Dilimize yerleşmiş bir deyimdir, bugünü tanımlarken “iletişim çağı” deriz, el-hâkk doğrudur. Artık dünya küçük bir köy mesabesinde, zaman ve mesafeler artık bir şey ifade etmiyor. Dünyanın öbür ucunda bulunan bir insanla anlık konuşmak, belge ve bilgi paylaşmak basit bir hale geldi. Gelişen teknoloji ve imkânlar öyle bir hal aldı ki, artık insan oturduğu yerden tuşlar yardımıyla işini halletmekte, ödemelerini ve yatırımlarını yönetebilmektedir. Bu imkânlar ilmi çalışma yapanların işlerini daha da kolaylaştırmakta, aradıkları belge ve bilgilere daha çabuk ulaşarak daha fazla eser verebilmektedir.
Allah Teâlâ neyi insanlara imkân olarak vermiş ise mutlaka bu imkânlardan dolayı insanı imtihana tabi tutmaktadır. İnsan başıboş ve amaçsız olarak yaratılmamış, bir amaç için dünyada bulunması sebebi ile her yaptığı ve yapmadığı işten dolayı Yaratıcısına karşı belli sorumluluklara muhatap kılınmıştır.
Bir imkân ve imtihan olarak sosyal medya.
Büyüklerimizin deyimi ile “Ne ki imkândır, muhakkak imtihandır” deyip bugün bulunduğumuz noktada sosyal medya ile Müslümanların ilişkisine, yani kanayan yaramıza küçük bir parmak basma ihtiyacı hissettik.
Kanayan yara diyoruz, zira denetimi ve içeriği ile ilgili maalesef gereken özen gösterilmediği için bu “Kitle Uyuşturma Platformları” ailelerin dağılmasına, genç neslin ahlaki erozyonuna, gıybet ve iftira arenalarına dönüşmüş durumda. Biz bu yazımızda bu sanal dünyanın ve sosyal medya canavarının yazılacak ve eleştirilecek birçok noktası olmasına rağmen onları daha sonraya tehir ederek önemli gördüğümüz bir hususunu dikkatlerinize sulanacağız.
Mahremiyet boyutu ile sosyal medya
Müslüman bir bireyin hayatının her anı hassas bir ölçü içerisinde deveran etmesi gerekmektedir. Bu hassas ölçünün başında elbette mahremiyet gelmektedir. Kişinin kendisine çizilen sınırlar içerisinde vücudun belli kısımlarının dışında mahremi olmayanlara göstermesi haramdır.
Ancak gelişen teknoloji insanların bu hassasiyetini zedeleyip bilerek veya bilmeyerek kendisini teşhir etme aracı haline geldi. Belli bir süre önce evlerin en özel köşesinde özenle saklanan ve namahrem kimseye gösterilmeyen aile albümleri artık internette sergilenir oldu. Namahreme görünürüm diye pazarlara bile girmeyen, mecbur kalması halinde ise sesini kısarak konuşan kadınların yerine günlük yaşantısının neredeyse her anını kaydedip sesli veya görüntülü olarak sitelerde paylaşan aldığı beğeni ile nefsini tatmin eden hasta tipler türedi.
Müslüman bir ferdin hayatinin her anını kontrol eden ve her anına bir ölçü koyan Kur’an’ı Kerim de “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. (Yüz ve el gibi) görünen kısımlar müstesna, ziynet (yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar. Ziynetlerini, kocalarından yahut babalarından yahut kocalarının babalarından yahut oğullarından yahut üvey oğullarından yahut erkek kardeşlerinden yahut erkek kardeşlerinin oğullarından yahut kız kardeşlerinin oğullarından yahut Müslüman kadınlardan yahut sahip oldukları kölelerden yahut erkekliği kalmamış hizmetçilerden yahut da henüz kadınların mahrem yerlerine vakıf olmayan erkek çocuklardan başkalarına göstermesinler. Gizledikleri ziynetler bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler, hep birlikte tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz! [1] buyuruluyor.
Mahremiyetin ve tesettürün haram ve helal sınırları çizilmiştir. Bu sınırlara yeni çizgiler eklemek veya bu sınırları esneterek başka ölçüler elde etmek kimsenin hakkı ve haddi değildir.
Hani bir söz vardı “Bize ne olduysa hep azar azar oldu” diye.
Bazı değişimler ani şekilde olursa insanların tepkisine sebep olabiliyor. Bu yüzden oyun kuranlar veya toplum mühendisleri tepki çekecek bu değişimleri hissettirmeden, yavaş yavaş uygulamaya sokarak gelişmekte olan toplumları kendi istedikleri ölçülerde, sürekli tüketen, zevki için yasayan, doyumsuz, ahlaki değerden yoksun ve hazcı bir şekilde tasarlamaktadırlar.
