Mustafa Öztürk’ün Anlam-Yorum Merkezli Çevirisi’ndeki,
‘Kendine Göre’ Anlama-Yorumlama Zorlamaları
Mustafa Öztürk, yaratılış ve safhalarını bildiren ayetlerden yola çıkarak yapılan bilimsel tefsir çalışmaları ile ilgili görüşlerini “Biz insanı balçık/çamur özünden yarattık. [Üreyip çoğalma aşamasında ise] onu bir meni damlası halinde sağlam bir yere rahme yerleştirdik. Sonra o bir damla meniyi kan pıhtısı haline getirdik. Daha sonra o kan pıhtısını et parçasına dönüştürdük. Ardından bu ceninde kemikler oluşturduk. Derken kemikleri etler ile kapladık ve nihayet onu başlı başına bir insan olarak vücuda getirdik. En güzel, en mükemmel yaratıcı Allah yüceler yücesi, cömertler cömertidir.”[1] ayeti üzerinden müşahhaslaştırarak paylaşıyor; “Kanaatimce bilimsel bilgi ve bulgular ile Kur’an arasında ilişki kurmak son derece problemli bir o kadarda tehlikelidir. Çünkü ‘ilmî tefsir’ adı altında böyle bir ilişki kurmak mana ve mesaj yönünden yepyeni Kur’anlar üretmek demektir… Hâl böyle iken birçok Müslüman araştırmacı, Kur’an’ın özellikle insanın yaratılışı ile ilgili ifadelerini bilgi verici zannedip[2] bilimle ilişkilendirmekte ve dolayısıyla insanın ilkin topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan, sonra bir çiğnemlik etten yaratıldığını bildiren ayetlerin aslında bir dizi tıbbî mucizeden[3] söz edildiğini düşünmektedir.”[4] diyor ve nihayetinde Mevdudî’den iktibasla tasdik ettiği şu enteresan satırları kaleme alıyor;
“…çocuğun anne karnında geçirdiği evrelerden söz eden ayetlerdeki tasvirler bilimsel araştırmalara değil gözleme dayanmaktadır.”[5] Kur’an ayetlerinin beşer eliyle yazıldığını düşünen bir kimsenin ancak söyleyebileceği bir söz olarak bu cümle Öztürk’ün ilahi vahye bakışındaki tutarsızlığı bizlere göstermektedir. Ayetlerdeki tasvirleri bildiren Cenabı Hak için böyle bir şey söylemenin mümkün olmadığı aşikâr olduğu gibi vahye muhatap kimse içinde bu ayetin manasını yalnızca gözlemle anlamalısın gibi bir durumda söz konusu değildir. Kaldı ki yaratılış ile ilgili tıbbî bilgilerde teoriler üzerine değil hamilelik sürecinin tıbbî imkânlarla gözleminden elde edilmektedir. Yani zaten tıp ilmide Öztürk’ün anladığından –gözlemden– başka bir şey yapıyor değil!
Devamında da şu komik ifadeler gelmekte; “Kur’an’ın vahyedildiği dönemde bir bedevi bile bu safhaların keyfiyetini az çok biliyordu.”[6] ve bu bilgiyi de mitolojik aktarımlardan gelen nakillerle ilişkilendirmektedir. Tabiki de bir bedevi dahi bebeğin anne karnında gelişim yaşadığını öngörebiliyordur lakin bu gelişimin Kur’an’da belirtilen safhalarda bir gelişim olduğunu ve hatta bu gelişimin gün ve dönemlerine kadar ayrıntılarının[7] naslar dışında bir kaynaktan veya gözlemden elde etme şanslarıda böyle bir bilgileri de yoktu. Tefsirlere müracaat ettiğimizde de durum Öztürk’ün tasvirinden başka bir hüviyete bürünmektedir. Mesela Öztürk’ün misalini müşahhaslaştırdığı Mü’minûn 12-14 ayetlerinin izahı ile ilgili imam Kurtubi tefsirinde, yaratılış aşamalarıyla ilgili kullanılan kavramlarla ilgili Hacc 5. ayete yönlendiriyor[8] ve orada 12 kategoride detaylıca ele alınan bu kavramlarla ilgili o dönemdeki neslin yalnızca kullanılan kavramların lugavî manasını bildikleri görülüyor. Aktarılan safhaların ne gözlemle ne de başka bir menhecle bilindiğine dair en ufak bir işaret dahi bulunmamaktadır. Aksine ‘şekli belli-belirsiz bir çiğnem et’ kavramının izahında şeklin belli belirsizliğinin hangi manalara hamledildiği detaylıca aktarmaktadır.[9] Bu kavram üzerindeki kararsızlık dahi Öztürk’ün iddia ettiği gibi bir gözlem bilgisinin bulunmadığının en önemli delillerindendir. Öte yandan Beyzavî de, Alusî[10] de, Râzî[11] de, Elmalılı[12] da, Nasuhî de ve hemen bütün müfessirlerde aynı paralellikte aktarılmıştır ve bilimsel manada anlaşılabilecek bir beyan olarak algılanmıştır.[13]
