Üç Cambaz, Bir Sahne; Seyirci Müslüman, Malzeme Din – 2

Tarihi perspektiften bakıldığında bugün ki anlamda mezheplerin, (ister itikadi ister ameli olsun) isim olarak varlığından bahsetmek mümkün değildir. Ancak bu mezheplerin kökleri Peygamber ve Sahabe’ye bağlıdır. Bu anlayış ameli mezhepler için geçerlidir. İtikadi boyutun irdelendiği mezhepler için aynı şey söylenemez. Çünkü İslam’ın getirdiği inanç, tek ve değişim kabul etmez formdadır. Bu bakımdan İslam’daki mevcut itikadi mezheplerin hepsini İslam itikadı gibi göstermek, Peygamber ve Sahabenin farklı inançları aynı anda göğüslerinde taşıdığını gösterir. Bu da eşyanın tabiatına aykırıdır. Dolayısıyla inanç ilkeleri ve çerçevesi Peygamber tarafından konulan tek anlayış olmalıdır ki sahih İslam anlayışı da budur.

Mezhep isimlendirmesi sonraki yıllarda meydana gelen bir vakıa olduğunu söylemiştik. Şimdi sorulması gereken soru şudur; itikadi mezhep olarak gün yüzüne çıkan mezheplerin hangisi Peygamber ve Sahabelerin itikadı idi?  Burada her mezhebin inancını irdelemek, yazının amacı dışına çıkmasına sebep olacaktır. Bu yüzden biz kısaca şunu söyleyelim: Hakem olayının reddi, hakemleri ve onların görüşlerini kabul edenlerin tekfir edilmesi, büyük günah işleyenlerin tekfir edilmesi gibi ilkeler, Hariciler olarak bilinen grup tarafından dillendirilmiş, bu uğurda birçok suçsuz insan öldürülmüştür. Modern dünyada ise, IŞİD ve bir takım selefi gruplar, Müslümanları tekfir etmekle ortaya çıkarlar. Bunun yanı sıra itikâdî alana dahi girmeyen konularda da tekfir etmekten geri durmazlar. Buna ‘’Uydurulan dinden, İndirilen dine’’ sloganıyla Müslümanları tekfir edenleri de eklemek de hiçbir sakınca yok. Bu inanç ve yapı Peygamberin ve Sahabelerin inancıyla asla bağdaşmaz.

Sahabeleri tekfir etmek, onlara la’net okumak, sövmek, Aişe (r.anha) annemize – ayete rağmen- kötü iş isnad etmek, Kur’an’ın muharref olduğuna inanmak (bir kısım Şii), Peygamber ve Sahabenin itikadı değildir. Böyle bir anlayışın İslam itikadıyla bağdaşmadığı kesin. Buna ek olarak, imametin nas ile belirlenmesi ve 12 İmam’ın masum (günahtan beri) olarak takdim edilişi İslam normlarıyla nasıl bağdaştırılabilir? Şia dünyasında çok önemli bir yeri ve değeri olan Humeyni’nin zihin dünyasını öğrenmek, bize Şia hakkında önemli bilgiler sunacaktır. Sitemizde bulunan bu yazıyı[1] okumanız, konuyu daha iyi anlamanıza yardımcı olacaktır.

Allah’a mekân nispet etmek, müteşabih ayetlerde geçen bir takım lafızları zahiri üzere bırakıp Allah’ı yaratılmışlara benzetmek, İslam itikadı değildir. Mücessime ve Müşebbihe anlayış, Peygamber ve Sahabe anlayışı olamaz. ‘’O’nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.’’[2] Ayeti muhkem ayet olup, müteşabih ayetler bu ayet bağlamında anlaşılmalıdır.

İslam’ın anlaşılmasını beş esasa indirgeyerek anlama çabasında olan ve akılcı bir yol izleyen Mu’tezile, kulun kendi fiillerini yaratmasını[3] savunan bir mezhep olmasının yanında, Allah’ın sıfatlarını inkâr etmesi, büyük günah işleyenlerin tevbe etmeden ölmesi doğrultusunda ebedi cehennemde kalması, Kur’an’ın mahlûk olması, şefaatin sadece cennette bulunanlar için geçerli olması[4], Allah’ın iyi olanı yaratmasının vacib olması[5], kötüyü/şerri yaratmayacağı[6] gibi görüşlerin olduğu bir mezheptir.

