ve Ali Haydar Ahıskavî Hazretlerinden de ders okumuş birisi.

Prof. Dr. Hüseyin Atay kendileriyle yapılmış olan bir söyleşide, Ali Haydar (Ahıskavî) Efendi ve Hacı Mahmud Efendi (el-Ufî) Hazretleriyle alakalı olarak şöyle diyor;

“Biz Emin’le (Emin Saraç Hocamızı kastediyor) Ali Haydar Efendi’den okurken o bize çok önem verirdi ve biz geldiğimizde müridlerine ders çalışmalarını söyleyip onları bırakır, bizimle özel olarak ilgilenirdi. Biz Bağdat’a gittikten sonra, Mahmud (Hacı Mahmud Efendi’yi kastediyor) Ali Haydar Efendi’nin yanına gelmiş, okumuş. Ali Haydar Efendi bize tarîkatten bahsetmezdi…’’

Prof. Dr. Atay burada açıktır ki Hacı Mahmud Efendi’nin tasavvufî yönüne daha doğrusu Ali Haydar Efendiyle Mahmud Efendi Hazretlerinin tasavvufi münasebetine vurgu yapıyor. Tam bu noktada Hüseyin Atay tasavvuf üzerine çalışmış olsaydı acaba durumu böyle olur muydu diye sormadan edemiyor insan…

Emin Saraç Hocamızın da zaman zaman kendileriyle yapılmış mülakatlarda Hüseyin Atay ismini zikrettiğini okumuşuzdur. Emin Saraç hocaefendiye sormak lazım esasında Hüseyin Atay’ın bu durumu hakkındaki değerlendirmesini.

Hüseyin Atay’ın bir de yurt dışı tahsili var ki ona da muhakkak temas etmek gerekiyor. Dönemin önemli ilim merkezlerinde, önemli âlimlerden okuma imkânı bulmuş. Bu konuda arama motorları yardımcı olacaktır sizlere…

Rize’den İstanbul Medreselerine, Bağdat İlâhiyat Fakültesinden Chicago – Harvard Üniversitelerine, Yurt İçinden Yurt Dışında muhtelif Üniversitelerde öğretim üyeliğine kadar birçok kurumda muhtelif vazifeler almış, bu yıl itibariyle seksen dört yaşını doldurmuş, Arapçanın yanı sıra İbranice de bilen bir zâttan bahsediyoruz.

Bu zât bugün, Türkiye’de yuvalanmış, Ankara İlâhiyat’ta asalak vaziyette barınıp diğer fakültelere sıçramış Neo-M’utezilî damarın, mealci taifenin İmamı/öncüsü konumunda. Süleyman Ateş ve Yaşar Nuri Öztürk’ten Bayraktar Bayraklı’ya, Mustafa İslamoğlu’na, bugün Neo-Mübtedî’ zümrenin hepsi için.

  • Kadere İmânın İmân şartı olmadığı,
  • Allah Teala Cüz’iyyâtı dolayısıyla kulların imtihana konu olan fiilleri önceden bilemeyeceği,
  • İsâ’nın öldüğü dolayısıyla nüzûlü gibi bir konunun söz konusu olmayacağı,
  • Nüzûli İsâ Aleyhisselâm konusu yanında diğer kıyamet alametlerinin hurafeden / Hıristiyan Mitolojisinden İslâmiyet’e bulaştırılmış hususlardan ibaret olduğu ilh. yönündeki görüşlerini yakinen biliyoruz. Bir çırpıda sıralamış olduğumuz bu hususların yanına, İslâmî İlimlerin her alanında çokça batıl görüş ve yorumlarını eklemek suretiyle bu listeyi, sayfalar boyunca uzatabilmemiz mümkündür.

Araştırmalarımda ismini zikretmiş olduğumuz bu zâtlardan icâzet alıp almadığına dair bir şey göremedim. Eğer icâzet almışsa, bu icâzetlerin sonraki nesillere nakli muhakkak önemli bir mes’eledir. Yaşı epey olmuştur ama kim bilir belki de yarın bütün görüşlerinden dönüp 1950’li yılların başına[3] kadar taşımış olduğu kimliğine rücû eder…

Hepimiz için şüphesiz bir ibret tablosudur… Tevarüs etmiş olduğu ilme sadık kalıp bunu geleneğe bağlı bir şekilde sürdürerek allâmeliğe evirilecek, bugün belki de ‘’ALLÂME’’ olarak anılacak, muasır ulemanın en büyüklerinden sayılabilecek bir âlim konumunda bulunacakken, ne hazindir ki tipik bir mirasyedi misali ‘’başmüfsidlik’’ gibi bir konumda bulunuyor.


Dipnotlar:

[1] Hayat hikayesi, çalışmaları ve eserleri için bkz. http://huseyinatay.com/Hakkinda.aspx

[2] Bilgiyi aldığımız hoca efendi, Şeyhü’l-İslâm Mustafa Sabri Efendi ismini yanlış hatırladı gibi geldi. Zira hiçbir söyleşide ve Hüseyin Atay biyografilerinde böyle bir münasebetten bahsedilmiyor.

[3] Prof. Dr. Hüseyin Atay’ın 26 Kasım 1956’da Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi İslâm Felsefesi Bölümüne asistan olarak girdiği ve 1960 yılında; ‘’Kur’ân’a Göre İman Esasları’’ isimli yüksek lisans tez çalışmasını bitirdiği beyan ediliyor. Bu tür görüşlerinden ümmet, ilk kez bu tez vesilesiyle haberdar olmuş. Biz de naçizane, bu tez öncesinde herhangi bir kırılma yaşamadığını düşünüp böylece hüsn-i zan ederek bu tarihi kabaca bu şekilde belirlemeyi uygun gördük.

Yücel Karakoç
Musellem.net yazarı, yazı işleri...