Öztürk’ün mealindeki en önemli problem kendi doğrularına göre bir Kur’an okuma sunumu yapmasıdır. Mesela Öztürk, Kur’an’ın bilimsel tefsiri olamayacağına olan şahsi kanaati[14] bu manaya kapı açan ayetlerde –dipnotlarında bu kastınıda vurgulayarak[15]– ‘anlam-yorum merkezli çeviri’ kamuflesinde ayetlerin manasına adeta kota koymaktadır. Kendisini nasların verdiği şekilde dizayn etmek yerine, ayetleri kendi doğruları çerçevesinde dizayna tabi tutmaktadır. Hatta mealinde bazı ayetlere verdiği manaları bu görüşleri ile tenakuza düşme ihtimali olduğu için elden geçirmekte ve onları da bilimsel tefsire kapı aralayan herhangi manadan uzaklaştırmak için uğraş vermektedir. Mesela Öztürk’ün mealinin ilk baskısındaki Furkan 53. ayette geçen ‘yoğunluk farkı’[16] ifadesi, ilk neslin anlayamayacağı bir ifadenin Kur’an’da yer almayacağı[17] iddiası ile tenakuza düşürdüğü fark edilince hemen restore edilip ayete “Biri içilecek kadar tatlı, diğeri tuzlu ve acı olan iki büyük su kütlesini iç içe salıveren fakat birbirlerine karışmaması için aralarına engel koyan O’dur”[18] manası verilmiştir. Bu örnekler Öztürk’ün anlam-yorum merkezli çevirisinin aslında ‘anladığım ve yorumladığım gibi çeviri!’ olduğunu da ortaya koymaktadır. Buna benzer bir ayette restorasyon örneği de Araf suresinde görülmektedir. Daha önce bir eserinde “Andolsun biz cehennemlik olmayı hak eden birçok cin ve insan yarattık.” şeklinde anlamlandırdığı[19] ve bunu bu ayete verilen isabetli bir meallendirme olduğunu belirttiği ayet Cebriyeyi hatırlatan ifadeleri hasebiyle elden geçirilip “Andolsun ki yarattığımız insan ve cinlerin çoğu, [yaratılış gayelerine uygun davranmadıkları için] cehennemlik olmayı hak etmiştir.”[20] haline kavuşturulmuştur.[21]
Mustafa Öztürk’ün tarihselci okumasının ideolojileşen tezahürlerinden biriside Zariyat 47. ayet mealinde görülmektedir. Öztürk ayette geçen ‘ve-innâ le-mûsi’ûn’ ifadesine ‘evreni genişleten biziz’ manası veriliyor bu da evrenin genişlediği bilgisinin Kur’an’daki karşılığına dair referans olarak kullanılıyor diye serzenişte bulunuyor.[22] Bu imkân oluşmasın diye kendi kanaatini meale yansıtarak “[Ey Müşrikler! Şu gökyüzüne bir bakın]. İşte o gökyüzünü kudretimizle sapasağlam bina/inşa eden biziz. Şüphesiz biz sınırsız kudret sahibiyiz.”[23] mealindeki manayı tercih ettik demektedir.[24]
Fakat bunca gayretine rağmen yinede bilimsel kavramlar kullanmaktan kaçamadığı, kendi iddiasınca ilk neslin anlamadığı ifadelerle anlamlandırmaktan kurtulamadığı ayetlerde mevcuttur. Üzerinde birçok meale muhalif manalar bulunmakla beraber misal “O gökleri ve yeri [boş yere değil] çok temel bir maksatla yarattı. Geceyi gündüzün, gündüzü gecenin üstüne bürüyüp örten O’dur. Her biri belli bir zamana kadar kendi yörüngesinde akıp giden güneşi ve ayı sizin istifadenize sunan da O’dur. İyi bilin ki O sonsuz kudret, sınırsız af ve mağfiret sahidir.”[25] Bu mealde kullanılan yörünge ifadesinin bizce bir mahsuru yokken, mütercimin savunuları açısından mahsuru bulunmaktadır.[26] Ayette geçen ‘tekvir’ kelimesine hiç temas etmemekte ve neden ekseriyetin kabul gördüğü ‘başa sarılan sarık gibi yuvarlak şeyleri dolamak, sarmak[27]’ manasını vermediğini beyan etmemektedir. Bu ‘kelime atlatması’ şeklinde ifade edebileceğimiz hadisenin bir benzeri de yine aynı bilimsel tefsire açık kapı kalmasın gayesiyle Fussilet suresinde de görülmektedir. “Biz onlara kudretimizin delillerini hem Mekke dışındaki bölgelerin hem de Mekke’nin [müminler tarafından] fethedilmesiyle açıkça göstereceğiz.”[28] şeklinde meallendirdiği ayette geçen ‘afâk’ ve ‘enfüs’ kelimelerine ekseriyetin takdir ettiği bir mananın dışında manalandırmaktadır. Misal İbn Zeyd, ed-Dahhak, İmam Kurtubi ve Katade bu manayı nakletmişlerdir.[29] Hatta bu kavramlarla ilgili; “İslam bilginleri başlangıçtan itibaren söz konusu ayetle ilgili olarak birbirinden az çok farklı yorumlar yapmışlardır. Bu yorumlar genellikle afâk’ın ‘dış dünya ve madde âlemi’, enfüs’ün ise ‘insanın iç dünyası ve ruh âlemi’ olarak anlaşılması gerektiği noktasında birleşmektedir.”[30] denmiştir.