Bu anlayışların/itikadların hangi birine Peygamberi nispet edebiliriz? Rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Peygamber ve Sahabeler bu tür itikadlardan uzaktır. En doğru ve sağlam yol şüphesiz ki, Peygamber ve Sahabelerin itikadı doğrultusunda günümüze kadar taşınmış olan Ehl-i Sünnettir. Malum şahıslar varsın gelenek desin. Peygambere ve onun sünnetine sarılmak, Sahabeleri saf dışı etmemek, onlara sövmemek, şefaate inanmak, Müslümanları tekfir etmemek, kanlarını helal görmemek, günah işleyenlerin kâfir olmayacağına inanmak gelenek değildir, Müslümanlığın gereğidir.

İtikadda ayrılık hiçbir şekilde rahmet getirmez. Bunu itikadi mezheblerin tarihine baktığımızda çok daha net görürüz. Mu’tezile’nin kendi itikadını benimsetmek için yaptığı zulümler, Eş’arilere karşı yapılan zulümler, Haricilerin kendi ilkelerine uymadığı gerekçesiyle öldürdükleri Müslümanlar var. Buna rahmet diyemeyiz. Dikkat edilirse her zaman zulüm gören Ehl-i Sünnet. Bu geçmişte de öyleydi şimdi de öyle. Dünyanın her yerinde Ehl-i Sünnet olduğu gerekçesiyle öldürülen Müslümanlar var. Ehl-i Sünnet’in katliam yaptığına dair tek bir vesika yoktur. İnancını benimsetme adına tek bir zulüm sahnesi yoktur. Buna rağmen Okuyan’ın ”ihtilafu ümmeti rahmetün vâsiatün” benim ümmetimin ihtilafı çok geniş bir rahmettir.’’ Hadisinden sonra ‘’Farklı düşünmek eğer aynı hakikate sizi götürecekse zararı yok hani bu bir çeşitlilik renklilik ise eyvallah ama bu böyle olmuyor. Sizin farklılığınız başkasının farklılığını gölgelemekten öte başka bir işe yaramıyor. Benim dinime ehli Sünettir diyerek çıkıp kenara ondan sonra ehli sünnet olmayan herkesi kâfir kabul etmek’’ şeklinde açıklama yapıp Ehl-i Sünnet’e bu iftirayı atması ne ile açıklanabilir? Ehl-i Sünnet bu güne kadar kimi veya kimleri kafir ilan edip kanlarını helal görmüştür. Tarihte her zaman katledilen Ehl-i Sünnettir. Suriye’de, Irak’da, Filistin’de hatta İran’da. Işid denen örgüt bile Ehl-i Sünnet olanları öldürüyorken bunu söylemeye hocayı iten sebep nedir?

İlgili programda her üç konuk da bir konu almış gibi konuşuyorlar. İslamoğlu hadisleri, Taslaman İslam Fıkhını hedef almış, Okuyan ise Kur’an üzerinden onları desteklemekte! Kısacası Ehl-i Sünnet itikadına topyekûn bir saldırı. Zaten gelenek derken de Ehl-i Sünnet’i kast ediyorlar. Programda özellikle saldırdıkları nasih-mensuh meselesine değinmeyeceğim. Çünkü sitemizde nesh konusuyla alakalı yazılan doyurucu bir yazı mevcuttur.[7]

Nesh bağlamında dillerine doladıkları başka bir konu ise recm meselesidir. Peki, recm Kur’an’da var mı? Öncelikle bu soruyu cevaplamadan önce recmin İslam’da olduğuna dair yaklaşık 52 Sahabiden gelen rivayetlerin bulunduğunu bilmemiz gerekir. Dolayısıyla bu konu mütevatır yani inanılması gereken bir meseledir… Cevaba gelecek olursak Açık bir şekilde yok ama işareten recm, Kur’an’da vardır. ‘’Yanlarında, içinde Allah’ın hükmü bulunan Tevrat varken nasıl oluyor da seni hakem yapıyorlar, sonra bunun ardından verdiğin hükümden yüz çeviriyorlar? İşte onlar (kendi kitaplarına da, sana da) inanmış değillerdir.’’[8]