İslami hassasiyet taşıyan, İslam’ın ölçülerine uyduğunu söyleyen insanların sosyal medya da yasadığı tezat gördükçe içimiz acıyor. Elimizdeki kalemin bir tarafı kâğıda iz bırakırken bir tarafı da yüreğimizde derin izler bırakıyor. Nasıl ve neden bu hale geldik? Soruları içerisinde kıvranıp duruyoruz.
Müslüman bir kadının ve erkeğin yukarıda aldığımız ayete göre başka bir ölçü belirleme şansı yok. Eğer Müslümansanız tesettür ve mahremiyet konusunda uymanız gereken ölçü net. Peki, bu ölçüye göre sosyal medyada boy boy resimlerini paylaşan aldıkları beğenilerle egolarını şişiren insanları nereye koyacağız?
Eşinin, kızının veya ailesinden bir bayanın resmini internete koyan birisine sorsak ve desek ki ailenden birisinin resimlerini binlerce el ilanı şeklinde bastırıp sokaklarda dağıtır mısın? Ya da muhabbet ettiğin bir erkeğin cüzdanından veya cebinden kızının resmi çıksa ne düşünürsün? Normal karşılar mısın? Siz ce sağlıklı bir insan böyle bir şeyi kabul eder mi?
Peki, bu örnekleri kabul etmeyen ve tepki gösteren bir insan nasıl olur da kızının veya ailesinden birisinin resimlerini internet ortamında paylaşmasına ve teşhir etmesine müsaade eder?
Bir insanın kendi özel hayatını, ailesinin, hanımının, kızının veya annesinin resimlerini el ilanı yapıp sokak sokak dağıtması reklam panolarına asması ne kadar garip ve yanlışsa bu resimleri sosyal medyada paylaşmak ve namahrem gözlere göstermek de o kadar yanlıştır.
Müslüman için haram ve helal ölçüleri her yerde aynıdır. Günlük hayatta haram olan internet ortamında helal olmaz.
Modernizm nasıl ki tesettürü gerçek manasından uzaklaştırarak onu uyulması gereken bir farziyetten çıkartıp bir moda ve rant haline getirdi ise, aynı bağlamda kadınların kendisini teşhir etmesi için uygun ortamlar da hazırladı.
Tesettür defileleri, tesettür moda dergileri ve tesettürlüye özel lüks mekânlar ebetteki tek başına bir şey ifade etmeyecek, bu faaliyetlerin başkalarına gösterildiği hava atıldığı sanal platformlar bir taraftan bu dünyanın reklamını yaparken diğer taraftan bir sektör oluşmasına zemin hazırlayacaktı.
Bakın Ümmü Seleme (r.anha) validemiz ne diyor bu konuda:
“ Kadınları ahlaksızlığa iten en büyük şey beğenilme arzusudur.”
Peki, bu konuda Müslüman erkekler nasıl diye baktığımızda aynı faciayı onlarda da görüyoruz. Tesettürü sadece kadınlara has bir emir olarak anlayan yanlış bir inanç var.
Hâlbuki Kur’an da
“Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.” [2] buyurulmaktadır.
İslam kadına kendini gösterme, namahremden sakın derken, olayın diğer muhatabı olan erkeğe “gözünü haramdan sakın” emrini veriyor
Müslüman, fıtratını yani yaradılış özelliklerini muhafaza ettiği için hayâ sahibidir, sahip olduğu bu hassasiyet onu bazı şeyleri görmekten ve göstermekten alıkoyar.
Unutmayalım! İnternette paylaştığımız her resim, söylediğimiz her söz bir gün mutlaka karşımıza çıkacak, o gün zor durumda kalmak yerine tedbirimizi bugünden alarak kendimize çekidüzen verebiliriz.
Paylaştığımız her karenin, yüzümüze dokunacak her bir namahrem gözün veya gözümüze değecek haram bir görüntünün hesabını nasıl vereceğimizi düşünmemiz gerekiyor.
Unutmayalım! binlerce takipçimiz veya beğenenimiz olsa da, bizi asıl takip eden ve her anımıza şahitlik edip kaydeden iki görevli var. Günü geldiği, bu şahitlerin yazdıklarını “oku” dendiği zaman halimiz ne olacak?
Akıllı insan işin sonucunu düşünen insandır. Sonu hüsran olacak, nefsimizin küçük istekleri için ebedi hayatımızı tehlikeye atmayalım.
Rabbim Nefsimizi ve neslimizi asrın kötülüklerinden muhafaza eylesin.
Dipnotlar:
[1] Nur suresi 31.Ayet
[2] Nur suresi 30.Ayet
Cevapla