Öztürk ideolojik anlayışını yaşatmak ve derinleştirmek için bazı ayetlerin mealinde de –karşı gibi görünmeye çalıştığı[31]– aşırı yoruma meyletmekte ve hemen hiçbir mealde rastlayamayacağız manalara ulaşmaktadır. Misal Râd 41. ayetin mealinde de başka hemen hiçbir mealde göremediğimiz “O kâfirler/müşrikler görmüyorlar mı ki biz onların imkân ve nüfuz alanlarını gitgide daraltmaktayız.”[32] şeklindeki meallendirmenin sebebinin de dipnotta yine aynı tarihselci şartlanmış bakışını[33] doğrulama maksatlı olduğu belirtilmektedir.[34]
Bahsi geçen birçok misalin dışında Öztürk bazı ayetlerin meallerinde bilimsel tefsir anlayışına gebe ifadeleri törpülemekten kaçamamış ve onları bu haliyle nakletmiştir. Misal; “[Ey Peygamber!] De ki onlara: ‘Şu diyarlarda gezip dolaşın da Allah’ın [ölü toprağa yağmur yağdırıp onu canlandırması gibi] yaratmaya nasıl başladığını görün/anlayın. Allah ölüm sonrası diriltmeyi de böyle gerçekleştirecektir. Şüphesiz Allah’ın gücü her şeye yeter.”[35] ayetidir.[36] Allah’ın Kur’an’da muhataplarının idrakini dünyaya çevirip gözlemleyerek, inceleyerek ve hatta irdeleyerek kendi ayetlerini anlamaya davet ettiği bir ilahi hitaptan bilimsel tefsirin çıkmayacağını ifade etmek, bilimle dinin yollarının hiç kesişmeyecek iki ayrı yol olduğunu söylemek[37], Öztürk açısından, bakmak fakat baktığı şeyi görememektir. Burada Allah için, –hâşâ– hakikat olmayan bir ifademi serdetmiştir diyeceğiz! Kur’an, dış âlemdeki alametlerden elde edinilen kavrayışla Allah’a ulaşmanın örneklik ve takdirini de bizzat Kur’an da İbrahim(a.s.) kıssasında[38] zikrederek bu menheci tavsiye bağlamında işaret etmiştir de denilebilir.[39] Ankebut suresinde geçen bu ayeti yukarıdaki şekilde meallendirmiş olmasına rağmen bilimsel tefsiri tenkid ettiği eserlerin hemen hiçbirisinde bu bağlamda temas etmemesi ve Kur’an’ın adeta tabiata yönlendirerek gerçekleştirdiği ‘meydan okuma’yı görmezden gelmesi enteresandır. Arttırılabilecek meal tutarsızlıkları ve kamufle örnekleri, Öztürk’ün ‘anlam ve yorum merkezli’ çevirisinin aslında bir zan ve kanaat empoze aracı olduğu iddiamızı ‘bilimsel tefsir’ bağlamında dahi olsa sanırım aşikâr kılmaktadır.
Dipnotlar:
[1] Mü’minûn – 12-14 (Mustafa Öztürk’ün ‘anlam-yorum merkezli’ çevirisinden aktarılmıştır.)