Ayete bakıldığında Peygamberimizin bir mesele hakkında hâkim olması isteniyor. Peki, bu tahkim olayına konu olan mesele nedir? Allah Resulü hangi konuda hakim olacak? Burada Tevrat’ta bulunan Allah’ın hükmünün ne olduğu da sorulması gereken bir sorudur. Okuyan, ‘’Şimdi öyle ayetler vardır ki Fatih bey siz eğer ayetin arkasını bilmezseniz, önünü bilmezseniz, iniş sebeplerini bilmezseniz, hangi coğrafyaya; hangi şartlara, hangi olayla alakalı indiğini görmezseniz…..’’ gibi laflar ederken kendisi bu kurala ne kadar bağlı kalmıştır? Bu ayetin iniş sebebine baksaydı recmi inkâr etmezdi.

İbn Kesir’in ifadesiyle ‘’Sahih olan bu ayetin zina yapan iki kişi hakkında indiğidir’’ ifadesi kendisine ne anlatıyor acaba… Yahudiler Tevrat’ı tahrif edip, recm hükmünü sadece 100 celdeye çevirdiler. Bu konuda birçok hadisin geldiğini söylemiştik. İbn Kesir ve daha birçok Müfessir ilgili ayetin tefsirinde şu hadise yer verir. Abdullah bin Ömer (r.a) şöyle rivayete eder: ‘’Yahudiler Peygamberin yanına gelerek zina yapan bir erkek ve bir kadının olduğunu söylediler. Allah Resulü onlara kendi kitabınızda recm hakkında ne buluyorsunuz diye sorunca onlar da, bu ayıplarını ortaya çıkarırız ve kırbaçlanırlar. Abdullah bin Selam konuşmaya girerek yalan söylediniz. Orada recm vardır dedi. Tevrat’ı getirip açtılar. Onlardan birisi elini recm ayetine koyarak gizledi. Ayetin öncesini ve sonrasını okudu. Abdullah bin Selam ona; elini kaldır dedi. Elini kaldırınca recm ayeti görüldü. Ey Muhammed doğru söyledi. Orada recm ayeti var. Allah Rasulü ikisi hakkında recm hükmünü verdi.[9]

Demek ki Allah’ın Tevrat’ta bulunan hükmü recm hükmüdür. Evli olup zina yapanların cezası recmdir. Recm konusunda ise icma söz konusudur. Çünkü bunu geçmişten bu yana inkâr eden yoktur. Sadece Müslümanları tekfir eden, kanlarını döken Haricilerin ufak bir kısmı inkâr ederek Müslümanların icmasından ayrılmışlardır.

Bekârlara celde vurulması gerektiğini bildiren ayet hicretin 5. Ya da 6. yılında nazil olmuştur. Peygamberimizi ise recm cezasını hicretin 7 yılında uyguluyor. Şöyle bir sonuç ortaya çıkıyor. Zina yapanlar hakkındaki 100 celde cezası evliler için değil bekârlar içindir. Bu cezayı evliler için de sadece kırbaçlama ile sınırlayanlar Kur’an’ı Peygamberden daha iyi mi biliyorlar? Beyan görevi bu zatlara mı verildi? Siz peygamberden daha mı merhametlisiniz?

Siz bu dini modern çağa uydurmakla Allah’ın dinine en büyük ihaneti yapıyorsunuz. İslam çağa göre değil çağ İslam’a göre şekillenir. Eğer recmi modern zihniyete anlatamıyorsanız, uydurduğunuz dinin adına İslam demeyin ya da İslam adına yalan söylemeyin….

        Devam edecek…..

Yazının Birinci Bölümünü okumak için Tıklayınız:


Dipnotlar:

[1] https://www.musellem.net/iste-budur-humeyni-dediginiz/
[2] (42/ŞURA-11)
[3] ‘’Hâlbuki sizi de, yaptıklarınızı da Allah yaratmıştır.’’ (37/SÂFFÂT-96)
[4] M. Okuyan’ın ‘’Cennete gitmiş bir adamın cennette ki ödülünün katlanmasıdır’’ ifadesiyle örtüşüyor.
[5]’Şüphesiz Allah, dilediğini yapar.’’ (22/HAC-14)
[6]’Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeye vekildir.’’ (39/ZUMER-62)
[7] https://www.musellem.net/kuranda-nesh-var-midir/
[8] (5/MAİDE-43)
[9] Baknz. İbn Kesir tefsiri (5/MAİDE-43)