[2] Mustafa Öztürk eserlerinde ve daha da tehlikelisi Kur’an mealinde kendi anlayışını ve doğrularını Kur’an’a tasdik ettirme ve söyletme eğilimli okumalar ve sunumlar yapmaktadır. Kur’an’ın bilgi vermek gibi bir amacının olmadığı herhangi bir nasla sabitlik taşımazken kendisi Kur’an’a dair bu kanaatini mutlaklaştırıp, hakikati kendi anladığı manadan ibaretmiş gibi sunmaktadır. Bu manipülasyonuna daha sonra direk temas edilecektir.
[3] İdeolojik okuma metodunu bir kenara bırakılırsa, yaratılış ayetlerinin tıbbî mucize ile ilgili mutabakatını halı altına süpürmenin imkânsız olduğu aşikâr olacaktır. Detaylı bilgi için; Özdemir, Merve – Hayatın başlangıcı ve sonu, İSAR
[4] Öztürk, Mustafa – Meal kültürümüz, syf. 72
[5] Öztürk, Mustafa – a.g.e, syf. 73
[6] Öztürk, Mustafa – a.g.e, syf. 73
[7] en-Nevevî – Sahih-i Muslim bi Şerhi’n-Nevevî, Kader, 6390
[8] İmam Kurtubi – el-Camiu’l-Ahkâmi’l-Kur’an, çev. Beşir Eryarsoy, c. 12, syf. 175
[9] İmam Kurtubi – a.g.e, c. 12, syf. 18-19
[10] Alusî – Ruhu’l-Meanî, c. 9, syf. 13 vd.
[11] Râzî, Fahreddin – Mefatihu’l-Gayb, c. 23, syf. 85 vd.
[12] Yazır, Elmalılı M. Hamdi – Hak Dini Kur’an Dili, c. 5, syf. 572
[13] Meallerde dahi kısa izahat imkânına rağmen bu belirtmeler atlanılmamış ve bu bilimsel anlamaya müsaitlik ve paralellik özellikle vurgulanmıştır. Feyizli, Hasan Tahsin – Feyzu’l-Furkan, syf. 331
[14] Öztürk, Mustafa – Kur’an, tefsir ve usûl üzerine, syf. 55 vd.
[15] Öztürk, Mustafa – Anlam-yorum merkezli çeviri, syf. 293
[16] Öztürk, Mustafa – Anlam-yorum merkezli çeviri, 1. Baskı, syf. ….
[17] Öztürk, Mustafa – Kur’an, tefsir ve usûl üzerine, syf. 55-56
[18] Furkan – 53
[19] Öztürk, Mustafa – Meal kültürümüz, syf. 21
[20] Araf – 179
[21] Öztürk, Mustafa – Anlam-yorum merkezli çeviri, syf. 207
[22] Öztürk, Mustafa – Meal kültürümüz, syf. 65-66
[23] Zariyat – 47
[24] Öztürk, Mustafa – Anlam-yorum merkezli çeviri, syf. 585
[25] Zümer – 5
[26] Öztürk, Mustafa – Anlam-yorum merkezli çeviri, syf. 514
[27] İmam Kurtubi – a.g.e, c. 15, syf. 141-142 ve c. 18, syf. 426
[28] Fussilet – 53, Ayet Elmalılı merhumun mealinde şöyledir : “Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, o Kur’an’ın gerçek olduğu onlara iyice belli olsun. Rabbinin, her şeye şâhit olması yetmez mi?”
[29] İmam Kurtubi – a.g.e, c. 15, syf. 361-362
[30] Yurdagür, Metin – ‘Afâkî’ maddesi, DİA, c. 1, syf. 397
[31] Bknz; Öztürk, Mustafa – Kur’an ve aşırı yorum
[32] Râd – 41
[33] Öztürk, Mustafa – Meal kültürümüz, syf. 71
[34] Öztürk, Mustafa – Anlam-yorum merkezli çeviri, syf. 293
[35] Ankebut – 20
[36] Öztürk, Mustafa – Anlam-yorum merkezli çeviri, syf. 449
[37] Öztürk, Mustafa – Kur’an, tefsir ve usûl üzerine, syf. 58
[38] En’am – 76-79
[39] İmam Eş’arî – İstihsanü’l-Havd fî ilmî’l-Kelâm, syf. 30
bu şekilde hatalar içeren mealler ilahiyatlarda okutulmakta ve yanlış bir nesil yetiştirilmekte. hatta bazı öğretim üyeleri ehli sünnete aykırı şeyleri öğretiyor örneğin kız öğrencilere sürekli ilimle meşgul olmaları gerekçesiyle hayız hallerinde bile kuran okuyup ders çalışabileceklerini söylüyorlar. diyanetimizin bu konularda hassas olması gerekli nesil elen gidiyor, din bozuldukça bozuluyor